GUYDEBORD
XX. yüzyıl ın ikinci yarısının en önemli düşünürlerinden. Filozo f, yazar, s inemac ı. l 950'de yıkıcı bir "sanat" akımı olarak ortaya çıkmış o l an Lett rist Enternasyonal 'e katıldı. l 952'de yaptığı deneysel Hurlemenıs en ja voeur de Sade filminin ilk gösterimi sırasında çıkan olay larla ve aynı yıl
Paris'e gelen Charlie Chaplin'in yaptığı basın toplantısına baskın yaparak onu faşistlikle suçlayan dört kişilik grupta oynadığı rolle adını duyurdu. İlk önemli yazıları, grubun çıkardığı Pot/ateh adlı dergide yayımlandı. l 957'de Menıoires adlı bir kitap yayımladı. Kitabı kendisi yazmamış. çe şitli kitap, dergi ve gazetelerden al(lığı paragrafları, cümleleri, sözcükk:ri.
bina ve şehir pl anları n ı , reklam panolarını, karakterler, reprodüksiyon ve
fotoğrafları gelişigüzel bir biçi md e bir araya geıirmiş, arkadaşı Da nimarkalı ressam Asger Jorn da çeşitli l eke ve renkli çizgilerle "kitaba" katkıda bulunmuştu. Aynı yıl Avrupalı birkaç avangard ve devrimci gru bun bir araya gelmesiyle oluşan ve 1968 olayları üzerinde çok önemli bir etkisi olan Sitüasyonist Enternasyonal'in kurucuları arasında yer aldı. Sanat ile devrimci pratik ar asındaki kopukluğu ortadan kaldırmayı he defleyen grup '"şiiri devrimin hizmetine" değil "devrimi şiirin hizıncıine" sokmaktaıı ya naydı. l 972'de Sitüasyonist hareket kendini feshetti. Debord, temel eseri Gösteri Toplım111'nun ilk baskısında kendi portresini
�öyle çizer: "Guy Debord. Kendine soracak olursanız sinemac ıdır. 1957 yı l ın da ku rulmuş olan Sitüasyonist Enternasyonal'in kurucularından ve üyesidir. En
ternasyonal'in Fransa yayınlarının sorumluluğunu uzun süre ü st l e ndi . Si t liasyonist
ajitasyonun
y a y ı ldığı
birçok
ülkede,
öze l l ikle
Almanya,
İngiltere ve İt alya' da bu örgütlenmenin çeşitli faal iye tle rin e de (Gondi
veya Decayeux adı altında) kimi z aman katıldı. 1967 y ı l ınd a Giisıeri Top
lumu' ıı u yayımladı. Ertesi yıl, 1968 Mayıs karışıklıkları sırasında en aşırı
akımın öncü l eri arasında yer aldı. Bu olayların ardından, Avrupa ve Ame rika'daki aşırı-solcular üzerinde tezlerinin büyük etkisi oldu. Fransız. 1931 'de Paris'te doğdu." ( 1994'de
öldii.)
KİTAPLARI: La socicte dıı specıacle (1967; Gösteri Toplum u), Com nıentaires sıır la socieıe dıı spectacle suivic de
Preface ıi
la qııatrieme edı
ıio11 iıalienne de 'la socieıe du spectac/e' (1988; Gösteri Toplumu Üzerine
Yorumlar ve 'Gösteri Toplumu'nun İt alyanca Dördüncü Baskısına Önsöz), Panegyriqııe (1989; Övgü), Considerations sur /'assıısinaı de Gerard Le bovici (1985; Gerard Lebovici'nin Öldürülmesi Üzerine Mülahazalar), Ceııe mauvaise reputation. . . (1993; Şu Kötü Ün . . . ), CEuvres cinemaıo
graphiques compleıes (1978; Sinematografik Bütün Eserler) FİLMLERİ: Hıırlements en favoeur de Sade (1952; Sade İçin Ul umal ar ) , Sur le passage de qııelqııes personnes d ırm·ers une
assez
coıırte unite de
temps (1959; Çok Kısa Bir An Boyunca Birkaç Kişinin Geçip Gidişi Üs tüne); Criıique de la Seperuıion ( 1961; Ayrılığın Eleştirisi) ve in girum
inıus nocte et consuminıur igni (1978).
. Aynnıı: 141 l11celeme dizisi: 26 Gösteri Toplumu ve Yorumlar Guy Debord Çevirenler Ayşe11 Ekmekçi· Okşan Taşkent Yayıma hazırlayan Işık Ergüden Son okuma Murat Kocadağlı Ayrınıı'nın isıemeden kalbini kırdığı için özür borçlu olduğu arkadaş Meli/ı Başarım "
Çeviride kullanılan metinler �a Societı' dıı Spectade Ediıions Ga/limardt1992 Co111nıe11taires sıır la rnciiıe du Sr.edac/e-191111 Prefacr a la qııatrieme fdition lıalirııııe de '"Lü Şoriere dıı Specrade" -1979 Ediıions Ga/linıardl 1992 Socieıy of ıhe spectıır.'/e Çeıfri: Kolektif Black & Red!Oeıroit /1977 Comnıeııts on ılıe Sociery ofıhe Spectacle Çeviren: Malrnfm lnırie 11ersol1990
© Ediıions Gallimard Bu kiıabın tüm yayım hakları Aynnıı Yayınları'na aillir Gösteri Toplumu·nun Fransa ve İngilıere'dc yapılan ilk basımları "yayın hakları serbesuir" notuyla yayımlanmıştır. Kapak düzeni Arslaıı Kahraman Düze ili Saiı Kızılırmak Basıma hazırlık Renk Yapımevi (O 212)5169415 Baskı ve cilt Mart Martbaacılık Saııatları Lıd. Şti. (0 212) 212 03 3940 Birinci basım Şııbaı 1996
ISBN 975-539-016-3 AYRlNTI YAYINLARI Piyer Loıi Cad. 17/2 344()() Çemberlit�·İsıanbul Tel: (0 212) 518 76 19 Fax: (O 212) 516 45 77
Guy Debord • •
•
GOSTERI TOPLUMU VE YORUMLAR
� AYllNTI
N
c
E
M
E
L
E
o
z
s
ŞENLİKLİ TOPLUM/lvan //lich/2. basımı YEŞİL POLİTİKNJonathon PorriW2. basımı MARKS, FREUD VE GÜNLÜK HAYATIN ELEŞTİRİSİi8ruce Brown/2. basımı KADINLIK ARZULARl-Günümüzde Kadın Cin selliği/Rosalind Cowardl3. basımı FREUD'DAN LACAN'A PSİKANALİZ/Saffet Murat Tura! Tükendi ı NASIL SOSYALİZM? HANGİ YEŞİL? NE İÇİN SANAYİ?/Rudoll Bahro/Tükendi ı ANTROPOLO JİK AÇIDAN ŞİDDET/ Der.· David Richesı ELEŞTİREL AİLE KURAMl/Mark Poster ı İKİBİN'E DOGRU/ Raymond Williamsı DEMOKRASİ ARAYIŞINDA KENT/Kürşat Buminı YARIN-Sanayi Toplumu Yol Ayrı mında Eleştiri ve Gerçek Ütopya/Robett Havemannı DEVLETE KARŞI TOPLUM/Pierre Clast res ı RUSYA'DA SOVYETLER (1905-1921 )!Oskar Anweilerı BOLŞEVİKLER VE İŞÇİ DENETİMİ191Tden 1921'e Devlet ve Karşı Devrim !Maurice Brintonı EDEBİYAT KURAMl/Terry Eagletonı İKİ FARKLI SİYASET/Levent Kökerı ÖZGÜR EGİTİM/Joe/ Sprin g ı EZİLENLERİN PEDAGOJİSİ/Pau/o Frei re/2. basımı SANAYİ SONRASI ÜTOPYALAR/Boris Frankel ı İŞKENCEYİ DURDURUNl-İnsan Hakları ve Marksizm/Taner Akçamı ZORUNLU EGİTİME HAYIR l/ Calherine Baker/2. basımı SESSİZ YIGINLARIN GÖLGESİNDE YA DA TOPLUMSALIN SONU/Jean Baudrillard!Tükendıı ÖZGÜR BİR TOPLUMDA BİLİM/ Paul Feyerabend ı VAHŞİ SAVAŞÇININ MUTSUZLUGU-Siyasal Antropoloji Araşıırmaları/Pierre Clast resı CEHENNEME ÖVGÜ-Gündelik Hayatta Totalitarizm/Gündüz Vassaf/4. basımı AGIR ÇEKİM Değişen Erkeklikler/Değişen Erk ekler/ Lynne Segalı CİNSEL ŞİDDET -Yaşayanların/Yaşatanların Anlatımla rıyla/Albetto Godenziı ALTERNATİF TEKNOLOJİ-Teknik Değişmenın Politik Boyutları/ David Dick son ı ATEŞ VE GÜNEŞ-Platon Sanatçıları Niçin Dı şla d ı ?/ /ris Murdoch -"' OTORİTE!Richard Sen nettı TOTALİTARİZMi�on Tormey ı İSLAM'IN BİLİNÇALTINDA KADIN/ Fetna Ayt Sabba/ı/2. basımı MEDYA VE DEMOKRASİ/John Keane/2. basımı ÇOCUK HAKLARl/Der: Bob Frank /in.« ÇÖKÜŞTEN SONRA-Sosyalizmin Geleceği/Der: Robin B/ackburn ı DÜNYANIN BATILILAŞMASl Gezegenimizin Birörnekleşmesinin Anlamı, Önemi ve Sorunları Üstüne Bir Deneme!Serge Lafouc heı TÜRKİYE'NİN BATILILAŞTIRILMASl/Cengiz Aktar .M SINIRLARI YIKMAK-Ferninist, Yeşil Bir Sosyaliz me Doğru!Mary Meltor ı KAPİTALİZM, SOSYALİZM, EKOLOJİ-Yönelim Bozuklukları/ Arayışlar/Andre Gorzı AVRUPAMERKEZCİLİK-Bir İdeolojinin Eleştırisi/S amir Aminı AHLAK VE MODERNLİK!Ross Poole .M GÜNDELİK HAYAT KILAVUZU/Susan Willı:S Jfl SİVİL TOPLUM VE DEVLET- Avrupa'da Yeni Vakla· şımlar/Der: John Keane ı TELEVİZYON: ÖLDÜREN EGLENCE-Gösteri Çağında Kamusal Söylem !Nei l Post man ı MODERNLİGİN SONUÇLARl/Anthony Giddens-"' DAHA AZ DEVLET/ DAHA ÇOK TOPLUM Özgürlük/Ekoloji/Anarşizm/Ro/f Cantzen ı GELECEGE BAKMAK-21. Yüzyıl İçin Katılımcı Ekonomi/ Michae/ Albett - Robin Hahnelı MEDYA, DEVLET VE ULUS-Siyasal Şiddet ve Kolektif Kimlikler/Philip Schlesin ger .«MAHREMİYETİN DÖNÜŞÜMÜ-Modern Toplumlarda Cinsellik. Aşk ve Erotizm IAntlıony Gid dens .«TARİH VE TİN-Özgürleşme Felsefesi Üzerine Bir İnceleme/Joe/ Kovel-"' ÖZGÜRLÜGÜN EKOLOJİ Sİ-Hiyerarşinin Ortaya Çıkışı ve Çözülü şü / Murray Bookchinı DEMOKRASİ VE SİVİL TOPLUM-Avrupa Sosyalizminin Açmazları, Toplumsal ve Siyasal İktidarın Denetlenmesi Sorunu ve Demokrasi Beklentileri Üzeri· ne/John Keane .«ŞU HAİN KALPLERİMİZ-Kadınlar Erkeklere Neden Teslim Olurlar? !Rosalind Co wardı AKLA VEDA/Paul Feyerabendı BEYİN İGFAL ŞEBEKESİ-Uluslararası Reklamcılık !Armand Matte latt ı İKTİSADİ AKLIN ELEŞTİRİSİ / Andrı} Gorı .M MODERNLİGİN SIKINTILARI 1 Charles Tay/or .M GÜÇLÜ DEMOKRASİ-Yeni Bir Çağ İçin Katılımcı Siyas aı!Benjamin Barber-"' ÇEKİRGE-Oyun Yaşam ve Ütopya!Bernard Suits .M KÖTÜLÜGÜN ŞEFFAFLIGl-Aşırı Fenomenler Üzerine Bir Dene m e/Jean Baudrıl lard .M ENTELEKTÜEL-Sürgün, Marjinal, Yabancı/ Edward Saidı TUHAF HAVA-Sınırtar Çağında Kültür. Bilim ve Tekııolo;tAndrew Ross ı YENİ ZAMANLAR -1990'1arda Politikanın Değişen Çehresi/S. Hall-M. Jacques .M TAHAKKÜM VE DİRENİŞ SANATLARl-Gizli Senaryolar/J.C. Scott .M SAGLIGIN GASPl/ lvan 11/ich .M SEVGİNİN BİLGELİGİ/ A/ain Finkielkraut-"' KİMLİK VE FARKLILIK-Siyasetin Açmazlarına Dair Demokra tik Çözüm ône rileri/Wi//iam Connolly .« ANTİPOLİTİK ÇAGDA P OLİTİKA/Geoff Mulgan .«YENİ BİR SOL ÜZERİNE TARTIŞMALAR-Serbest Piyasacı Sağa Cevaplar/ Hilary Wainwright Jfl DEMOKRASİ VE KAPİTA LİZM - Mülkiyet, Cemaat ve Modern Toplumsal Düşüncenin Çelişkileri/ Samuel Bowles-Herbett Gintis .A' OLUMSALLIK, İRONİ VE DAYANIŞMA/Richard Rotty .M OTOMOBİLİN EKOLOJİSİIP. Freund-G. Martin ı GÖSTERİ TOPLUMU VE YORUMLAR/Guy Debord
H
A
Z
R
L
A
N
A
N
K
T
A
P
L
A
R
GÜNDELİK HAYATIA DEVRİM-Gençler İçin Hayat Bilgisi El Kitab ı / Raoul Vaneigem -"'EKOLOJİK BİR TOP LUMA DoGRU/Murray Bookchinı KAMUSAL İNSANIN ÇÔKÜŞÜ-Richard Sennett Jfl YÖNTEME KARŞI/ Paul Feyerabend ı Pa>TMXlEPııi2M VE 1Ü
İÇİNDEKİLER
GÖSTERİ TOPLUMU - Fransızca 3. baskı için okurun dikkatine
1. il. III. iV. V. VI.
....
.
................ . . . . . . . .
. .
. . . ..
..
9
. : ........................................ 13 Gösteri olarak meta ................................................................. 24 Görünüşteki birlik ve bölünme . . .. .. . 32 Özne ve temsil olarak proletarya ... . . . .41 Zaman ve tarih 72 Gösteri zamanı .. . . . . 84
Tamamlanmış ayrılık
...... .
.
.
...... .
.
..
.........
...
......... . . . . . . . . . . . . . . .
..........................
......... .
.
.
....... . . . . . ......................... .............................. . . . . .
......
..
....
..
........................ . . ................ . . . .. . . . ..
5
Yii. Toprağın düzenlenmesi YIII. Kültürde yadsıma ve tüketim XI. Maddileşmiş ideoloji
. . ............. . . . . . . . . ............. ............. ..........
... . . ..... . . . . . . . . .................. ..............
................... . . ........................................
91 98
1 12
GÖSTERİ TOPLUMU ÜZERİNE YORUMLAR - Gösteri Top/ımııı' nun İtalyanca 4. baskısına önsöz
6
. . . . . ... . . . . . . .. . . . . .
184
Gösteri Toplunıu
FRANSIZCA 3. BASKI İÇİN OKURUN DİKKATİNE
Gösteri Toplumu ilk olarak, Kasım l 967'de Paris'le B uchet Chastel yayınevi tarafından yayımlandı. 1968 olayları kitabın ta n ınmasını sağladı. Tek . bir kelimesin i bile değiştirmediğim ki tabın, yen i baskıları 1 97 l yılından itibaren Champ Libre yayınevi tarafından yapıldı; bu yayınev i , editörü Gerard Lebovici 'nin 1984 yılında öldürülmesinden sonra Gerard Lebovici adın ı aldı. Yeni baskılar l 99 1 y ı lına kadar düzenli bir şekilde bu yayınevi nde bir birini izledi. Ş imdiki baskı da 1 967 baskısının kelimesi ke l imesine aynısı olarak kaldı. Zaten ayn ı kural Gallimard'dan ya yımlanacak bütün kitaplarımın yeni baskıları için de geçerli olacaktır. Ben kendini d üzelten biri değilim. 9
B öyle bir e leştiri teorisi değiştirilmemelidir; ilk kez bu teorinin doğru bir şekilde tanımladığı uzun tarihsel uöncıni n genci ko şulları çürütülmediği sürece bu teori de değiştirilınem C!idir. Dö nemin kaydettiği gelişmenin sürekli l i ğ i gösteri teorisin i doğ rulamaktan ve sergilemekten başka bir şey yapmamıştır, dolay ı sıyla burada tekrarlanan açıklama pek seçkin olmayan bir anlam içinde tarihsel yanıyla ele alınabilir: 1968 mücadeleleri esnasında ulaşılan en aşırı konumun ne olduğuna ve dolayısıyla da daha l 968'de neyi b ilebileceğimize tanıklık eder. Bu dönemin en ena yileri bile o günden bugüne bütün yaşamlarındaki düş kırıklığıyla; "yaşamın görünür hale gelmiş yadsınmas ı"nı n , "meta-biçimine bağlı nitel ik kaybı"nın ve "dünyanın prolcterlcşLirilmesi"nin ne an lama geldiğini anlayabilmişlerdir. ....
Bununla birl ikte, aynı sürecin devamında ortaya çıkan en belirgin yen iliklcnlen söz eden diğer gözlemleri de zamanı içi nde ek ledim. 1 979 y ı l ında, kitabın İ talyanca yeni bir çevirisine yazdığım bir önsöz vesilesiyle, gösteri gücünün kullanılmasının tıpkı hü kümet etme tekniklerinde olduğu gibi, endüstriyel üretimin do ğasında da yol açtığı fii li değişiklikleri ele aldım. 1988 yılı nda yazdığım Gösteri Toplumu Üzerine Yorumlar, daha önceleri "yo ğunlaşmış göste�i" ile "yaygın gösteri"nin birbirine rakip saltanat ları arasında v ar olan "gösterinin dünya çapındaki işbölümü"nün, ortak biçim olan "bütünleşmiş gösteri"de hu iki türün kay naşmasıyla sona erdiğini net bir şekilde göstermiştir. 1967'den önce olup bitenlerden söz ederek eski biçimleri bazı kar şıt uygulam alara göre ayırt eden 105. tez d üzeltilerek bu b irleşme kısaca özetleneb i l ir. S ınıf iktidarı ndaki B üyük Bölünme'ni n uz laşmayla tamamlanması sonucunda ortaya ç ıkan bütünleşmiş gös teri n in birleşik u ygulamasının, günümüzde, bir yandan algıyı "po l isiye yöntemlerle değiştirirken" (bu koşu llarda polis de tamamen yenidir) diğer yandan da "iktisadi yöntemlerle dünyayı de ğ iştirdiğini" söy !emek gerekir. B u kaynaşma bütün dünyanın iktisadi ve politik gerçekliği da hilinde zaten üretilmiş o lduğu içindir ki dünya nihayet kendini resmen birleşmiş ilan edebi l mektedir. Ve aynı zamanda güç ayı cı
rılığ ının evrensel olarak geldiği durum o kadar vah imdir ki bu dünya tez elden birleşme ihtiyacını; ve gösteri tarafından tahrif edilmiş ve güve nce altına alınmış olan dünya pazarının uzlaşımsal örgütlenmesine tek bir bütün halinde katılına i htiyacını duy muştur. Ama sonuçta birleşemeyecektir. Totaliter bürokrasi, yani "pazar ekonomisini ikame eden hakim sınıf' hiçbir zaman kendi kaderine çok fazla inanmamıştı. Ken disinin "hakim sınıfın az gelişmiş biçim i" olduğunu biliyordu ve daha iyisi olmak istiyordu. 58. tez, uzun zaman önce şu aksiyomu kurmuştu: "Gösterinin köken i zenginleşmiş iktisat alanında yatar ve n ihai olarak gösteri pazarına hakim olmaya kalkışan ürünler buradan kaynaklanır." 1989 yılı nda Rus bürokrasisini, mevcut demokrasi ideoh�iisi'ni (yani seyirci insanın haklarını tanıyarak ılımlı hale gele n , dik tatörlüğe dayalı Pazar özgürlüğü ideoloj isi) tek vücut olarak ani den ben imsemeye iten şey, gösterinin, toplumun basitleşmesinin d iğer büti.in yönlerine bağlı olan modernleşme ve birleşme isteği dir. Batı'da hiç kimse böylesine olağan ü stü medyatik bir olayın anlam ı ve sonuçları üzerinde bir tek gün bile uzun uzadıya dur mamıştır. Gösteri tekniğinin kaydettiği ilerlemenin kamtı bu radadır. B ir tür jeoloj ik sarsın t ın ı n ortaya ç ıkmasını kaydetmek dı şında yapılan bir şey yok. Tıpkı bütün diğer demokrasi işaretleri kadar tartışm asız olan çok basit bir işareti -Berlin Duvarı'nın yı kılışın ı - tekrarlamakla yetinerek olay tarihe geçirilir ve yeterince anlaşıldığı sanı lır.
1 99 l yılında modernleşmenin ilk sonuçları Rusya'nın tamamen dağılmasıyla birl ikte ortaya ç ıktı. Rusya'da, ekonominin genel ge l i şmesin i n yol açtığı feci sonuçlar Batı'ya nazaran çok daha açık ça görülmüştür. Kargaşa bunun sonucundan başka bir şey değildir. Her yerde ayn ı ürkütücü soru, iki y üzyıldan beri dünyanııı ya kasını bırakmayan şu soru sorulacaktır: Yanılsaman ı n hayal kı rıklığı yarattığı ve gücün çözüldüğü yerde fakirler n asıl ça lıştırılır? 11
1 11. tez, n i hai pallamasını gördüğümüz Rus çöküşünün ilk be lirtilerin i göstererek ve bugünkü tabirle bilgisayar hafızasından si linecek bir dünya toplumunun yaklaşan sonunu tasarlayarak, doğ ruluğu kolayca hissedilecek şu slratej ik saptamayı d i le getirmiştir: "Bürokratik aldatmaca i ttifakında görülen dünya ç apındaki bo zulma son tahlilde kapitalist toplumun mevcut gelişmesi için en el verişsiz etkendir."
Bu kitabı, gösteri toplumuna bilinçli bir şekilde zarar vermek amacıyla yazıldığını göz önüne alarak okumak gerekir. Bu kitap asla abartılı bir şey söylemedi. 30 Haziran 1 992 GUY DEBORD
1. TAMAMLANMIŞ AYRILIK
Çağ ı m ızın ... tasviri nesn eye, kopyayı aslına, tems ili gerçekliğe, dış görünü1ü öze t e rcih elliğinden ku�ku yoktur. . .
Çağımız
içi n kııısal olan lck şey yaııılsama, kutsal
tek şey ise hakikattir. Dahası, hakikat aza l d ı kça ve yanılsama çoğaldıkça çağ ı m ızın gözü nde kutsal ola n ı n değeri artar, öyle ki bu çağ açısından ya111/sama11111
olmayan
lıad sa/hası, kutsal olanın da had S(.f/ha.ı·ı 'dır.
l/ıristiya11/ıf!111
Fcucrbadı,
Özii'nün ikinci baskısına önsöz
1
Modern üretim koşul larını n hakim olduğu toplum ların tüm ya şam ı devasa bir gösteri birikimi olarak görünür. Dolaysızca ya şanm ış olan her şey yerini b ir temsile bırakarak uzaklaşmıştır. 2
Yaşamı n her bir görünümünden kopmuş olan imajlar, bu yaşamın birliğini yeniden kurmanın artık mümkü n olmadığı ortak bir akış ta kaynaşırlar. Kısmi olarak göz önünde bulundurulan gerçeklik, ayrı bir sahte-dünya olarak, salt seyrin nesnesi olarak, kendi genel birliğinde sergi lenir. Dünyasal imajlardaki uzmanlaşma, aldatıcı şeyi n hakikatle yüz yüze gelmekten kaçındığ ı özerkleşmiş imaj alem inde kendini tamamlanmış bulur. Genel anlamda gösteri, ya-
şamın somut tersyüz edilişi olarak, canlı olmayanın özerk de vini m idir. 3
Gösteri kendini, hem bizzat toplum olarak, hem toplumun bir par çası o larak ve hem de bir birleştirme aracı olarak sunar. Gösteri, toplumun bir parçası olarak, özellikle, bütün bakış ve bilinçleri bir araya getiren sektördü r. B u sektör ayrı olduğundan , aldatı lmış ba kışın ve yanlış bilincin yeridir; ve gerçekleştirdiği birleşme ge nel leştiri lmiş ayrılığın resmi dilinden başka bir şey değildir. 4
Gösteri bir imajlar toplamı değil, kişiler arasında var olan ve imaj l arın dolayı mından geçen bir toplumsal ilişkidir. 5
Gösteri, ne bir görüntü d ünyas ının suistimal edilmesidir, ne de imajların kitlesel yayılma tekniklerin i n ürünüdür. Gösteri, daha ziyade somutl aşmış ve maddi o larak ifade edilen bir Wel taııschauung'dur [dünya görüntüsü] . B u , ncsncllqm iş bir dünya görü ntüsüdür. 6
Kendi bütünlüğü içinde ele alındığın da gösteri, mevcut üretim tar zının hem sonucu hem de tasarısıdır. Gerçek dünyaya bir eklenti, ona i l ave edilen bir süs değildir. O, gerçek toplumun ger çekdışılığının can alıcı noktasıdır. Gerek enformasyon ya da pro paganda, gerekse reklam ya da doğrudan eğlence tüketimi bi çiminde olsun bütün özel biçimleriyle gösteri, toplumsal olarak hakim olan yaşamın mevcut nıodel'ini oluşturmaktadır. O, üre timde önceden yapılmış seçimin her alanda onaylanması ve bunun sonucu olan tüketimidir. Gösterinin biçimi ve içeriği, var o lan s is temin koşullarıı �ı n ve amaçlarının tümüyle aynen doğrulanma14
sıdır. M o dern üretimin dışında geçirilen zaman ı n esas bölümün d e k i meşg u l iye t olan gösteri, aynı zamanda da bu doğrulamanın sürekli mevcudiyeti'dir. 7
Ayrılık, bizzat dünyanın birliğinin, gerçeklik ve imaj h ali nde bö lünmüş ol a n g lobal t o pl umsal praksisin parçasıdır. To pl um s al pra tik -öze rk g ös teri b u nun karşı sı n da durur- gösteriyi kap s ayan ger çek bütünlüktür de. Ancak bu bütünlükteki bölünme, gösteriyi bütün lüğün amacı gibi o rtaya ç ıkaracak kadar bütünlüğü zedeler. Gösteri d i l i, hakim olan üretimin işaretleri'ndcn oluşur ki bunlar aynı zamanda bu ü reti m in n ihai hedefleridir. 8
Gösteri ve fiili top l u msal e t kinlik soyut bi r şekilde karşı karşıya g e t i r ilem e z ; bu ikiye bölünme kendi içinde de ikiye bölünmüştür. G e rç ek olanı tersine çeviren gösteri , fiill olarak ü reti l miş t ir. Aynı zamanda, yaşanmış gerçeklik de g ö sterinin seyri tarafından maddi olarak isti la edilmiş t ir ve gösteriyi benimseyerek gösteri düzenini kendine katar. Nesnel gerçeklik her iki tarafla da mev c uttur. Bu şeki l d e sabitleştirilen her kavramın, aksi tarafa geç mekte n başka bir temeli yokt u r: Gerçe klik g öster i için de birdenbire belirir; gös teri gerç ekt ir . Bu karşılıklı yab a ncı laşm a , var olan top lumun özü ve dayanağıdır. 9
Gerçek anlamda altüst edilmiş dün yada doğru, bir yan l ışlık anıdır. 10
G österi kavramı , görü n ürdeki olayları n geni ş çeşitliliğini bir leştirir ve aç ıklar. Olayların çeşitlilikleri ve zıtlıkları, kendi genel hak i kati çerçevesinde tan ınma s ı gereken ve toplumsal olarak ör g ütlenmiş bu görü n ü ş ü n gö rünüşleridi r . Kendine özgü terimlerle 15
ele alındığında gösteri görünüşün ve tüm irısan yaşamının, yani basit bir görünüş olarak toplumsal yaşamın doğru/anmasıdır. Ancak gösterinin hakikati ne isabet eden eleştiri, gösterinin ya şamın gözle görülür yadsmması olduğunu, yaşamın gözle görülür hale Kelmiş bir yadsınması olduğunu keşfeder. 11
Gösteriyi, oluşumunu, işlevlerini ve onu ortadan kaldırma amacı güden güçleri tanım lamak için hirbirinden ayrılamaz unsurları yapay olarak ayırt etmek gerekir. Gösteriyi tahlil ederken belli öl çülerde yine gös teri dilinde konuşu lur; kendini gösteride ifade eden bu toplumun metodolojik alanına geçilir. Ama gösteri, sos yo-ekonoın ik hir�luşumun bütüncül pratiğinin anlam'ından, onun zaman kullanımı'ndan başka bir şey değildir. Bu, bizi içine alan ta rihsel andır. 12
Gösteri, kendini tartışılmaz ve erişilmez devasa bir olumluluk ola rak sunar. "Görünen şey iyidir, iyi olan şey görünür" der, başka bir şey demez. İlkesel olarak talep ettiği tutum bu edilgen ka bullen iştir; ve ortaya çıkışına karşılık veren in olmaması ve gö rünüş ü zerindeki tekeli ile aslında zaten bunu elde etmiştir. 13
Gösterinin temelden totolojik karakteri, araçlarının aynı zamanda da amaç olması gibi basit bir o lgudan kaynaklanır. O, modern edilgenlik imparatorluğunun asla batmayan g üneşidir. Dünyanın tüm yüzeyini örter ve ihtişamını sonsuza dek koru r .
14
Modern endüstriye dayanan toplum, rastlantısal ya da yüzeysel olarak gösterisel d eğ i l temelde gösteri yanlısı'dır. Hakim ik,
16
tisadın imaj ı olan gösteride amaç h içbir şey, gel işme ise her şey dir. Gösteri, kendinden başka hiçbir şeye varmak istemez. 15
Gösteri, günümüzde üretilen nesnelerin kaçınılmaz süsü, sistemin rasyonelliğini n genel açıklaması olarak ve sayıları giderek artan imaj-nesneleri doğrudan doğruya biçimlendiren ileri bir iktisadi sektör olarak güncel toplumun esas üreıimi'dir. 16
İ ktisadm yaşayan insanları bütünüyle boyun eğdirmesi ölçüsünde, gösteri de onları kendine tabi kılar. Gösteri , bizzat kendisi için ge lişen iktisattan başka bir şey değildir. O, şeylerin ü retiminin sadık yansıması ve ü reticilerin aslına bağlı olmayan nesneleştiri l mesidir. 17
İ ktisadın toplumsal yaşam üzerindeki tahakkümünün ilk aşaması , bütün insan gerçekleştirimlerinin tanımlanmas ında var olmak'tan sahip olnıa'ya geçen bariz bir bayağılaşmaya yol açmıştır. Top lumsal yaşam ı n, iktisadın birikmiş son uçları tarafından bütünüyle işgal edildiği bugünkü aşama ise sahip olmak'lan gibi görünnıek'e doğru genel bir kaym aya neden olmuştur; öyleki bütün fiili "sahip olmak"lar dolaysız itibarlarını ve n ihai i şlevlerini bu "gibi gö riinnıek"ten almak zorundadırlar. Ayn ı zamanda tüm bireysel ger çeklikler, doğrudan doğruya toplumsal güce bağımlı olan ve onun tarafından biçimlenen toplumsal gerçeklikler haline gelmiştir. B u durumda, bireysel gerçek, ancak kendisi değilse, ortaya ç ıkmasına izin verilir. 18
Gerçek dünyanın basit imajlara dönüştüğü yerde basit imajlar ger çek varlıklar ve hipnotik bir davranışın etkili motivasyonları haF20N/Göstı:ri Toplumu
17
l ine gelir. Artık doğrudan doğruya algılanamayan dünyayı uz man laşmış farklı dol ay ıınlarla gösterme eğilimi olarak gösteri, görmeyi doğal olarak insanın ayrıcalıklı duyusu --ki eski dö nemlerde bu ayrıcalık dokunma duyusunundu- kabul eder; en soyut ve en aldanabilir duyu olan görme güneci toplumun ge nelleştirilmiş soyutlamasına denk düşer. Fakat gösteri , sadece ba kışla özdeşleştirilemez; bakış, duymayla birlikte o lsa bile. Gös teri, i nsan ların etkinliklerine tabi olmayan, insanların yapıp ettikleri tarafmdan yeniden ele almamayan ve d üzeltilemeyen şeydir. O, diyaloğu n karşıtıdır. Bağımsız tcmsil'in o lduğu her yerde gösteri kendini yeniden yaratır. 19
Gösteri, r:örme kategori lerinin hakimiyetindeki bir etkinlik an layışı olan Batılı felsefe projesinin tüm zayıflığı'nııı mirasçısıdır; üstelik bu düşüncenin sonucu olan açık seçik bir teknik rasyonel liğin sürekli yayılması ü zerine kuruludur. Gösteri, felsefeyi ger çekleştirmez, gerçekl iği felsefcleştirir. Spekülatif evrende değerini yitirmiş olan şey, herkesin somut yaşamıdır. 20
Ayrı lmış düşüncenin gücü ve ayrılmış gücün düşüncesi olarak fel sefe, teolojiyi asla kendi başına aşamamıştır. Gösteri, dinsel ya n ılsamanın yeniden maddi yapılanmasıdır. Gösteri tekniği in sanların kendilerinden kopmuş olan güçlerini yerleştirdikleri dinsel bulutları dağıtmamıştır: Onları sadece dünyevi bir temele yeniden bağlamıştır. Böylece, en dünyevi yaşam donuk ve nefes alınamaz hale gelmiştir. Artık yaşam mutlak reddini, sahte cen netini gökyüzüne havale etmeyip, bunları kendi içinde barındır maktadır. Gösteri, insan güç lerinin ötede bir yerlere sürgün edil mesinin teknik anlamda gerçekleştirilmesidir; i nsanı n içinde ta mamlanan bir bölünmedir.
18
21
Zorunluluk toplumsal olarak düşlendiği ölçüde düş zorunlu hale gelir. Gösteri sonuçta uyuma arzusundan başka bir şey i fade et meyen zincire vurulmuş modern toplumun gördüğü kötü düştür. Gösteri, bu uykunun bekçisidir. 22
Modern toplumun prat i k gücunun kendinden koparak gösteride bağımsız bir imparatorluk kurmuş olmasını açıklayacak tek şey, bu güçl ü pratiğin iç tutarl ılıktan yoksun olmaya devam etmesi ve kendisiyle çelişik ka l m ası olgusudur. 23
Gösterinin kökeninde yalan şey, en eski top lumsal u z m an l a ş m a yani iktidarın uzınanlaşmasıdır. Dolayısıyla, gösteri bütün di ğerleri adına konuşan uzmanlaşmış bir etk i n liktir. Gösteri, bütün diğer i fadelerin yasaklandığı hiyerarşi k toplumun kendisi kar şısındaki diplomatik temsi l idir. Burada en m odern olan aynı za manda en arkai k olandır. ,
24
Gösteri, mevcut düzen in kendisi hakkında verdiği kesintisiz söy lev, onun övgü dolu monoloğudur. Yaşam koşullarının totaliter yönelimi döneminde iktidarın kendi portresidir. Gösteri i l iş kilerindeki fetişist katıksız nesnellik görü n üşü. bu i l işkinin in sanlar ve sınıflar arasındaki i lişki olma özelliğini gizler: S anki ikinci b ir doğa kaçınılmaz yasalarıyla ç evremize hükmediyormuş gibidir. Ama gösteri, doğal b i r gelişme o larak düşün�len teknik gelişmenin zorun l u bir ürünü değildir. Tam tersi ne, gösteri top lumu kendi teknik içeriğini seçen biçimdir. En ezici yüzeysel te zahürleri olan "kitle i letişim araçları" n ı n sınırlı görünümü altında ele alınan gösteri, basit bir aletler toplamı olarak toplumu istila ediyormuş gibi görünse bile bu aletler aslında hiç de yansız de19
ğildir, aksine bizzat gösterinin bütüncü l öz devinim ine elverişli olan araçlardır. Eğer böyle tekni klerin geliştiği çağın toplu msal ihtiyaçları sadece bu teknikler dolayım ıyla tatmi n edileb i liyorsa, eğer bu toplumu n yönetimi ve i nsanlar arasındaki bütün b ağ lantılar artık sadece bu anlık i l etiş i m gücünün aracılığ ıyla uy gulanabiliyorsa hunun nedeni bu i l etiş i m i n temelde tek yanlı ol masıdır; bu " i letişim"in yoğunlaşması, belirlenmiş bu yönetimin sürmesini sağlayan araçların var olan sistemin yönetiminin el inde toplanmasına denk düşer. Gösterinin genelleşmiş bölünmesi mo dern devlet'ten, yani toplumsal işbölümünün ürünü ve sınıf ta hakkümünün organı olan toplumdaki genci bölünme biçiminden ayrı değildir. "
"
25
Ayrılık gösterının hem başı hem de sonudur. Toplumsal iş bölümünün k u r u msal l aş m as ı ve sı nıOarın oluşumu ilk k ut s a l se
yirliği, her iktidarı başlangıçtan itibaren gizleyen mitsel düzen i oluşturm uştur. Kutsal olan, e fendilerin çıkarlarına uygun düşen kozmik ve ontolojik buyruğu doğrulamıştır, toplumun yapamadığı şeyi açıklamış ve şiirselleştirm iştir. Demek ki, ayrılmış h er iktidar gösteriseldi, ama herkesin böylesine değişmez bir i m aj ı be nimsemesi , hata geniş ölçüde birleştirici bir koşul olarak algılanan gerçek toplumsal etkinliğin sefaletinin hayali bir biç i mde sür dürü lüşü nün ortak kabul ünden başka bir :rnlam taşımaz. Tersine modern gösteri, toplumun yapahileceklerini ifade eder, ama bu i fadede izin verilmiş olan şey mümkün olana kesin likl e karşıdır. Gösteri, varoluş koşul larındaki pratik değişiklikler dahi linde b i linçsizliğin korunmasıdır. Gösteri, kendi kendisinin ürünüdür ve kurallarını kendisi koyar: O bir sahte-kutsaldır. Kendisin i n ne ol du,�unu kendi gösterir: El kol hareketlerini küçük parçalara ayırıp sonra da makinelerin bağımsız hareketlerinin egemenliği altına sokan işbölümünün aralıksız bir şekilde inceltilmesi sayesinde artan üretkenlikte kendi kendine gelişen ve sürekli gen iş leyen bir pazar için çalışan ayrı güç. B i rbirinden ayrılarak gelişebilmiş güç lerin henüz yeniden birleşmediği bu hareket sırasında h er tü r l ü or taklık ve her türlü eleştirel duyu yok olur.
20
26
İ ş ç inin ürününden ayrılığın ı n genelleşmesiyle birl i kte tamamlan mış etkinlikle il gi l i bütün birleş ti r ici bakış açı ları ve üretici l e r arasındaki doğrudan kişisel i letişimin tamam ı kaybolur. Ay rılmış ürün l erin birikimindeki ve üretim sürec i n i n yoğunlaşmasındaki geli ş meye uygun olarak birlik ve i let i şim sistemin yönet i minin al5.meti farikası haline ge l i r Ayrılığa dayal ı iktisadi sistem in ha şarısı, dünyanın proleterleştirilnıesi'dir. ,
,
.
27
Ayrı lmış ü retimin ayrı lmış olan şeyin ü retimi olarak kaycklliğ i başarı sayesinde, ilkel toplum larda te m e l bir göreve hağlı olan esas d eneyi m s istemi n ge li şm esinin en yüksek a ş a m a s ın d a ça lışmamaya, yani faa liy ctsi z l i ğe doğru ye r değişt irmek ü ze re dir. Ama bu faa liyetsi z lik hiçbir şeki lde üretici etkinli kten kur tulamamıştır: Faaliyetsizlik üretici etk i nl iği ba,ğıml ıdır, üre ti m in zorunluluk ve sonuçlarına endişeli ve h a yr a nl ı k dolu bir boy u n eğiştir ; faal iyets i z lik bizzat üretimin rasyonelliğinin b i r ürünüdür. Etkinliğin dışında bir özgürlüğe yer yoktur ve gösteri çer çevesinde bütün etkinlikler yadsınmışt ır; tıpkı hu sonucun global bir şekilde kurulmas ı a dına ge rçek e t k i n l iğe tamamen el kon ul muş olması gibi. Böylece, gündemdeki "çalışmanın özgürleşme si" ve boş zamanların artması h içbir şekilde çalışına içi n de öz gürleşme veya bu emeğin şekillendi rdiği bir dünyanın öz gürleşmesi d eğildir. Çalışmada yitirilen hiçbir etkin lik, ça lışman ın sonucuna boyun eğerek yeniden kazanılamaz. ,
,
,
28
Tecrit ü zerine kurulu olan ekonomik sistem , döngüsel bir tecrit üretinıi'dir. Tecrit tekniği yaratır ve bunun karşılığ ın da da teknik süreç tecrit eder. Otomobilden televizyona kadar, göst e ri sis teminin seçt(�i bütün mallar aynı zamanda "yalnız kalabalıklar"ın tecri t koşul ların ı sürekli olarak güçlendirmek üzere sis t emin kul landığı si lahlard ır. Gösteri, kendi varsayımlarını her seferinde daha somut olarak yeniden keşfeder. 21
29
Gösterinin kaynağı dünyanın birliğinin kaybedi lmesidir ve mo dern gösterinin devasa boyutlarda yayılması bu kaybın bü tünlüğünü ifade eder: Her türlü özgül çalışmanı n soyutlanması ve üretimin bütünlüğünün genel olarak soyutlanması, somut olma kipi tam anlamıyla soyutlama olan gösteride m ü kemmel bir şe kilde ifade edi lir. Gösteride, dünyanın bir kısmı kendisini dünya karşısında temsil eder ve bu kıs;ın dünyadan ü stündür. Gösteri bu ayrılığın ortak dili nden başka bir şey değildir. İzleyicileri bir birine bağlayan şey, bizzat kendi tecritleri ni sürdüren merkezde kurulan geridönüşsüz bir ilişkidir. Gösteri ayrı olanı birleştirir, ama ayn olarak birleştirir. 30
İ zleyicinin (kendi bilinçsiz etkinliğinin sonucu olan) seyredilen nesneye yabancılaşması şöyle ifade edi lir: İ zleyici ne kadar çok seyrederse o kadar az yaşar; kendisini egemen i htiyaç imajlarında bulmayı ne kadar kabul ederse kendi varoluşunu ve kendi ar zularını o kadar az anlar. Gösterinin etkin insan karşısındaki dış sallığı, kendi davranışlarının artık bu insana değil, bu davranışları ona sunan bir başkasına ait olması gerçeğinde ortaya ç ıkar. İ şle bu yüzden izleyici hiçbir yerde kendini evinde hissetmez, çünkü gös teri her yerdedir. 31
Emekçi kendisini değil, bağımsız bir gücü üretir. Bu ü retimin ba şarısı, yani bolluğu, üreticiye mahrumiyet bolluğu olarak geri döner. Ü reticinin dünyasına ait bütün zaman ve mekan, ya bancılaşmış ürünlerinin b irikimiyle b irlikte ona yabancı hale gelir. Gösteri bu yeni dünyanın haritasıdır, yani bu dünyanın ala nını tamı tamına kaplayan bir haritadır. Elimizde tutamadığımız güçler bile bütün kuvvetleriyle kendilerini bize gösterirler.
22
32
Toplumdaki gösteri, somut bir yabancılaşma imalatına tekabül eder. İktisadi yayılma, esas olarak bu özg ü l endüstriyel üretimin yayılmasıdır. Kendisi için h areket eden ekonomiyle birlikte ge lişen şey, bu ekonominin başlangıçtaki çekirdeğinde bulunan ya bancılaşmadan başka bir şey olamaz. 33
Ürettiği şeyden ayrılmış olan insan , kendi dünyasının bütün ay rıntılarını giderek daha güçlü bir şekilde bizzat üretir ve böylece kendini dünyasından giderek daha fazla ayrılmış hisseder. Yaşamı kendi ürünü olduğu ölçüde yaşamından ayrı düşmektedir. 34
Gösteri, öyle bir birikim aşamasındaki sermayedir ki imaj haline gelir.
23
il. GÖSTERİ OLARAK META
Meta b i r bütün ol arak toplumun evrensel kategorisi ha line geldiğ i nde anc<.ık kendi sahici özü içinde <.ı n l a ş ı labi l i r. Mela
ili�kilerinden doğan şeyleşme sadece bu tıağlaınd<.ı, hem toplum u n nesnel evrim i için hem de insanların top l u m kar�ısın daki tav ı rl arı i ç i n belirleyici önem k azanır. Meta ancak o zaman insan ların bi linç lerinin, bu �eyle�menin ifade bulduğu biçimlere boyun eğmesi açıs ından can a l ı c ı bir önem taşıyabilir. .. Çal ı �m a sü reci rasyonellc�tiği ve mckaniklqtiği ölçüde emekçin i n etk i n liğini n aktifliğini giderek yitirmesi v e giderek d a h a ç o k seyre dayalı bir biçim alması yüzünden bu boyun eğme d ah a da büyür. Lukacs, Tarih
ve
S111(/'Bi/i11ci
35
İ nsan etkin l iğinde akışkan halde var olan her şeyi kendi içine a lan ve onları yaşanmış değerin negatifi olarak formüle edilmeleriyle biricik değer haline gelmiş nesneler olarak donmuş halde sa hiplenen gösterinin bu temel hareketinde, eski düşmanımız meta'yı, oldukça karmaşık ve metafizik inceliklerle dolu olmasına rağmen ilk bakışta önemsiz ve apaçık bir şeymiş gihi görünmeyi çok i y i b ilen meta'yı görürüz. 24
36
Duyumsal dünyanı n üzerinde var olmasına rağmen kendini en m ükemmel duyumsal olarak kabul etti ren bir imajlar seçkisini n b u duyumsal dünyanın yerine geçtiği gösteride tam anlamıyla ger çekleşen şey bu meta fetişizmi i lkesidi r; "hem duyumsal şeyler hem de d uyumüstü şeyler" tarafından toplumun tahakküm alıma alınmasıdır. 37
Gösterinin görünür kıldı,�ı hem var hem de yok olan diinya, ya şanmış her şey üzerinde hakim olan meta dünyasıdır. Ve böy lece meta dünyası oldu,�u gihi gösterilmiş olur, çünkü bu dünyanın ha reketi, insanların birbirleri nden ve global ürünleri nden ııwklaşma larıyla özdeştir. 38
Gösteri d i l inin, övdüğü nesnelerden düzen lediği uavranışlara kadar her sev iyede uğradığı aleni nitelik kaybı, gerçekliği dış layan gerçek üretimin temel özelliklerinden başka bir şey in ifa desi deği ldir: Meta-biçimi tamamen kendisine eşiltir, n icel in ka tegorisidir. Meta-biçiminin geliştirdiği şey n icel olandır ve ıncta b i ç i m i sadece n icel olanda gelişebilir. 39
Nitel olanı dışlayan bu gelişme, bir gelişme olarak nicel geçişe boyun eğer: Gösteri, bu gelişmeni n kendi bolluk eşiği n i aştığı an lamına gelir; bu şimdil ik sadece birkaç noktada yerel olarak doğru olmasına rağmen metanın başlangıç referansı, yani Dünya'yı ulus lararası bir pazar olarak bir araya getiren pratik hareketinin doğ ruladığı referans olan evrensel ölçekte ş imdiden doğrudur.
40
Üretici güçlerin gelişmesi , insan gruplarının varoluş koşullarını ayakta kalma koşulları olarak kurmuş ve değişikliğe uğratmış ve bu koşulları yaygınlaştırmış bilinçsiz gerçek tarih'ti: İ nsan grup larının bütün girişimlerinin iktisadi temeli. Doğal bir ekonomide meta sektörü , ayakta kalmayı sağlayan bir artık değerin oluş turulmasıydı. Bağımsız üretic i ler arasında çeşitli ürünlerin de ğişimi anlamına gelen meta üreti m i , n icel hakikati haHi gizli olan marjinal bir iktisadi işleyişin içinde uzun süre zanaata dayalı ka labi lmiştir. B ununla birl ikte, meta üretimi büyük çaplı ticareti n ve sermaye biriki minin toplumsal koşullarıyla karşılaştığında eko nom inin bütün hakimiyetini ele geçirmiştir. Bu dönemde, eko nominin tamam.ı., bu fetih sırasında metanın kendini gösterdiği biçim haline gelmiştir: nicel bir gelişme süreci . İ nsan emeğini meta-emeğe, yani, ücretli erneğe dönüştüren meta biçimindeki ik tisadi gücü n bu aral ıksız yayılması sonuçta, birinci derecede önemli olan ayakta kalma sorununun şüphesiz hallolduğu, ancak bu sorunla her zaman karşılaşıiabilccek şekilde - her seferinde kendini daha vahim olarak yeniden göstererek- hallolduğu bir bol luğa yığılma şeklinde varmıştır. İktisadi büyüme, toplumları, ayakta kalmaları için doğrudan doğruya mücadele etmelerini is teyen doğal basktdan kurtarmıştır, ama bu noktada toplumlar kur tarıcılarından kurtu lmayı başaramamışlardtr. Metanın bağı m sızlığı, hüküm sürdüğü ekonomi n i n tamamına yayılmıştır. Eko nomi dünyayt değiştirir, ama onu sadece ekonomi dünyası haline getirir. İ nsan emeğinin kendine yabancılaştığı sahte-doğa sonsuza dek insan emeğinin hizmetini talep eder ve bu h izmet, sadece ken disi tarafından yargılanmış ve bağışlanmış olarak, gerçekte top lumsal olarak meşru çabaların ve projelerin tamamını kendine h izmetçi kılar. Metaların, yani meta i lişkilerinin bolluğu ayakta kalma çabasındaki artıştan başka bir şey deği ldir.
4i Meta hakimiyeti başlangıçta ekonomi üzerinde gizeml i bir şekilde kendini göstermiştir; ekono m i de toplumsal yaşamın maddi temeli 26
olarak, tanıdık ama yine de meçhul biri gibi fark edilmemiş ve an laşılmamıştı. S omut metanın nadir ya da azın lıkta olduğu bir top lumda, meçhul bir güç adına konuşan tam yetkili aracı gibi ken dini gösteren şey paranın bariz hakimiyetidir. Sanayi devrimi, zanaattaki işbölümü ve dünya pazarına yönelik yoğun üretim ile birlikte meta, topl umsal yaşamı gerçekten işgal eden bir güç ola rak fiilen ortaya ç ıktı. Hakim bilim dal ı ve tahakkümün bilimi olarak ekonomi pol itik bu dönemde oluştu. 42
Gösteri, metanın toplumsal yaşamı tümüyle işgal etmeyi başardığı andır. Görülebi l i r olan sadece metayla kurulan i lişki olmakla kal maz, ondan başka bir şey de görülemez: Görülen dünya metanın dünyasıdır. Modern iktisadi üretim, d iktatörlüğünü yaygın ve yoğun bir şekilde genişletmektedir. S anayileşmede geri kalmış yerlerde, üretkenliğin geli şmesinde baş sırayı çeken bölgelerin da yattığı emperyalist tahakkümle ve b irkaç gözde mal ile zaten ege mendir. B u gel işmiş bölgelerde, jeoloj i k meta tabakaların ın sü rekli olarak üst üste yığılması ile toplumsal alan istila edilmiştir. " İkinci sanayi devrimi"nin bu aşamasında, yabancılaşmış tüketim, kitleler için, yabancı laşmış üret ime i lave bir görev haline gelir. Bu, bütün olarak toplam meta haline gelmiş olan b ir toplumun sa ulık emeğinin tümü'dür; döngünün sürmesi gerekir. Bunun ya pılabilmesi için, bu topla m metanın, bir bütün olarak işleyen üre tici güçlerden mutlak olarak ayrılmış, parçalanmış bireye parçalar halinde geri gelmesi gerekir. Uzmanlaşmış tahakküm biliminin uzmanlaşması gereken nokta burasıdır: Süreci n bütün se v iyelerinin kendi kendini düzenlemesine bekçilik ederek sos yoloji, psikoteknik, sibernetik, göstergebilim v .s. halinde par çalara ayrılır. 43
Kapitalist birikimin i lkel aşamasında, "ekonomi politik" kendi iş gücünü kortimak için gerekli olan asgari y i elde etmek zorunda olan "işçi'de sadece proleteri görür" ve onu asla "boş vakitleriyle 27
ve i nsani yönüyle" ele almaz; yönetici sınıfın düşüncelerinin bu durumu, metaların üretiminde varılan bolluk derecesi işç i n i n daha fazla katkısını gerektirir gerektirmez altüst olmuştur. Bu işçi, üre timin bütün örgütlenme ve denetim kipliklerin i n açıkça i fade et tiği topyekü n aşağılamadan ansızın temize çıkarak, kendisini her gün üretimin dışında bulur ve tüketici kisvesi altında son derece kibar davranılan bir yetişkin m uamelesi görür. Bu durumda, mera hümanizmi işçinin "boş vakitlerin i n ve insani yönünün" so rum luluğunu üzerine al ır, bunun nedeni gayet açıktır, çünkü eko nomi politik bu alanl arı ekon om i politik olarak artık yönetebilir ve yönetmek zorundadır. B öylece "insanın bu tamamlanmış yad smması" bütün insan varoluşunun sorumluluğunu üstlenir.
44
Gösteri, sürekli bir afyon savaşıdır; malları metalar ile, kendi ya saları na göre giderek büyüyen ayakta kalma m ücadelesini tatmin ile özdeşleştirmeyi insanlara kab u l ettirmeyi hedefler. Fakat eğer tüketilebi lir ayakta kalma mücadelesi sürekli büyüyen bir şey ise hunun nedeni ayakta kalmanııı daima mahrumiyeti kapsıyor ol masıdır. Eğer g iderek büyüyen ayakta kalma mücadelesi n i n öte sinde hiçbir şey yoksa, eğer bu büyümenin durabileceği h içbir nokta yoksa, bunun nedeni bu büyümenin mahrumiyetin ötesinde olması değil, tam tersine zenginleşmiş mahrum iyet olmasıdır.
45
Modern endüstri nin hem en gelişmiş sektörü , hem de bu en düstrinin u ygulamasını tam anlam ıyla özetleyen model olan oto masyonla b irlikte meta dünyasının şu çelişkinin üstesinden gel mesi gerekir: Emeği nesnel olarak ortadan kaldıran teknik donanım, aynı zamanda enıe,� i meta olarak ve metanı n yegane kaynağı olarak korumak zorundadır. Otomasyonun ya da emeğin üretkenliğini artıracak her türlü daha makfil biçimin, topl u m öl çeğinde gerekli toplumsal emek zamanını fiilen azaltmaması için yeni işler yaqıtmak zorun l udur. Üçüncü sektör olan hizmet sek törü , dağıtım ordusu nun saflarını sıklaştırır ve sürümdeki metalara 28
methiyeler düzer; bu tür metalar için yapay ihtiyaçlar yaratmak üzere gereken fazladan emeğin örgütlenmesine uygun düşecek şe kilde yedek güçleri seferber eder.
46
Değişim değeri ancak kullanım değerinin faili olarak oluşabil mişti, fakal kendi silahlarıyla sağladığı zafer kendi özerk haki miyetinin koşullarını yaratmıştı. Değiş i m değeri insan ın kul landığı her şeyi seferber ederek ve insani tatmin üzerinde tekel oluşturarak sonunda kullanımı yönlendirdi. Değişim süreci bütün o\ası kullanımlarla özdeşleşmi ş ve onları kendi insafına mahkum etmişti. Değişim değeri kullanım değerin i n paralı askeriyken so nunda savaşı kendi çıkarı için yürütür hale gelir. 47
Kapitalist ekonominin değişmez ilkesi olan kullanım de.�erinin düşme e,� ilimi, büyüyen ayakta kalma savaşında yeni bir mah rumiyet biçimi geliştirir ki bu i nsanların büyük kısmının ücretli iş çiler olarak bitip tükenmez bir çaba sürdürmeye katılımını ge rektirdiğinden ve herkes ya bu mücadeleye boyun eğmek ya da ölmek gerektiğini b ildiğinden eski dönemlerdeki kıtlıktan çok da uzak değildir. Genel olarak modern metaların tüketimindeki ya nılsamanın kabul görmesinin gerçek temeli şu şantajdaki ger çekliktir: En kısıtlı biçimiyle (beslenme ve barınma) kullanım, sa dece giderek büyüyen ayakta kalma m ücadelesi n i n aldatıcı zenginliğine hapsolduğu ölçüde var olur. Gerçek tüketici, ya. nılsamaların tüketicisi haline gelir. Meta, hu fiilen gerçek ya nılsamadır, gösteri ise onun genel tezahürüdür.
48
Değişim değerinde zımni olarak yer alan kullanı m değeri artık gösterinin tersyüz olmuş gerçekliğinde açıkça belirtilmek zo rundadır, çünkü fii li gerçekliği aşırı geli şm i ş meta ekonomisi ta29
rafından kemir ilmiş ve sahte yaşamın sahte-doğru lanması zorunlu h ale gelmiştir . 49
Gösteri paranın öteki yüzüdür: B ütün metalar ın soyut genel eş değeridir. Ama eğer para, genel eşdeğer liğin, yani eşsiz kul lanımlı çok sayıdaki malın değişebilirlik özelliğinin temsi lcisi olarak toplumu yönettiyse, gösteri, paranın gelişmiş modern ta mamlayıcısıdır ve meta dünyasının bütünlüğü bütün toplumun olabileceği ve yapabileceği şeyin genci eşdeğeri olarak hep bir l ikte göster ide ortaya çıkar. Gösteri, sadece bakılan paradır, çünkü gösteride kul lanımın bütünlüğünün yerine zaten soyut temsil bü tünlüğü geçmiŞtir. Gösteri sadece salıte-kullamm'ın h izmetkarı de ğildir, bizzat kendisi yaşamın sahte-kullanımıdır. 50
İktisadi bolluk döneminde, toplumsal emeğin yoğunlaşmış sonucu
gör ünür hale gelir ve bütün gerçeklik, artık kendi ürünü olan gö r ünüşe boyun_ eğer . Sermaye artık üretim tarzını yönlendiren gö r ünmez merkez değildir: Sermaye birikimi onu duyumsal nesneler halinde merkezin dışına kadar yayar. Toplumun bütün yay ıl m a alanı sermayenin portresidir. 51
Özerk ekonominin zaferi, aynı zamanda onun yenilgisi de ol malıdır. Serbest bıraktığı güç ler , eski toplumlar ı n değişmez te meli olan iktisadi zorunluluğu ortadan kaldırır. İk tisadi zo runluluğun yerini sonsuz iktisadi gelişme zorunluluğu aldığında, kabaca kabul edi l m iş olan i nsanın temel ihtiyaçlar ının kar şılan masının yerine sadece kendi hakimiyetini sürdürmenin sahte ih tiyacına indirgenen sahte ihtiyaçların kesintisiz imaHitı geçer . Fakat özerk ekonomi, farkında olmadan kendisine dayanan top lumsal bilinçdışı'ndan doğduğu ölçüde derindeki ihtiyaçtan ebe diyen ayrı kalır. "B ilinçli olan her şey yıpranır. B ilinçdışı olan ise 30
değişmeden kalır. Ancak bir kez serbest bırakıldığında o da yı kılıp gitmez mi?" (Frcud). 52
Toplum, ekonomiye bağlı o lduğunu fark ettiği anda, aslında eko nomi topluma bağlıdır. Egemen görünecek kadar büyümüş olan bu g izli güç de gücünü kaybetmiştir. İ ktisadi bağlamda o [nesne ç.n.] ben [özne-ç.n.j haline gelmek zorundadır. Özne, toplumdan, yani bizzat toplum içinde yer alan mücadeleden başka bir yerde ortaya çıkamaz. Ö znenin olası varoluşu, tarihin iktisadi temel inin ürünü ve üreticisi olarak ortaya çıkan sınıf mücadelelerinin so n uçlarına bağlıdır. 53
Arzu bilinci ve bilinç arzusu, olumsuz biçimi altında, sınıOarın or tadan kalkmasını, yani işçilerin faaliyetlerinin her anına doğrudan doğruya sahip olmaların ı isteyen tasarı ile özdeştir. Bunun aksi, metanın kendi yarattığı bir dünyada kendini hayranlıkla seyrettiği gösteri toplumudur.
31
III. GÖRÜNÜŞTEKİ BİRLİK VE BÖLÜNME "Bir ikiye böl ü nü r" ve " i k i binle kaynaşır" şekli ndeki d ü ş ünceler üzer i n e ü lkede, felsefe cephes i n de canlı v e yeni bir polemi k sürmekıe
54
Gösteri, modern toplum gibi, hem birleşik hem de bölünmüştür. Modern toplum gibi gösteri de birliğini kopma üzerinde kurar. Ama çelişki, gösteride ortaya ç ı kt ığ ı n d a anlamınd aki bir altüst ol mayla tersine döner; öyle ki gösterilmiş olan bölü nme b irleştirici o lurken, gösteri lmiş olan birlik böler. ,
55
Tek bir sosyo-ekonomik sistemin yönetimi için oluşmuş güçler sa vaşı aslında gerçek birliğe ait olmakla birlikte resmi çelişki gibi ortaya ç ı kar; bu durum her ulus için geçerli olduğu kadar dünya çapında da geçerlidir. 32
56
Ayn l m ı ş gücün rakip biçim lerinin sahte gösteri savaşları , ayn ı za man da s i st em i n eşits i z ve ç at ı şm a l ı g e l i ş i m i n i sistemi tan ıyan ve bu sistemin i kt i d arı n a katı l ı m larını ta n ı m l a y a n sın ı fların ya da a l t sın ıfların görece ç e l işk i l i çıkarlarını i fade ell i k l eri ö lç ü d e ge r ç e k t ir Nasıl ki en i l e ri eko n omi n i n g e l i şm es i öncel ikler ara s ı nd a ki bir çalı şına m e s e l e s i ise ekonom i n i n bir devlet bürokrasisi tarafı ndan to t a l i ter b i r ş ekil d e yöne t i l mesi ve sömürge ya da yarı sö mürge konumundaki ü lkelerin durumu d a üretim ve iktidar t ar z larındaki kayda d eğe r özelliklerle bel irlenir. Bu ç qi t l i karş ı t l ı kl a r gö steride. tc.ı ın amen fark l ı ö lç ü t ler aracı l ığ ıy l a , k e nd i l e r i n i bir birinden bütünüyle farkl ı top l u m b iç i m l e ri olarak sunab i l i rler. Ama m e v cu t durumda büıün bu özgül sekt örle rin cşs iz l i ğ i ndeki hakikat bu sektörleri içeren e v re n s e l s istemde y a t a r : Gezege n i k e nd i a l a n ı haline gd i ren y e gJ ne harckeı , y a ni k ap iı a l i zın ,
.
.
57
bölgeleri s ade c e i k egemenl iğ i a l t ı na al maz. On l ar a gösteri toplumu olarak e gemen olur. Maddi t e m e l henüz m e v c u t o l m asa da, mo dern toplum, her kılanın toplumsal y ü ze y i n i gösteri ara c ı l ığıyla ş imdi d e n istilii. e tm i ş tir. Yönet ici sınıfın p ro g ra m ın ı be lirler ve bu programı n oluşum unu y ö n lendirir. Tıpkı insanlara sahip olmak için can at t ı kl a rı sahte-mal ları su n m as ı gibi, yerel devrimcilere de yanlış devrim modelleri sunar. Sa n ay i l eşmi ş ü l kelerin birkaçını elinde tutan bürokratik iktidara özgü gösteri, bütün gösterinin genel anlamdaki sözde-yadsıııınası ve deste ğ i olarak bu gösterinin bir parçasını oluşturur. Bölgesel düzeyde ele alınan gösteri hiç kuşkusuz, toplumsal ilet i ş im ve yönetimde bazı totaliter uzmanlaşma örnekleri s er g i l ese de sistemin global iş leyiş i dü z ey i n d e bu uzmanlaşmalar gösteriye dair görevlerin dünya çapında bölünmesi şekl inde ortaya ç ı karlar.
Gösterinin taşıyıcısı tisadi he g e m on y as ı
FJÜN/Gtbıeri Toı•!unılı
olan t o p l u m azge l i ş m i ş ,
i le
33
58
Gösteriye dair görevlerin bölünmesi , mevcut düzeni n büyük bö lümünü ve özellikle de bu düzenin gelişmesindeki hakim kutbu korur. Gösterini n köken i zenginleşmiş ekonomi alanında yatar ve kendine yeterliliği hedefleyen herhangi bir yerel gösterinin koy duğu ideolojik-polisiye koruma duvarlarına rağmen nihai olarak gösteri pazarına hükmetmeyi hedefleyen ürünler bu ekonomi ala n ından gelir. 59
Gösterin i n parıllılı oyalayıcılığı altında, m odern topluma dünya çapında hü km eden bayağılaşma hareketi, gelişmiş meta tü ketim i n i n seçilecek rol ve nesneleri görünüşle çoğaltt ığı her nok tada da modern toplum a egemen olur. Dinin ve -sınıf iktidarı mi rasının temel biçimi olarak kalan- ailenin ve bunların güvencesi altındaki manevi baskının kalınlrları, (içinde baskıyı barındıran sahte-zevkten başka bir şey olmayan) hu dünyadan alınan zevkin gereksiz yere yinelenmiş doğrulanmasıyla tek bir bütün halinde birleşebilirler. Var olanı safça kabullenmek, tümüyle gösterisel olan isyanla da birleşebi lir: B u , iktisadi bolluk üretimini bu tür lıaınmaddelcrin işlenmesine dek yaymayı başardığı anda tat minsiz-liğin kendisin i n de meta haline gelmesi demekt ir. 60
Yaşayan insanın gösterideki te-msili olan ünlü kişi, olası bir rolün imajını kendinde toplayarak, aslında bu bayağılığı somutlaştırır. Ü n l ü kişi olmanın koşulu görünüşte yaşanmış o landa uzmanlaş maktır; ünlü kişi fiilen yaşanmış olan üretken uzmanlaşmalardaki parçalanmayı telafi etmek zorunda olan derinliksiz ve görünür ya şamla özdeşleşme nesnesidir. Ünlü kişiler, çeşitli yaşam tarzlarını ve toplumun kavrayış tarzların ı canlandırmak için vardırlar ve kendilerini global olarak ifade etme özgürlüğüne sahiptirler. Onlar, bu emeğin amaçlarıymış gibi olağanüstü bir şekilde üste çı karılan yan ürünlerini -tartışma götürmez bir s ürecin başında ve 34
sonunda yer alan karar ve tüketimi iktidarı ve tatilleri- taklit ede rek toplumsal enıe,� in u laşılmaz sonucunu temsil ederler. Kah, devlet iktidarı sahte-ünlü kimliğine bürünür; kah, tüketimin ünlü kişisi, yaşanmış olanın üzerinde bir sah t e i k tidar olarak kendini seçtirir. A ncak ünlü kişinin bu etkinlikleri gerçekten global ol madıkları gibi çeşitli de deği ldir ,
-
.
61 Ü n l ü kişi olarak sa h ne ye ç ıkarıla n gö st e ri n i n faili bireyin zıttıdır; bireyin hem kendi için d eki hem de diğerlerindeki düşmanıdır. Öz deşleşme modeli olarak gösteride bulunan fai l , olay ların a k ı şındaki itaat yasasıyla ö zdeşle şme k için her türlü ö zerk nitelikten vazgeçer. Tüket i m i n ü n l ü kişisi, görünü şt e farklı kişilik türleri n i temsil etse de tüketimin bütünlüğün e eşil olarak u l a�abilcn ve bu rada benzer mutluluğu b u lan bu insan türlerinin her birin i gösterir. Kararın ünlü kişisi, insani nitelik ol a ra k kabul görmüş şeylerin tam stokuna sahip olmak z o rundadır Böylece. bu insani nitelikler arasındaki re sm i farklıl ıklar, her konuda mükemmel olmaları ön varsayımı anlamına gelen resmi benzerl i k tarafından ortadan kal d ı rılı r Kruşçev, Ku rsk savaşı hakkında kara r vermek üzere ge neral olmuştur; ancak savaş sırasında d e ğil savaşın yirm in c i yıldön ü münde devletin efendisi olduğu sırada. Kenncdy, kendi mezarına bile methiyeler düzecek k adar h at ipli ğ in i s ü rd ü rmü şt ü r çünkü o sırada Theodore Sorensen, Ken nedy'nin h ale finin ko nuşma metinleri n i , merhumun kişiliğini tanıtacak bir üslupla yaz maya devam ediyordu. S istemin temsilcisi olan hayranlık duyulan bu i nsanlar görün d ü kler i gibi meşhurdurlar; en küçük bireysel yaşam gerçekliğinin altına i nerek büyük adam olmuşlardır ve her kes bunu bilir. .
.
.
,
62
Gösteri bolluğundaki yanlış seçim -hem ayrı hem de iç içe girmiş rol lerin (özellikle nesnelerin simgeleşt irdiği ve taşıdığı roller) ol duğu gibi, rekabet ve dayanışma içindeki göslerilerin de yan ya nalığı nda yatan seçim- nicel bayağılığı ben i msemeyi kışk ı rtm aya 35
yönelik hayali n iteliklerin savaşında gelişir. Böylece tüketimdeki h iycrarşik yerlerin kabalığını olağanüstü bir ontoloj ik üstünlük ha line getirmekle yükümlü sahte arkaik zıtlıklar, bölgesellikler ya da ırkçılıklar yen iden dirilir. Bu şekilde, rekabete dayal ı spor lardan seçimlere dek oyunaltı [sous-lud ique] bir çıkarı harekete geçiren gülünç karşılaşmaların sonsuz dizisi yeniden oluşur. Tü ketim bolluğunun bulunduğu yerde, gençler ve yetişkinler arasın daki temel bir gösteri karşıtlığı aldatıcı roller arasında ilk sırayı tutar: Çü nkü h içbir yerde yaşamının efendisi olan yetişkin yokt ur ve var olanın değişimi olan gençlik asla bugün genç olan in sanların değ i l ikt isadi sistemin, kapitalizmin dinamizminin bir özelliğidir. Hükmeden ve genç olan, birbirlerini kovan ve bir b irlerinin yerine geçen ise şeylerdir. 63
Gösterinin karşıtl ıkları arkasında g izlenen şey sefaletin hirl(�i'dir. Eğer ortak seçim maskeleri nin arkasında aynı yabancılaşma n ı n farklı biçimleri birbirleriyle çatışıyorlarsa, b u n u n nedeni heps i n i n bastırılmış gerçek çel işkiler üzerine kurulmuş olmasıdır. Gösteri , bağdaşmadığı ve desteklediği sefaletin özel aşamasının zorunlu luklarına göre : yo,� unlaşnıış ya da yaygın bir biçimde var olur. Her iki durumda da gösteri mutsuzluğun dingin merkezindeki yıkım ve korkuyla çevri l i mutlu bir birleşme imaj ın dan başka bir şey de ğildir. 64
Yoğunlaşmış gösteri, geri kalmış karma ekonomilerde ya da ge lişmiş kapitalizm i n bazı buna l ım dönemlerinde bir devlet i ktidarı tekniği gibi ithal edilebilse bile, aslında bürokratik kapital izme aittir. Gerçekten de, bürokratik m ülkiyet bu anlamda kendi i ç i nde öylesine yoğunlaşmıştır ki b irey olarak bürokrat, global ekonomi mülkiyetiyle sadece üyesi olduğu bürokratik topluluk aracılığıyla ilişki kurar. Dahası , bürokratik kapi talizmde daha az gelişmiş olan meta üretimi de yoğunlaşmış b ir şekil de ortaya çıkar: B ürokrasi nııı e l inde bulundurduğu meta toplumsal emeğin tamamıdır ve 36
onun topluma geri sattığı şey toplumun hep birlikle verdiği ayakta k alma mücadelesidir. B ü rokratik ekonomi diktatörlüğü sömürülen kitlelere kayda değer hiçbir seçim payı bırakamaz, çünkü bü rokrasi her şeyi bizzat kendisi seçmek zorundadır ve i ster bes lenmeyle ister müzikle ilgili olsun dışardan gelen her türlü farklı seçim bürokrasinin tamamen yıkımını seçmek anlamına gelir. Bu diktatörlüğe, kesintisiz bir şiddet eşl ik etmek zorundadır. Da yatılan mal imaj ı , resmi olarak var olan her şeyi n bütünlüğünü kendi gösterisinde toplar ve genel likle totaliter bütünlüğünün ga rantisi olan tek bir insan üzerinde yoğun laşır. Herkes bu mutlak ünlüyle ya olağanüstü bir şekilde özdeşleşmeli ya da yok o l mal ıdır. Çünkü h u ünlü, tüketmemenin efendisidir v e aslı nda te rörün hızlandırdığı ilkel b irikim olan mutlak sömürüye makul bir anlam veren hir kahraman imaj ıdır. Eğer her Çin l i Mao'y u öğ renmek ve de Mao olmak zorundaysa, bu olması gereken haşka bir şey olnıadı,�ı içindir. Yoğunlaş m ış gösterinin hüküm sürdüğü h er yerde pol is de hüküm sürer. 65
Yaygın biçimdeki gösteri meta bolluğuna, modern kapitalizm i n engellenmem iş gelişmesine eşlik eder. B u rada tek tek e l e alınan her meta, nesneler bütünlüğünün üretim büyüklüğü adına haklı ç ı karılır ve gösteri bu metalara yönelik övgü listesidir. Uzlaşmaz id dialar, zengin ekonominin birle ş i k gösteri sahnesinde itişip ka kışırlar; farklı ünlü-metalar toplumun düzenlemesiyle il gil i çelişkili tasarıları eşzamanlı olarak desteklerler: kent gösterisi m üze hal ine getirilmiş m ahallelere ihtiyaç duyarken, otomobil gösterisi eski kentleri yıkıp geçen mükemmel bir ulaşım ağı ister. B u nedenl e bütünün tüke tim i ne ait diye ünlenmiş ve zaten soru nlu olan tatmin derhal tahrif edilir, çünkü gerçek tüketici bu meta mutluluğuna doğrudan doğruya ancak bölümler halinde (bütüne atfedilen nı teliğin her seferi nde yok o lduğu bölümler halinde) ulaşab ilir. '
66
Belirli her meta kendisi için sav aşır, diğerlerini tanıyamaz ve her yerde kendin i sanki eşi benzeri yokmuş gibi dayatmaya çal ışır. B u 37
durumda gösteri bu ı .ı ücadelenin epik şiiridir, Truva'nın düş mesiyle asla sonuçlanmayacak destanıdır. Gösteri, insanları ve si lahlarını değil, metaları ve tutkularını över. Bu kör dövüşte her meta kendi tutkusunun peşinden giderek asl ında bilinçsiz bir şe ki lde daha yüce bir şeyi gerçekleştirir: Metanın dünya h aline gel mesini ki bu aynı zamanda dünyanın meta haline gel mesi de mektir. Böylece bir meta mantığı kurnazlığı i le, meta-biçimi mutlak gerçekleşmesine doğru ilerlerken, metanın özgülli(�ü de bu mücadele iç inde y ı pranır. 67
Bol meta ku !,!anımıııdan kaynaklanmayan tatmi n , metaların de ğerinin meta olarak tan ınmasında aranmaktad ır: Metanın kul lanı m ı kendi kend ine yeterli hale gelir; ve tüketici metanın ege men özgürlüğüne dinsel bir sevgi duyar. B ütün haberleşme araç ları tarafından desteklenen ve yaygı nlaştırılan veril i bir ürüne yönelik heyecan dalgaları büyük bir hızla yayı l ır. B ir giyim tarzı bir filmden çıkar; bir dergi çeşitli giyim alışk.arı l ık ları n ı meşhur eden gece kulüplerini tanıtır. Bu tür ıvır ZlVlr' ı n ifade ettiği şey, meta yığını sapkınlığa yöneldiğinde sapkın o l an şeyi n ·kendisinin de özel bir meta haline geldiğidir. K ı ymetl i eşya satış larıyla bir likte verilen ya da değişim yoluyla kendi alanlarının dışına çıkan ve satılmayan reklam anahtarlıkları örneği nde olduğu gibi malın aşkııı l ığına kendini m istik bir biçimde teslim etmeyi görebiliriz. Koleksiyon için üretilen anahtarlıkların koleksiyonunu yapan ki şinin biriktirdiği şey meıamn bağışlayıcılı,q ıdır, bu onun metaya sadık olanlar arasındaki gerçek mevcudiyet i n i n görkemli bir işa retidir . Şeyleşmiş insan, metayl a olan samimiyetinin kanıtını her kese duyurur. Meta fetişizmi , tıpkı eski dini fetişizmin bağnaz üyelerinde ve mucize ürünü kişilerde görülen kendinden geçme durum larına benzeyen ateşli coşku anlarına u laşır. HaJa burada i fadesini b u lan tek k ullanım , temel tesli m i yet kullan ı m ıdır.
38
68
Hiç şüphesiz, modern tüketimin dayattığı sahte-ihtiyaca, top lumun ve tarihin şekillendirilmediği hiçbir sahici ihtiyaç ya da is tekle karşı konulamaz. Fakat meta bolluğu, toplumsal ihtiyaçların organik gelişmesindeki mutlak kopuş gibidir. Onun mekanik bi rikim i , karşısında canlı arzunun çaresiz kaldığı sınırsız bir ya paylığı serbest bırakır. Bağımsız yapaylığın yığılma gücü, her yerde, toplumsal yaşamın tahrif edilnıesiııe yol açar. 69
Tüketim sayesinde mutlu bir şekilde birleşmiş toplum imaj ın da, gerçek bölünmeye ancak bir sonraki tüketim başarısızlığına kadar ara verilmiştir. Sonunda vaat edilmiş toplu tüketim topraklarına varan göz alıcı bir kest irme yol olduğuna dair umudu temsil etmek zorunda olan her özel ürün, sırası geldiğinde, törensel bir şek i lde kesin eşsizlik olarak tan ıtılır. Ama tıpkı ayn ı yaştaki bi reylerin hemen hemen tamamı taşıdığı halde görünüşte aristokrat olan isim modasının birdenbire yayılması gibi, kendisinden eşsiz bir güç beklenen nesne de ancak kitlesel t üketim için yeterince fazla miktarda üretildiği takdirde kitlelerin tapınmasına su nulabilmiştir. B u ale\5.de ürünün büyüleyici özelliği ancak top lumsal yaşam ın merkezine bir an yerleşt iğinde ortaya çıkar, t ıpkı üretimin nihai amacının açığa çı kan gizem i gibi. Gösteride bü yüleyici olan nesne, tüketicisinin ve bütün diğer tüketicilerin evine girer girmez bayağılaşır. Doğal olarak ü retiminin se fi lliğinden kaynaklanan temel zavallılığın ı çok geç açığa vurur. Fakat o ana kadar sistemin doğrulanmasını bir başka nesne üst lenmiştir bile ve tanınmayı talep etmektedir. 70
Tatmin aldatmacası , yer değiştirerek, ürünlerin ve genel üretim koşullarının değişimini izleyerek kend i n i ortaya koymak zo rundadır. Kendi şaşmaz mükemmelliğini büyük bir yüzsüzlükle doğrulamış olan şey hem yaygın hem de yoğunlaşmış gösteride 39
y i ne de değ i ş i r; devam e t m e s i gereken sadece
sistemdir:
Stal i n ' i n
v e modası geçm iş b i r ü r ü n ü n geçersizliğini i la n edenler t a m da b u n ları d ayatm ı ş olanlard ır. Rek l a m ı n her manda bir önceki yalan ı n
ikrarı'dır.
yeni yala111
aynı za
Totaliter i ktidarın gözden
düşen her fig ürü, onu oybirliğiylc onaylamış olan ve yan ı lsamasız bir yaln ızlar y ığ ın ından başka b i r şey olmayan
aldatıet cemaati
açığa ç ı karır.
71 Gösteri nin ebedi d iye s u nduğu şey değiş i m ü zerine k u ru l u d u r ve tem e l i y l e b i r l i kte değ i ş me k zoru ndadır. Gösteri m u t l a k b i r şekil de dogm atiktir fakat b u n u n l a b i r l i kte gerçek anlamda h iç b i r
sağlam
dogmaya yol açmaz. Gö st er i ye göre , duran h içbir şey yoktur; bu onun
doğal ko°Şulu
olsa d a kendi eği l im i ne en çok karşı olan şey
d i r.
72 G österinin i l an e l l i ğ i gerçekd ı ş ı birl i k , kapitalist üretim tarz ı n ı n gerçek b irl i ğ i n i n dayand ı ğ ı s ı n ı f ayr ı m ı n ı g izler. Ü ret i c ileri d ü n y a n ı n k u ru l u �"U n a kat ı lmaya zorlayan ş e y aynı zamanda on ları d ü nyadan ayıran şeydi r . Yerel ve u l usal s ı n ırlarından kurt u l m u ş i n san ları b i r araya get i re n ş e y a y n ı zamanda o n l arı birbirlerinden uzaklaş tıran şeyd ir. şey
Rasyonelliğin
deri n leşt irilmes i n i gerekt İren
ay n ı zamanda h i yerarşi k s ö m ürünün
ve bask ı n 111
irrasyo
n e l l i ğ i n i besleyen şeydir. Toplu m u n soyut iktidarı n ı yaratan şey o n u n somu t
40
özgürlüksüzli(�iinii de
yaratır.
IV. ÖZNE VE TEMSİL OLARAK PROLETARYA
Herke s i n bu d ü n y a n ı n n i metleri nden ve zevkleri nden e�it o l arak yararl a n m a hakkı. her t ü rlü otori te n i n y ı k ı l ma s ı , bii t ü n a h l ak i k ı s ı t l amaları n yadsıııması; işte mese l e n i n kökü ne i n i ldiği nde 1 8 Mart aya k l anmas ı n ı n v e bu ayaklanmaya b i r ordu sağ l a m ı � olan kork u n ç ortak lık belgesi n i n v ar l ı k nedeni budur. 1 8 Mart ayakl11ııması ile ilgili nıl'!"!is araşrımw.ı·ı
73
Mevcut koşulları ortadan kaldıran gerçek hareket, burj uvazinin ekonomideki zaferinden itibaren ve gözk görü nür şeki lde de lıu zaferin politik olarak ifade edilmesinden bu yana toplumu yö netmektedir. Üretici güçlerin gelişmesi, eski üretim i lişkilerini bozmuş ve durağan düzenin tamamı toza duman a karışmıştır. M utlak olan her şey tarihselleşmiştir. 74
İ nsanlar, tarihe karışarak, emeğe ve tarihi oluşturan m ücadelelere katı l mak zorunda kalarak i lişkilerini yan ı lsamalarından kurtulmuş bir şekilde gözden geçirmeye mecbur olurlar. Tarihsel döneme ait en son b i l inçdışı metafizik bakış açısı, tarihin bizzat kendi n i 41
aç ımlamak için kullandığı üretken i lerlemeyi tari h i n nesnesi ola rak görebilse bile bu tarihin kendinden başka nesnesi yoktur. Ta rihin özne s i kendini üreten, dünyasının -tarihin- efendisi ve sahibi haline gelen ve kendi vyunım ıın bilinci olarak var olan canlıdan başka bir şey değildir. '
,
75
başlayan uzun devrimci dönemin sınıf mücadeleleri ile tarih dü ş ü ncesi tek b ir akım içinde gelişirler; bu d ü şü nce yan i diyalektik, var olanın anlam ı nı aramakla yetinmez ve var olan her şeyin yok olmasının b ilgisine erişir ve onun ha reketi içinde her ayrılık yok olur.
B u rjuvazinin yüksel me s i y le
,
76
Hegel artık dünyayı değil, dünyanın dönüştürülmesini yorumlamak durumundayd ı . Sadece dönüştürmeyi yorumlayan Hegcl, felsefe nin felsefi tamamlanmasından başka bir şey deği ldir. O, kendi ken din i yapan bir dünyayı anlamak ister. Bu tarihsel düşünce yine de her zaman geç kalan ve post festum doğrulanmayı dile getiren bi l i n ç ten başka b i r şey değildir. Dolayısıyla, ayrımı sadece düşün c e d c aşabilmiştir. B ütü n gerçekliğin anlamını tarihsel tamamla nışına bağlı hale getirmek i le aynı zamanda bu anlamı kendisini tarihin tamamlanışı şeklinde oluşturuyormuş gibi ortaya ç ıkarmak arasındaki paradoks, xvıı. ve xvm. yüzyıllardaki burjuva dev rimleri düşünürünün, kendi felsefesinde, bu devrimlerin sonuç larıyla uzlaşnı a dan başka bir şey aramamış olmasından kaynakla nır. [Hegel] "Burjuva devriminin felsefesi olarak bile bu devrimin bütün süreci n i değil sadece n ihai sonucunu ifade etmektedir. Bu anlamda bu , devrimin değil, restorasyonun felsefesidir." (Kari Korsch, Hegel ve Devrim Üzerine Tezle r) Hegcl , son bir defa fi lozof görevi n i yerine getirmiş, "var olanı yüceltmiştir"; ama zaten Hegel'e göre var olan, tarihsel hareketin bütü nlüğünden başka bir şey olamazdı. Düşüncenin haricf konumu aslında korunmuş ol duğundan, bu konum ancak önceden çözülmesi gereken bir Tin ta'
'
'
.
--•
------
(Lal.) Şenlik bittikten sonra. (ç.n.)
42
sarısıyla, yani ne istediyse onu yapmış olan, ne yapmışsa onu is temiş olan ve tamamlanışı şimdiki zamanla çakışan mutlak k�h ramanla özdeşleştirilerek gizlenebilir. B öylece, tarih düşüncesi içinde ölen fe l s de şimdi. dünyasını ancak tarihi tekrar yadsıyarak yücellebilmektcdir, çünkü söz alabilmek için her şeyi indirgediği bu bütünlüklü tari hin artık tamamlandığını ve hakikate dair ka rarın verilebileceği tek mahkemenin kapandığını varsaymak zo rundadır. ,
77
Proletarya bu tarih düşüncesinin unutul madığını kendi eylemli va roluşu ile kanıtladığın
Tarih düşüncesi ancak pratik düşünce haline gelerek kurtulabilir; ve devrimc i sınıf o larak proletaryanın pratiği, kendi dünyasının bütünlüğü üzerinde işleyen tarihsel bilinçten başka bir şey ola maz. Devrimci işçi h areketinin bütün teorik akımları , Stirncr ve Bakunin'den Marx'a kadar, Hegclci düşünce i le girişilen eleşt irel bir çatışmadan doğmuştur. 79
Marx'ın teorisi ile Hegelci yö n temi n birbirinden ay rı lm am a özel l iği de bu teorinin devrimci özelliğinden, yani hakikatinden ay rılamaz. B u nedenle bu ilk ili şki genelde es geçilmiş ya d a yanlış anlaşılmış ve hatta aldatıcı b ir şekilde Marksist bir doktrin haline dönüşmüş olan şeyin zayıfl ığı olarak gösterilmiştir. B ernstein, So cialisme theorique et Social-democratie pratique'te [Teori k Sos y al i zm ve Pratik So sy a l Demokrasi] diyalektik yöntem ile tarihsel taraflılık arasın d aki ilişkiyi, 1 847 Manifestosu'nun Almanya'da eli kulağındaki p r olet er devrim le i lgi l i fazla bilimsel olmayan tah minlerin i eleştirerek, mükemmel bir şekilde ortaya koyar: "Si yaset konusunda hayalperest olan herhangi birinin daha iyisini ba43
şaramayacağı kadar yan lış olan bu tarihsel kendini-ald atmada, Engels kadar Marx'ın da kend i s i n i asla tamamen kurtaramadığı Hegelci karşıtlık diyalektiğinin kalıntılarının ürününü görmesey dik, o dönemde ekonomiyi cidd i bir şekilde incelemiş olan Marx'ta bu anlaşılmaz olurdu . B u genel karışıklık dönemlerinde, Hegel'den kurtulmak Marx için daha da hayati bir hal alm ı ştı." 80
B urjuva d e v r i ml e r i cl ü ş ü n c cs i n i n "aktarım yoluyla kurtarılması" i çi n Marx' ın gerçekleştirdiği tersine çevirme, nesnelleşmesi ya bancılaşmasıyla özdeş olan ve tarihsel yaraları hiç iz bırakmayan ve z a ma n i ç i nde kendisiyle karş ı l aşmaya doğru ilerleyen Hegelci Tin güzergahırti-n yerine kabaca üretici güçlerin materyalist ge l işmesini k oymak deği ldir. Gerçek haline gelen tarihin artık sonu yokt ur. Marx, Hege l'in olupbiten karşısındaki ayrı konumunu ve herhangi bir dışsal y iicc failin seyrini y ıkmıştır. B undan böyle teori artık sadece ne yaptığı n ı bilmekle yükümlüdür. B una kar şılık , ekonominin hareket inin seyredilmesi, mevcut toplumun hakim düşü n ce s i içinde Hegel'in döngüsel sistem arayışının di yalektik olmayan yanının tersine çevrilmemiş mirasıdır: B u , kav ram boyutunu yitirmiş ve doğru lanmak için artık Hegelciliğe ih tiyaç duymayan bir onamadır, çünkü övdüğü hareket mekanik gel işmesi gerçek anlamda her şeye hakim olan dünya görüşsüz bir sektörden başka bir şey değ i ldir. Marx ' ı n tasarısı bilinçli bir tarih tasarısıdır. S adece i ktisadi olan üretici güçlerin körü körüne ge lişmesinde ortaya çıkan n icel şey, n itel bir tarihsel u ygun lu k için de dönüştürülmelidir. Ekonomi politiğin eleştirisi, bu tarih ön cesinin sonunun ilk edimidir: "B ütün üretim araçları arasında en önemli ü retici güç, bizzat devrimci sınıftır." 81
Marx'ın teorisini b ilimsel düşünceye sıkı sıkıya bağlayan şey, top lumda gerçekten faaliyette olan g üçlerin rasyonel kavranışıdır. Ancak Marx'ın teorisi temelde b i l imsel düşüncenin aşıl arak ko runduğu bir bil imsel düşünce ötesidir: Yasa'nın değil, mücade44
/e'nin kavranışı söz konusudur. A lman İdeolojisi'nde, "Biz bilim tanırız, o da tarih bilimidir" denir.
h i r ıek
82
Tarihi bilimsel bir temel de inşa etmek isteyen burj u vazinin dö nem i , kullanılabilir haldeki b u bil imin daha ziyade ekonomi ile birl ikte tarihsel olarak inşa edi lmesi gerektiğini es �çınişıir. Buna karş ı l ık, tarih , iktisat tarihi o l ara k kaldığı ölçüde doğrudan doğruya iktisat hilgisine dayanır. B ilimsel gözleme dayalı bakış aç ı s ı n ın tarihin ekonom ideki payını -ken d i temel bil imsel vc ri lcrin i değ i ş t i re n glohal süreç- ne kadar ihmal ettiği, hunal ı nı ların kesin oluşma dönemlerin i saptad ı kları n a i n a n a n sosyalist he sap l a rı n beyhudeliği karşısında ortaya çıkmışt ır; d e v l e t i n sürekli m ü d a h al e siy l e b u n a l ı m e ğ i l i m l e ri n i n e t k i leri n i t e l fıfi etme n i n ba şar ı l m a s ı ndan bu yana, aynı tür akıl yürütme, hu dengeyi k e s i n bir iktisadi uyum o l a ra k görmektedir. Ekonominin üstesinden gelme tasarısı, tari hi sahiplenme tasarısı, eğer top l u m u n bilimini tanımak ve özümsemek- zoru n d a y sa, hi/imsel ol a ma z . B i l imsel h i l g i ara c ı l ığı y l a mevcut tarihe hükmedebileceğine inanan bir h areketle devrimci bakış aç ısı hurjıt\'a kalır. 83
Ü topik sosyal izm akımları, tarihsel açıdan, mevcut toplumsal ör gütlenmeni n eleştirisi üzerinde temellenmiş olsalar da, bilimi red det ti kle r i için değil, tarihi -yani hem mutlu toplum imaj larının de ğişmez mükemmelliğinin ötesine geçen zaman h areketini hem de halihazırdaki fi i l i mücadeleyi- reddettikleri ölçüde tam anlam ıyla ütopik olarak nitelendirilebilirler. Bun a karşılık, ütopist dü şünürler, geçmiş yüzyıllarda hakim olduğu şekliyle bilimsel dü şüncenin tamamen etkis i altındadırlar. Bu genel rasyonel sistemin tamamlan ışının peş i nd edi r l er : Kendilerini h içbir şekilde si lah sı z peygamberler gibi görmemişlerdir, çünkü b i limsel kan ıtın top lumsal gücüne ve hatta Saint-Simoncu luk örneğinde olduğu gibi iktidarın bilimle ele geçirileceğine i n anır l ar. S ombart, "ka111t!aıı ması gereken şeyi mücadele y oluyla ele geçirmeyi nasıl isteye bildiler?" diye sormuştu. B ununla birlikte, ütopistlerin bilimsel 45
anlayışı, bazı toplumsal grupların mevcut durumdan çıkarları ol duğu, bu durumu korum ak için güçlere ve bu tür durumlara u ygun yanlış bilinç biçimlerine sahip oldukları şekli ndeki anlayışı içer mez. Bu anlayış, sadece neyin kabul edi lebileceği n i deği l aynı za manda neyin araştırılabileceğini de seçen ve bu tür etkenlerin so nucu o lan toplumsal talep tarafından geniş ölçüde yönlendirilmiş olan bilimdeki gelişmenin tarihsel gerçekliğine bile erişeme miştir. Bilimsel hakikatin seı},:ileniş tarzının mahkumları olarak kalan ü t o p i k sosyalistler, bu hakikati soyut saf imaj ına (oldukça eski bir toplum aşamasında dayatı lmış olan bir imaj ) göre kav rıyorlardı . Sorcl'in de saptad ığı gibi ütopist lcr toplum yasalarını astronomi modeline dayanarak keşfedeceklerini ve göstere cekleri n i d ü şünmüşlerd i . Onların hedeflediği , ,tarihe düşman olan uyum, tarihe e n az bağımlı olan bilimi topluma uyarlama gi rişiminin sonucudur. Bu uyu m , Newtonculuk ile aynı deneysel masu m l u kla öne s ü rü l müşt ü r ve s ü rekli ortaya atılan mutlu ge lecek kavramı , "onların topl u m b i l imin d e , ataletin rasyonel me kanikte o y n ad ı ğ ı role benzer bir rol oynar" (Materiaux pour une ılıeorie du proleıariaı - B ir Proletarya Teoris i İçin Malzemeler-). 84
Marx'ın d ü şünces i ndek i bilimsel-determinist yön, tam da, "ide o l oj ikleştirm e sürec i n i n M arx'ın yaşam ı boyunca işçi hareketine kalan teorik mirasa sızdığı boşluk olmuştu. Tarih konusunun gün deme gelmesi ertelenmeye devam eder ve en üstün tarihsel bilim olan iktisat, kendisinin gelecekteki yadsınma zorunluluğunu gi derek daha fazla güvence altına alır. Ama bu şekilde teorik görüş alanının dışına itilen, bu yadsımanın tek h akikati olan devrimci pratiktir. Böylece, iktisad i gelişmeyi sabırla araştırmak ve acı çekmeyi haJa Hegelci b ir sakinlikle kabul etmek önemli hale gel ir ve sonuç " iyi niyetler mezarlığı" olarak kalır. B ugün, devrimlerin bilimine göre, bilincin her zaman çok erken geldiği ve öğretilmesi gerektiği keşfedilmiştir. Engels, 1 895'te, " tarih bizi ve bizim gibi düşünen herkesi haksız çıkardı. Tarih, kıta üzerindeki i ktisadi ge lişme durumunun henüz olgunlaşmadığını açıkça göstermiştir. .. " diyecektir. Marx , tüm yaşamı boyunca, teorisindeki birleştirici "
46
bakış açısını korumuştur, ama teorisinin
açıklanması hakim dü
şünce alanını kon u almış ve başta burj uv a toplumunun temel bi l i m i olan ekonomi pol itiğin eleştirisi o lmak üzere belli başlı di siplinlerin eleştirisi biçimi altında belirgin hale gelmiştir. "Mark sizm"i oluşturan şey , daha sonraları kesin olarak kabul edi len bu bozulmadır.
85 Marx 'ın teorisindeki zayı fl ık, doğal o larak onun dönemindeki dev rimci proletarya mücadelesi n i n zay ı flığıdır. İşçi sınıfı , sürekli devrimi
l 848
Almanyası'nda başlatmam ı ş t ı ;
Kom ün
y a l n ı zlık
içinde yenilgiye uğramıştı. Devrimci teori henüz kendi bütünlüklü varoluşuna erişememişti. Marx'ın,
Britislı Museum 'da, dü nyadan
uzak bir i lmi ç a l ış mayl a teoriyi Savunan ve açıklayan birisi haline indirgenmesi teorin i n kendisinde bir kayba neden olmuştu . Daha ileri bir aşamada proleter bilincin ö n ü nde engel haline gelecek olan şey , özell ikle Marx'ın işçi sı nıfı nın gelecekteki ge lişmesi ü zerine yaptığı bil imsel doğrulamalar ve bu doğrulamal ara bağl ı örgütsel pratiktir.
86 Proleter devrimi n
bilimsel olarak sav u n u lmasında görülen bütün
teorik yetersizlik ler, hem içerik hem de aç ıklama biçimi olarak,
iktidarın devrimci bir şekilde ele geç irilmesi açısından pro ietaryanın burj uvazi ile özdeşleştirilmesine i ndirgenebilir.
87 Proletarya iktidarının b i l imsel meşruiyetinin kanıtlanmasını geç mişin
tekrarlanan deneyi mleri üzerinde temellendirme eğil i m i
Manifesto'dan itibaren Marx'ın tarihsel düşüncesini bulan ıklaş tırmıştır ve her seferinde "ya bütün top lumun devrimci bir dö n üşümü ya da m ücadele içindeki sınıfların m üşterek bir şekilde ortadan kalkmasıyla" sonuçlanacak sınıf mücadelelerinin yol aç tığı üretim tarzları n ı n düz bir hat izleyerek gel i şt i ğ i imaj ı n ı des47
teklemeye zorlamıştır. Ama, nasıl serf ayaklanmaları hiçbir zaman toprak sahiplerini ve Antik Çağ ' daki köle ayaklanmaları efendileri yenememişse, Marx'ııı başka yerde gözlemlediği "Asya tipi üretim tarzı" da bütün sınıf çatışmalarına rağmen tarihin göz lemlenebilir gerçekliğinde kendi d urağanlığını koru muştur. Düz hat izleyen şema öncelikle hwjuvazinin asla yeni/F,iye u,�ramanıış tek devrimci sınıf olma olgusunu gözden kaçırmaktadır; burjuvazi aynı zamanda, topluma el koymasının hem nedeni hem de sonucu ekonomideki gelişme o lan tek sın ıftır. Aynı basitleştirme Marx' ı sınıll ı bir toplumun yönet ilmesinde devletin iktisadi rolünü e s geçmeye yöneltm iştir. Yükselen burjuvazi her n e kadar eko nom iyi dev letten ayı rıyormuş gibi görü ndüyse de bu sadece statik hir ekonomide eski devletin bir sınıf baskısı aracı olarak gö rülmesi ölçüsündeydi . Burjuvazi, özerk iktisadi gücünü, devletin zayı fladı ğı Ortaçağ dönem inde, dengedeki güçlerin feodal par çalanması sırasında gelişt irmiştir. Ama, merkantilizm ile bur j uvazinin gelişmesini desteklemeye başlamış ve sonuçta "bı rakınız yapsın lar, bırakınız geçsin ler" dönemi nde huıjuvazinin devleti haline gelmiş olan modern devlet, daha sonra iktisadi sü recin hesaba dayalı yönetiminde merkezi bir güçle donatılmış bir halde kendini gösterecektir. Bununla birlikte Marx, Bonapartizm kavram ı ile modern devletçi bürokrasinin aldığı biçimi , şeylerin iktisadi tarihine indirgen meyen her türlü tarihsel yaşam ı reddeden burjuvazinin "diğer sınıflarla ayııı politik h içliğe mahkum ol mayı" istediği "ulusal sermayenin emek üzerindeki iktidarının, toplu msal kölelik için örgütlenmiş bir kamusal gücün" olu şumunu, sermaye ve devletin kaynaşmasını tarif edebilmiştir. Pro letaryayı tarihsel yaşam tahtının tek talihi olarak olumsuz an lamda tanımlayan modern gösterinin sosyo-politik temel leri daha burada atı lmıştır. , 88
Marx'ın teorısıne gerçek anlamda uyan yegane iki sınıf, Ka p iıa tdeki bütün analizlerin dönüp dolaşıp vardığı bu iki katıksız sınıf, burjuvazi ve proletarya, aynı zamanda, tamamen farklı ko şullarda olmak şartıyla tarihin de yegane iki devrimci sınıfıdır: 48
B urj uva devr i m i gerçekleşm iştir; proleta ry a devri m i ise hir önceki devrimden doğmuş a m a n i te l ik olarak o ndan farkl ı bir t asarıdır. Burjuvaz i n i n t a rihsel rolün ü n özgüıılü,�ii es geçi ldiğinde, hu pro letarya t asarı s ı n ı n somut özgün lüğü de g i z le n m i ş olunur; hu tasarı kendi
re ngi n i
t a ş ı m adan
ve
"görev leri n in
s ı n ı rs ı z l ığ ı " n ı n
bi
l i nc i nde o l madan h içh i r sonuca erişemeyecekt ir. B urj uvazi ik ti dara ge l m iş t i r ç ü n k ü o , gel işmekte o l a n e konom i n i n sın ı fı d ı r . Pro letary a , f1i/i11cin
sını/i
h a l i ne gel medikçe i k tidara gelemez.
Ü ret i c i g ü ç lerin o l g u n l aşmasının gi derek artan mahru m i yetlere yol açması b i l e höyle b i r ikt idarı gara n t i edemez. Devlete Jakoben yöntemle e l koymak pro letaryan ı n ara c ı ol amaz. H i ç b i r proletary an ı n k ı s m i amaç l ar ı n ı genci a m a ç l ar
h a l i ne
ideoloji
get irme s i ne
h izmet edemez, ç ü nkü proletarya gerçeklen ke n d is i n e a i t o l a n h iç b i r k ı s m i gerçekl i ğ i koru yamaz.
89 Her ne kadar Marx ' ı n , proletarya m ücadelesine kat ı l ım ı n ı n hc l i r l i h i r d önem i nde, b i l imsel öngörüden ekonom izm y a n ı l s a m a l a r ı n a entelektüel temel o l uşturacak kadar faz l a bek lentisi o l d u y s a da ki şisel o larak bu y a n ı l samalara kend i n i k a pt ırmad ı ğ ı b i l i n i r . Ka pitaf'i bizzat e l e ş t i rd i ğ i b i r makaleye , Engels'in b i r rak i p t e n ge l iyorm u ş g i b i has ı n a göndereceği makaleye eşlik eden 7 Ara l ı k
1 867
tarih l i m e ş h u r mekt u b u n d a Marx k e n d i b i l im i n i n s ı nırlar ı n ı
açıkça ç izm i ş t i r : " ... Yazarın özn el eği l i m i n i n (belki d e p o l i t i k ko n u m u n u n ve geçm i ş i nin dayat t ı ğ ı e ğ i l i m in ) , yan i , mevcut ha reke t i n , mevcut t o p l umsal sürec i n nihai s o n ucunu görme v e baş kaları na a n l a t m a tarzı n ın kendi gerçek a n a l iz i y l e h i ç b i r i l iş k i s i yoktur."
B ö y le l i k le
Marx
kendi
nesnel
t ah l i l in i n
"belirl i
bir
amaca y ö ne l i k sonuçları n ı " teşhir ederek v e kendi s i ne dayat ı l m ı ş olan aşı rı-b i li m s e l seçeneklerle i l gili "belki" iro n i s i y le, a y n ı za manda, i k i durumun kaynaşmasının metodol oj i k anahtarını da gösteri r.
F-lÖN/Gii�ıeri Toplumu
49
90
B ilgi ve eylemi n kaynaşmasını, bizzat tarihsel mücadelenin için de gerçekleştirmek gerekir, öyle ki bu terimlerin her biri diğerinin hakikatinin güvencesi olmalıdır. Proleter sınıfın bir özne olarak oluşumu , devrimci m ücadelelerin örgütlenmesi ve toplumun dev rim anında örgütlenmesi demektir: Praksis teorisinin pratik teori haline gelerek doğru landığı bilincin pratik koşulları işte bu anda var olmak zorundadır. Bununla birlikte, örgütlenmeye ilişkin bu temel sorun, işçi hareketlerinin oluştuğu dönemde, yani bu te orinin tarih düşü ncesinden gelen birleştirici özelliğini hala ko ruduğu (ve b irleştirici bir tarihsel pratik geliştirmeyi özellikle görev edindiği) sırada, devrimci teorinin üzerinde en az dü şündüğü sorulıdu. Tersine bu, burj uva devriminden ödünç alınmış devletçi ve hiyerarşik uygulama metodl arının yeniden can lanması n ı kabul eden bu teori için tutarsızlık a lanıdır. Teorinin bu kendini çekmesi üzerine geliştirilmiş işçi hareketinin örgütlenme biçimleri ise, karşılık olarak birleştiric i bir teorinin korunmasını, onu çeşitli uzmanlaşmış ve kısmi bilgilere bölerek engellemiş lerdir. Teori n i n bu ideolojik yabanc ılaşması, ihanet ettiği bir leştirici tari� düşüncesinin pratikteki doğrulanmasını, böyle bir doğru lanma işçilerin kendiliğinden m ücadelesinde ortaya ç ık tığında, artık kab u l edemez; sadece bu doğrulanmanı n ortaya çı kışııı ı ve anısın ı bastırmaya yardımcı olabilir. Dahası , mücadele içinde ortaya ç ıkan bu tarihsel biçimler, tamamen teorinin doğru olmak için gerek duyuuğu pratik ortamlardır. Bu biçimler teorinin bir gerekliliğidir ancak teorik o larak formüle edilmemişlerdir. Sovyet, teorinin bir buluşu değildi. Dahası Enternasyonal İ şçi B ir liği'nin en yüce teorik hakikati onun pratikteki varlığıydı. . 91
Enternasyonal' in mücadelesinin ilk b aşarıları, Enternasyonal' de varlığını sürdüren egemen ideolojinin karmaşık etkilerinde n kur tulmasını sağlam ıştı. Ama bir süre sonra karşılaştığı yenilgi ve baskı, proleter devri m i ne i lişki n iki anlayış arasındaki çelişkiyi ön plana ç ı karmıştır. Her iki anlayışta da işçi sınıfının bilinçli öz50
kurtuluşu terk edilmiş olduğu ndan otoriter bir boyut v ardır. Gerçi, Marksistlerle B akuninciler arasında u zlaşmaz bir noktaya varan tartışma, hem devrimci toplumdaki i ktidara hem de h a reket i n mevcut örgütlenmesine yöneli k, ikili olarak sürmekteydi ve bir ta raftan diğerine geçmek rakiplerin konumlarını değiştiriyordu . Bü rok ratik bir egemen sınıfın yeniden yapılanışın ı ve en bilgil ilerin ya da böyle geçinenlerin diktatörlüğünü önceden gören B akunin, devlet iktidarının otoriter kullanı m ı yoluyla sını fların ortadan kal dırılacağı yanılsamasıyla mücadele ediyordu. İ şçilerin demokratik eğiti m i ile bunun ayrılmaz bir parçası olan iktisadi çelişkilerin ol gunlaşmasınm , proleter devletin işlevini, nesnel olarak dayatı lan yeni toplumsal i l i şk ilerin meşrulaştığı basit bir evreye in dirgeyeceğini uman Marx, Bakunin ve yandaşlarını kendilerini kasıtlı olarak Enternasyonal'in üstü nde tutan ve en devrimcilerin ya da kend i lerini böyle adlandıranların sorumsuz diktatörl üğ ü n ü topluma dayatmak gibi deli saçması niyetleri olan entrika yanlısı bir elit otoriterliğiyle i tham ediyordu. Bakunin aslı nda yan daşlarını şöyle bir perspektif etrafında topluyordu: "Toplumsal fır tınanın ortasında yol alan, görünmez pilotlar olan bizler, fırtınayı or ta l ı kt ak i bir iktidarla değil b ü t ü n miittefikler'iıı kolekti f dik tatörlüğüyle denetim altına almalıyız. Nişansız, unvansız, resmi hakk ı olmayan ve iktidar göstergelerinin h içbirine sahip ol mayacağı için daha da güçlü olan bir diktatörlük." Her biri k ı s men doğru e leştiriler getiren ama tarih düşüncesinin birliğini yi tirmiş olan ve kendilerini ideoloj ik otoriteler olarak kurumsal laştıran işçi devrim ine ilişkin iki ideoloji de böylece b irbirine zıt düşmüşt ür. A lman Sosyal Demokrasisi ve İ ber Anarşist Fe derasyonu gibi güçlü örgütlenmeler bu ideoloj ilerin birine ya da diğerine sadakatle hizmet etmişlerdir; ve alınan sonuç her yerde istenilenden büyük ölçüde farklı olmuştur. 92
Proleter devriminin hedefini hemen şimdi mevcut olarak görmek, gerçek anarşist mücadelenin hem büyüklüğü hem de zayı fl ığ ıdır (çünkü bireyci varyantlarında anarşizmin iddiaları her zaman gü lünç olmuştur). Kolektivist anarşizm , modern sınıf mücadele51
!erinin tarihsel düşüncesinden sadece u laşılan sonucu alır ve bu sonuçtaki mut lak ı srarı , yöntemi hilinçli bir şekilde küçümse mesinin ifadesidir. B öylece anarşizmin iktisadi mücadele tercihi sadece genel grev ya da ayaklanma gününde iktisadi alana in d iri lecek tek bir hamleyle kesin bir sonuca u laşılabileceği ya nılsamasına bağlı olarak i leri sürülürken, politik mücadele eleş tirisi soyut kalmıştır. Anarşistlerin gerçekleştirilecek bir idealleri vardır. Anarşizm, dev letin ve sınıfların , yani ayrıl m ış i deolojinin toplumsal koşullarının sadece ideolojik yadsınmasıdır. Bu, her şeyi eşitleyen ve tarihsel kötülük düşüncesini dışlayan katıksız öz gürlük ideolojisi'dir. Bütün k ı s m i istekleri kay n aştıran bu bakış aç ı s ı , anarşizme, var olan koşulları , ayrıcalıklı bir e leştirel uz manlaşma adı n a değil, yaşam ın tamamı adına reddetmeyi temsil etme onurunu verm iştir; ama fii len gerçekleşmeden önce bireysel isteğe göre mu tlak olarak kabul ed ilen bu kaynaşma, anarşizmi son derece bari z bir t u tars ızl ığa mahkum etmiştir. Anarşizm her mücadelede aynı basit genel sonucu tekrarlamak ve yeniden or taya koymak zorundadır, çünkü bu ilk sonuç başlangıçtan beri ha reket i n vardığı bütünlüklü sonuç ile özdeşleşm iştir. Böylece Ba kunin, 1 873'te J ura Federasyonu'ndan ayrılırken şunları yazabil mişti: "Son dokuz y ılda Enternasyonal'in bağrında dü nyayı kur tarmak için gerekenden daha fazla düşünce geliştirilm iştir, keşke düşünceler tek başına dünyayı kurtarmaya yetebi lseyd i, ben kim olursa olsun yeni bir düşünce i leri sürecek olana hodri meydan di yorum. Devir düşünce devri deği l , olguların ve eylemlerin dev ridir." Ş üphesiz bu anlayış tarihsel proletarya düşüncesinin bir un surunu, düşüncelerin pratiğe dökülmesi gerektiği yolundaki kesinliği korur, ancak bu pratiğe geçmenin uygun biçim leri n i n zaten v a r olduğunu v e asla değişmeyeceği n i varsayarak tarih ala nını terk eder. 93
İdeoloj i k i nançlarıyla işçi hareketi n i n tamamı ndan açıkça ayrılan anarşist ler, bu yetki ayrı m ı n ı kendi aralarında da yeniden ü re teceklerdir; propagandistlerin ve ideoloji savunucu larının, yani genel kural olarak entelektüel etkinlikleri esas olarak bazı kesin 52
doğru ların tekrarından oluştukça daha da sıradanlaşan uzmanların bütün anarşist örgütler üzeri nde gayri resmi hir lıfıkim iyet kur- malan için uygun bir ortam sağlanır. Oybirl iğiyle alınan k arara duyulan ideolojik saygı , daha ziyade, özxiirlük ımnanları 'nı n biz zat örgüt içindeki kontrol dışı otoritesini kolaylaştırm ıştır; ve dev rimci anarşizm özgürleşmiş halktan aynı yol larla elde ed ilmiş aynı tarz oybirliğini bekler. Dahası, İ spanya'daki, yerel düzeyle sı nırlı kalmış ve bozguna uğramış çok sayıdaki anarşist ayaklanma örneğinin de gösterdiği g ibi, mevcut mücadelede mevzilenmiş bir azınl ıkla özgür bireylerden ol uşan topl um arasındaki koşu lların zıtlığını hesaba katmayı reddetmek, ortak karar alma anında anar ı şistler arasında sürekli ayrı l ık ç ıkmasın ı beslemiştir. 94 ·
An ında gerçekleşerek ideoloj iye ve ideolojiden türeyen pratik ör gütlenme modeline doğruluk kazandıracak olan bir devri min pek yakında gerçekleşeceği yan ılsaması otantik anarşizmde az çok açıkça sürmüştür. 1 936 yılında anarşizm gerçekten toplumsal bir devrime, tüm zamanların en gelişmiş proletarya iktidarı modeline önderlik etm iştir. B u bağlamda, bir yandan genel ayaklanma işa retinin ordunun mulı tıra'sı tarafı ndan dayatılmış olduğunu be lirtmek gerekir. Diğer yandan ise, enternasyonal proleter hareke tin geriye kalanı zaten yenilgiye uğramışken dışardan kuvvetl i destek alan ve ülkenin yarısına h ükmeden Franko iktidarının var lığı nedeniyle ve burjuva güç lerin veya diğer devletçi işçi pıır tilerinin Cumhuriyetçiler safındaki kalıntıları nedeniyle bu dev rim daha ilk günlerden itibaren eksik kaldıkça örgütlü anarşist hareket devrimin yarım kalmış zaferlerini yaygınlaştırma ve hatta bunları savunma konusunda bile yetersizlik gösterm iştir. Anarşist hareketin tanınmış l iderleri, iç savaşı kaybetmek için devrimi mahveden burjuva devletin bakanl arı ve rehineleri haline gel mişlerdi.
53
95
II.Enternasyonal'in "ortodoks marksizmi" sosyalist devrimin bi l i msel ideoloj isidir: Tüm hakikatini ekonomideki nesnel süreç lerle ve bu z orunluluğun örgüt tarafından eğitilen işçi sınıfınca ta n ın m asında sağlanan i lerleme ile özdeşleştirir. Bu ideoloji, ütopik sosyalizmin özelliği olan pedagojik kanıtlamaya duyulan güveni yeniden keşfeder, ama onu tarihin akışına yapılan seyirlik bir gön derme ile b i rleştiri r . Bununla birlikte, böyle bir tutum ütopist e leş tiride (en f az la Fouricr tarafından geliştirilen e leştiride) mevcut olan durağan bütünlük im aj ın ı kaybettiği gibi, Hegelci bütünlüklü tari h boyutunu da kaybetmiştir. Hilferding'in, sosyalizmin zo runl uluğunu tanımanın "benimsenecek pratik tuluma d air hiçbir bilgi" verın ediğini, "çünkü bir zorun luluğu tanım akla bu zo run lu luğun hizmet.ine girmen i n başka başka �ey ler olduğunu" (Fi nans Kapital) bel irtt iği saçmal ıkları, etik seçenekleri simetrik ola rak yeniden ortaya atmaktan başka bir şey yapmayan bu bilimsel tutumdan kaynaklanmıştır. Marx ve devri mci proletarya için bir l q t i r i c i ta r i h d üşünc e s inin benimsenecek pratik tutumdan hiçbir şekilde farklı olnıadı,� ını görmezlikten g e lenl er, anında benimse dikleri pratiğin de normal olarak kurbanları oldular. 96
Sosyal demokrat örgütlenme ideoloj isi, bu örgü t l enme y i işçi sı nıfı n ı eğiten profesörlerin i ktidarına bırakıyordu ve benimsenen örgütlenme biçim i bu edi lgen ç ı raklığa en uygun d üşen biçimdi. il. Enternasyonal sosyalistleri politik ve iktisadi mücadelelerde kuşkusu z somut olarak yer alıyorlardı, ancak bu tamamen eleştirel olmayan bir katılımdı. B u katılım açıkça reformist bir pratiğe uygun olarak devrimci yam/sama adına sürdürülmekteydi. B öy lece devrimci ideoloji bizzat bu ideolojiyi taşıyanların başarısı ta rafı ndan parçalandı. Hareketteki vekil lerle gazetecilerin ay rılması, harekete önceden kazandırılmış olan burjuva entelektüel leri burju . v a yaşam biçimine doğru çekiyordu. Hatta sanayi iş ç ilerinin m ücadeleleri sırasında kazanılan kişiler ve zaten işçi olanlar bile sendikal bürokrasi tarafından emeğini m akUI bir fiyat 54
karşılığında meta olarak satan işgücü simsarları haline ge tirilmişlerdi. Bu reformist etkinl iklerin hiilfı de vr i mc i bir şeyler ta şıyormuş gibi gösterilebilmesi için, yasal ajitasyonlarına politik o larak müsamaha gösteren kapitalizmin bu re formi zm i ekonom ik anlamda lam zamanında desteklemekte ye tersi z kalması g e rekliydi . B ilimlerinin güvencesi altında olsa da tarih tarafından her an yalanlanan bir uzlaşmazlıktı bu. 97
Pol itik ideolojiden en u z ak ve burjuva bilimin yöntembilim ine açıkça en bağlı sosyal de mo kra t olan Bernstein bu çcli�kinin ger çekliğini ortaya koymak dürüstlüğünü gösterm iş, devrimci ide o l oj ide n vazgeçen İ ngiliz işçi lerinin reformist eylemi de bunu or taya koymuştur. Ancak bu çelişki tarihsel ge l i şm e n i n içi nde karşı düşünceye gerek olmadan kanı tlanmıştır. Bernstein, diğer hu sus larda yanılsamalara düşmesine rağmen, kapital ist üretimde gö rü lecek bir bunalımın, devrimi sadece böy le bir kanl ı meşrul ukla Jevralmak isteyen sosyalistleri ola ğan ü st ü zorlayacağı n ı yad s ım ıştır. B irinci Dünya Savaşı'yla ortaya çıkan derin toplumsal çal kantı dönemi bilinçlenmeye uygun olsa da, S osyal Demokrat h iyerarşinin Alınan işçilerini devrimci bir şek il d e eğitmediğini, onları asla teorisyen haline getirmediğini iki kere ispatlam ıştır: İ lk olarak, parti n in büyük çoğunluğunun emperyalist savaşa ka tılmasıyla ve ardından da bozgun sırasında Spartakist devrimciler ortadan kaldırıldığında. Eski işçi Ebert, devrimden "günah gibi" nefret ettiğini itiraf ettiğ i ne göre hiilii günaha inanıyordu. Aynı lider, kısa süre sonra Rus proletaryasının karşısına mutlak düş manı olarak çıkacak sosyalist temsilin habercisi o larak belirdi ve b u yeni yabancılaşmanın doğru programını formüle etti: "Sos yalizm çok çalışmak demektir." 98
Lenin, Marksist bir düşünür olarak "ortodoks Marksizmin" dev rimci ideolojisini, il. Entcrnasyonal'in bu Marksizme karşılık sür d ürdüğü reformist pratiğe elverişsiz olan Rusya koşullarına uy55
gulamış sadık ve tutarl ı bir Kautskyciden başka bir şey değ il d i . " Profesyonel devrimci ler" h a l i ne gel m iş entelektüellere boyun e ğ en disiplinli bir yeral tı partisi aracılığıyla hareket eden pro let a ryan ı n dışardan yönet ilmes i , Rusya'da, kapita list to pl u m u n h i ç b i r yö n eti c i m esleği i le uyuşm a k ( çar l ı ğ ın pol i t i k rej i m i , temel i burjuva iktidarı nın i leri bir aşaması ol an höyle h i r aç ılım sun maktan zaten ac izd i ) İ sl e m ey en bir meslek h al i ne gelir. B u du rumda pr olet ary an ın yönet i m i , to pl umu mutlak an/anıda yönetme 111esle.�i haline g e l i r. 99
Sav aşl a ve u l u s l araras ı S osyal Demokrasinin savaş karşıs ında çök birlikı..c bolşevik lerin otoriter ideoloj i k r a d i k al i zm i d ü nya çapında y a y g ı n l a ş ır . İşç i hareket i n i n demokratik yanılsamalarının kan l ı bir şeki lde so n a ermes i bii L ü ıı d ünyay ı h ir R u s y a hal ine ge ti rm işti ve b u bunal ı m dönemi nde or l ay a ç ı k an i l k devrimci ko puşa hükmeden bolşevizm , bütün ü l kelerin proleterlerine, yönetici sın ı fla "Rusça konuşmak" için kendi hiyerarşik ve ideolojik mo del ini sunmuştur. Len i n il. Enternasyonal'in M arksizm ini, dev rimci bir ide�>loji olduğu için değil, bu n d an v azgeçt i ğ i i ç in eleş t irmiştir. m es i y l e
1 00
B olşevizmin R usy a ' d a kendisi için z afere ulaştığı ve S osyal De m okras i n in eski dünya için muzaffer bir şekilde s av aşt ığ ı aynı ta rihsel dönem, modern gösterinin hakimiyetinin merkezinde ce reyan eden bir olaylar düzeninin doğumunun tamam landığına işa ret eder: İşçi sınıfının temsili k en d i sin i radikal b i r şek i l de sı nıfının k a rşı sı n a koymuştur. 101 Rosa
Lu x e mb u rg, 21 Aralık 1 9 1 8 t a r ihli Rote Fahne 'de, "bundan önceki bütün devrimlerde s av a şç ı lar aç ı k ç a karşı karş ı ya ge liyorlardı: S ın ıfın karşısında sın ıf, programın k ar ş ı s ı n da pr ogra m .
56
Ş i m d i k i devrimde eski d ü ze n i koruyan g r u p l a r yön e tici s ı n ı f'ların a l ameti altında d e ğ i l bir "sosyal de m ok rat parl i n i n bayrağ,ı a l tında orta ya ç ı kıyorl ar. Eğe r devrimin temel sorunu ' ya ka pi t a l i z m , ya sosya l i zm ' o larak aç ıkça ve d ü rü stçe o rt a y a konuls ay d ı bugün b ü y ü k proletarya k i t l e s ind e hiçbir şüphe y a da tereddüt iht imal i olmazdı," diye yazm ı şt ı . Böylece, Alman pro l e t aryas ı n ı n radikal akım ı , yı k ım a uğramadan birkaç gün önce, önceki bütün sürecin (bu sürece işçi sın ıfı n ın temsilinin büyük ö l ç ü d e kat k ı s ı o l m u ş t u r ) yara t t ı ğ ı yeni koştı l l arın sırrını kqfctın i şt i : Mevcut d ü z en i n sa v u nmasına yönelik gösterisel örgütlenme ve h içbir "temel s or u n u n "açıkça ve d ü rü s t ç e ortaya k o nu lamay acağ ı görünüşleri n topl umsal egemenliği . Proletaryanın devrimci temsili, bu a şa m ada toplumdaki ge n c i bozulman ı n hem birincil etken i hem de tem e l sonucuydu. ,
,
"
"
"
,
102
R u s y a n ı n geriliğinden ve i leri ülkelerdeki işçi hareketinin devrimci mücadeleyi terk e t m es i nden doğm u ş o l a n b ol şev i k tipteki pro letarya örgüt lenmes i , bu örgüt lenme biç i m i n i n b i l i nçsi z bir şeki lde özünde taşı d ı ğ ı ve karşı-devrimci yön değ işikliğine yönelten bütün koşu l l arı da Rusya' nın geriliğinde bulacaktı; ve Avru pa işçi ha re k et i kitles i n i n 1 9 1 8 - l 920 döneminin Hic Rlıodus, lıic sa/ıa'sı· k arş ıs ı n d a tekrarlanan gerilemesi, radikal a z ı n l ı ğ ı n ş i d d e t l e çök mesini içeren bu gerileme, sürecin eksiksiz gel işmesini kolaylaş t ı rm ı ş v e bu sahte sonucun kendini dünyaya tek proleter ç ö z ü m gibi s u n ma s ı n ı sağlamıştır. İşçi iktidarının savun u lmasının ve te m s i l i n in devlet tekelinde tutulması, Bolşevik Partisi'nin doğruladığı gibi, Bolşevik Parti ' y i geçmişten farklı kılnıanıışur: Esas olarak ö nceki m ü l k i y e t b i ç i m l e rini ortadan ka ld ı ran proletaryanın sahiplerinin partisi. '
103
Rus sosyal de m o kras i s ini n çeş i tl i eği l iml er i n i n yirmi y ı l s ü re n so nuçsuz teorik tartışmalar s ı rasında göz ö n ün de b u l undurduğu çar(Lat.) Rodos oradaysa takla burada. Ezop masallarından birinden kay naklanan bu deyimi, Türkçede "Halep oradaysa arş ı n bu rada" şeklinde kar şı lamak mümkü n . ( ç . n . )
•
57
lığın tasfiye s i n i n bütün koş u l l arı -burj u v az i n i n zayıfl ı ğ ı , köyl ü ço ğunluğun n ü fu z u , belirl i bölgelerde yoğunlaşmış ve mücadeleci ancak ü lkede son derece azı n l ık olan bir proletaryanın bel i rleyici rol ü - n i hayet pratikte, varsayımlarda yer almayan bir veri sayesi n d e çözü m ü n ü gösterm iştir: Proletaryayı yöneten devrimci bürok rasi dev let iktidarı n ı ele geçirerek top l u m u yeni bir s ı n ı fı n haki miyetine sokm u ştur. Tam anlam ı y l a burj u v a olan bir devrim ola naksızdı; " işçi lerin ve köy l ü lerin demokratik diktatörl üğü" an lamsızd ı ; S ov yetlerin proleter i ktidarı, hem toprak sah i b i köy lüler s ı n ı fına hem ulusal ve u l us l ararası Beyaz geri c i l i ğe karş ı hem de devletin, ekonom i n i n , ifaden i n ve kısa bir süre sonra da düşünce nin mutlak efend ilerin i n işç i partisi b i ç i m inde dışl aşmış ve yaban cıia?mış temsilcilerine karşı ayakta duramazdı. 1 9 1 7 Nisan'ında Leni n ' in de fiil en benimsediği Troçki ve Parv u s'un sürekli devrim teoris i , burjuvazinin top l umsal gel işme açısından geri kaldığı ü l keler i ç i n doğru olacaktır, a ncak b u teori bürokrasi n i n s ı n ı f iktidarı denen b u bi l i nmeyen faktörü n devreye girmesiyle doğru luk kazanacaktır. Bolşevik yönetic i ler arası ndaki s ay ısız tartışmalar sıra s ı nda, d i k tatör l ü ğ ü n , i deoloj i n i n yüksek temsilc i leri n i n e l i nde yoğ u n laş mas ı n ı n en sadık savu nucusu Len i n ' d i . Len i n , mutl ak a z ı n l ık ik tidarı n ı n geçfI)i ş terc ih lerindeki çözümü destekleyerek hasımları karşısında her zaman haklı ç ıkıyord u :
Devlet aracılı,� ıyla köy
l ülerden esirgenen demokrasi işçilere de verilmemeliydi; bu durum demokras i n i n kom ü n is t sendika yöneti c i lerinde n , bütü n partiden ve n ihayet h iyerarşik part i n i n zirvesinden de esirgenmesine y o l açmıştı. Kron stad Sovyetin i n s i l ahla yenilgiye u ğratıldığı ve if tirayla hasıralt ı edildiği s ırada yapılan
X.
Kongre' de, Len i n ' i n ,
"İşçi Muhalefeti"nde örg ütle n m i ş solcu bürokratlara karşı açık ladığı şu sonuç S talin tarafından dünyayı tam anlamıyla bölme nok tasına vardrracak şekilde en uç yoruma tabi tutulacaktır: "Nerede olursa olsun silahla, muhalefetle değ i l . . . Artık muhalefetten bıktık."
104 B ir
devlet kapitalizminin tek sahibi o larak kalan bürokrasi i l k ola
rak, Kronstad'tan sonra, "yeni iktisadi politika" s ırası n d a köy l ü l ükle 58
y aptığı
geçici
i tt i fakla
ü lke
i ç i ndeki
iktidarını
sağ-
lamlaştırmış, d ışarda ise III. Enternasyonal'in bürokratik parti lerine kaydo lmuş işçileri Rus diplomasisinin destek gücü olarak kullanmak ve böylece bütün devrimci hareket i sabote ederek ve uluslararası politikada yardımına muhtaç olduğu burjuva hü kümelleri ( 1 925 - 1 927 Çin'inde Kuo-Min-Tang i ktidarı, İ spanya ve Fransa'da Halk Cephesi, v .s.) destekleyerek kendini sağlama al mıştır. Ama bürokratik toplum , tarihin en zorba i lkel kapitalist bi rikimini gerçek leştirmek için köylülere uygulanan terörle tamama ermek zoru ndaydı. S t a l i n dönem inin bu sanayileşmesi , bürokrasi nin son gerçeğini ortaya çıkarır: Bu sanayi leşme ekonomi iktidarı nın devam ı ve meta-emeği sürdüren pazar topl umunun özünün k o runmasıdır. Bu, toplumu, kendisi için gerekl i sınıf hakimiyetini çıkarları doğrultusunda yeniden yaratm a raddesine k ad a r ege menliği allına alan bağımsız ekonominin ka11 1t ıdır: burjuvazi öy lesine özerk bir güç yaratmıştır ki özerkliği sünlükçe bir burjuvazi olmadan da v arlığını sürdürebilecektir. Totaliter bürokrasi. B nı n o Rizzi'nin kasletliği an lamıyla "tari h i n mülk sahibi son sı n ı fı " değil, sadece p az ar ekonomisi için ikame bir egemen s111ıjtır. Çö k mekte olan kapitalist özel mü lkiyet i n yerine geçen şey sa deleştirilmiş, daha az çeşitli , bürokratik sınıfın ortak mülkiyeti olarak yo/?unlaştırılmış bir alı üründür. Bu azgel işmiş egemen sınıf hiçim i , iktisadi azgclişmişliğin de ifadesidir; ve bu ge l işmedek i gecikmeyi dünyanın bazı bölgelerinde yakalamaktan başka perspektifi yoktur. Egemen s ın ı fın bu i l ave b a s kı s ı n a hi yerarşik-dcvletçi kadroyu sağlayan, burjuva ayrılık modeline göre örgütlenmiş olan işçi partisiydi . Anton Ciliga, Stalin'in ce zaevlerinden birinde iken "örgütlenmeyle i lgili teknik sorunlar toplumsal sorun lar haline gelmiştir," d iye belirtiyordu (Lenin ve Devrim). 105
Leninizmin e n büyük iradeci çabayı gösterdiği devrimci ideoloji , yani ayrı olamn bağıntılı olması , bu b ağ ıntıyı reddeden bir ger çekliği destekleyerek, Stalin izm i le birlikte bağıntısız/ık içindeki kendi hakikatine geri dönecektir. B u noktada, ideoloji artık bir silah değil, amaçtır. Artık karşı çıkılmayan yalan çılgınlık hal ine 59
g e l i r. G erçe kl ik ve amaç total iter ideoloj i n i n i l an ı y l a yok o lurlar: Sö y lenen her şey zaten ortada olan dan ibarettir. Bu, d ü n y a ça pındaki gösterinin gelişmes i nde temel bir rol oynayan gösteri n i n yerel i lkel l iğidi r. B u rada m addi leşen ideoloj i , bolluk aşamasına
u l aşan kapitalizm gibi d ü nyayı i kt i sadi olara k değiştirmemiştir; sade ce
algı
pol i s iye yöntem ) erl e değiştirilmiştir.
106 İ kt idard a k i tot a l iter- ideoloj i k
sını f, a l ı üsl o l m u ş h i r d ü ny a nı n ik t idarıdır: G üç l e ndikçe v arl ı ğ ı n ı i n kar eder ve gücü her şeyden ön ce v ar o lmad ı ğ ı n ı doğru lamasına yarar. O, s a d ece bu k o n uda al çakgönü l l üdiir, ç ü n k ü re s m e n var o lmaması ay n ı zam a n d a şaşmaz yönetimine bo�lu o l u n a n tarihsel gel i ş men i n nec p/11s 11/tra'sına· da denk d ü ş m e l i d i r. I lcr yere yayılmış olan b ü rokr as i , b i l i nç için gr)riilnıez sınıf o l m a l ı d ı r; sonuçta hütün top l u m s a l ya şa m çı ğ rından ç ı k a r . M utlak yalanı n topl u m s a l örgü t l e n m es i hu temel çe l işkide n k a yn a kla nı r. 107 S t a l i n i zm bizzat bürokra t i k s ı nı f i ç i ndeki terörün
hükü m ranl ığıdır. Bu s ı n ı fın iktidar teme l i n i ol u şt u ran terörizm b u s ı n ı fı da kırıp ge ç i rnı e k zo r un dayd ı z ira üyeleri ne verebi l eceği h i çbir h u k uksal gü vence, m ü l k iyet sah ibi s ın ı f olarak kabu l e d i l m i ş h iç b i r statü yoktu . Gerçek m ü l k iyeti g i z liyd i ve sadece y an l ı ş bilincin sa yes i n d e
m ü l k iyet sa h i bi h al i n e g e l m i şt i . Yan l ı ş b i l i n ci n m utlak i k t idarı sadece, bütün do ğ ru motiflerin kaybolduğu mutlak terör yo l u y l a sürdürülür. İ k t i d a rda k i bürokratik s ı n ıfı n üyeleri sadece temel bir ya lan a ortak olm ak suretiyle toplum üzeri nde kolektif bir m ü l ki y e t hakkına sahip oltırl ar: Sosyalist bir topl umu yöneten proletary a rolünü oy n a m a l ar ı ve ideoloj i k sadakatsizlik metninin sadık
oyuncuları ol m a ları gereklidir. Ama bu aldatıcı varlığa fiill
k at ı l ı m b i zzat gerçeğe u y g u n b i r katı lım olarak t a n ı n m ay ı ge rektiri r. İktidar hakkın ı bireysel olarak sürd ü rebilecek bürokrat yo k tu r , çünkü •
(Lat.)
60
En
s osya l i s t bir proleter olduğunu kanıt lamak bir bü-
üst sı nır. (ç.n.)
rokrat gibi davranmamayı gerektirir; ve bir bürokrat olduğunu ka nıtlamak da olanaksızdır çünkü bürokrasinin resmi hakikati var olmamasıdır. Böylece her bürokrat, yok etnıedi,�i /Jütün hii rokratların "sosyalist iktidarı"na kolektif bir şekilde kalılımı ta nıyan ideolojinin sağladığı temel hir güvenceye m utlak olarak bağ lıdır. Her ne kadar bürokratlar birlikte oldukları zaman her şeye karar veriyorlarsa da, kendi sınıflarının birliği ancak terörist ik tidarlarının tek bir k işide toplanmasıyla sağlanabi l ir. İktidardaki yalanın tek pralik hakikat i hu kişide toplanır: sürekli düzelti len sı nırının tartışmasız sürekliliği. Kimin necicede mülk sahibi bü rokrat olduğuna; yan i kimin " ikLidardaki proleter" ya da " M ikado veya Wal l Street'in emrindeki ha in" olarak adlandırı lması ge rektiğine kes in kararı S talin verir. B ürokratik atomlar sah ip ol dukları hakların ortak ru hunu ancak S talin'in kişiliğinde bu lurl ar. S talin, bu şeki lde kendisini, daha yüce bir ru hun var olmadığının bili ncinde olan mutlak kişi olarak gören hir d ünya egemenidir. "Dünya egemeni, ona ters düşen kullarının Ben'inc karşı uy guladığı yok edici şiddetle kendinin ne olduğunun -evrensel nüfuz gücünün- som ut bir şekilde bilincindedir." Bir yandan tahakküm alanını belirleyen bir güç iken diğer yandan da "hu alam yıkıma uğratan f,'iiç"tür. 108
Mutlak i ktidara sahip olarak m utlaklaşmış ideoloj i kısmi bir bi l giden totaliter bir yalana dönüştüğünde, tarih düşüncesi öylesi ne mükemmel b ir şekilde yok edilir ki tarihin kendisi en ampirik bilgi düzeyinde bile artı k var olamaz. Totaliter bürokratik toplum sürekli bir şimdiki zamanda yaşar; olupbiten her şey bu toplum için sadece polisinin u laşabileceği bir alan olarak var olur. Na polyon'un daha önce form ü le etmiş olduğu "anıların enerj isini monarşiyle yönetme" projesi tam anlamıyla somutlaşmasını, geç m işin sadece anlamlar açısından değil, olaylar açısından da sü rek l i manipüle edilmesinde bulmuştur. Ama her türlü tarihsel ger çeklikten sıyrılmanın bedeli kapitalizmin tarihsel toplumu için kaçınılmaz olan rasyonel referansın y itirilmesi olmuştur. Çıl d ırmış ideolojinin bilimsel uygu lamasının Rus ekonomisinde ne61
!ere mal olabildiği sadece Lysenko ' n u n yalanlarıyle b i le görülür. S anayileşmiş bir topl u m u yöneten total iter b ürokras i n i n bu çe lişkisi, yani rasyonel olana duyduğu i h tiyaç ile rasyonel olanı red detmesi, aynı zamanda n ormal kapitalist gelişme açısından d a onun temel zay ı fl ıklarından b i r i n i oluştu rur. B ürokrasi nasıl tarım sorununu kapitalizm gibi h a l l edemezse, aynı şekilde gerçekdışılık ve genelleşmiş y ala n c ı l ık temelinde otoriter olarak planlan m ı ş o l a n sanayi üretiminde d e sonuçta kapitalizmden geri kalır.
109 İki dünya savaşı aras ındaki dönemde devri m c i işçi hareketi. ör güt lenme model i n i Rusya'da dene n m iş totaliter pa rtiden alan fa şist lotalitarizff;! i l e S t a l i n i s t bürokras i n i n ortak mari feti sonucu yok edilmi ştir. faş i z m , b u n alımın ve proletaryanın yol açtığı yı kımın tehd i t elliği burj u va ekonomi s i n i n ken d i n i aşırı bir şek ilde savunmasıyd ı ; sayesinde kapitalist topl u m u n kendini k urtardığı ve devlet i , yöneti m i n e y o ğ u n bir şekilde m üdahale ettirerek ac il bir rasyonalizasyon sağ l a d ı ğ ı bir sıkıyönefim'd i . Ama böyle bir ras yonalizasyon, yöntemleri n i n aşırı irrasyonel l i ğ i ahında ezilm i ş t i r . H e r ne kadar faşizm , küçük burjuvaziyi ve bu n a l ı m sonucunda s a p ı t m ı ş ya da sosyalist devrim in yetersizliğiyle hayal kırıkl ı ğ ı n a uğram ış
işs izleri
b irleştirerek
tutucu
hale
gelen
b u rj u v a
ide
oloj i s i n i n temel prensi pleri n i n (ai le, m ü lkiyet, ahlaki düzen, u lu s) savunmas ı n ı yapmaya kend i n i adam ış olsa da. b izzat kendisi ide olojik bir kökene sahip değildir. Kendisini o lduğu gibi gösterir: Arkaik sahte-değerlerle ( ırk, kan , l ider) t a n ı m l a n m ı ş bir cemaate m e nsup olmay ı gerekt i re n mit'in ş i ddetli bir d irilişidir. Faşizm
tek nik açıdan donanımlı arkaizmdir. O n u n m i t i n i n parçalanmış er satz' ı* en modern ş artlandırma ve yan ıltma yönte m lerin i n gösteri
bağlam ında yeniden c a nlandırılmasıdır. B öy lece faşizm modern
gösterin i n o l u ş u m undaki etkenlerden b iri o l u r ve eski i ş ç i ha reke t i n i n yok e d i l mesindeki rolü onu mevcut toplu m u n kurucu güçlerinden b i ri haline getirir; ama faşi z m kap i talist düzeni ko rumanın
en pahalı yolu olduğu için sahney i , genellikle kap i talist
devletlerin oynadığı b aşrollere terk etmek zorunda kalır ve bu dü zenin daha güçlü v e daha rasyonel biçimleri tarafından d ı şlanır.
;-(A!ITiTfkame.(ç.n.)62
110
R u s b ürokras i s i ekonom i ü zeri ndek i eg e m e nl i ğ i ni e n g e l le yen burjuva m ü lkiyet i n i n kalıntılarından n i h aye t kendini kurtarmayı , e k o n o mi yi kendi kullan ı m ı için geliştirmeyi ve ü l ke d ı ş ı nd a k i büyük güçler arasında tanınmayı baş ard ı ğ ınd a sakin b i r şe k i l de ke n d i d ü nya s ı n ı n tadını ç ı k arm ak ve k e n d i üstünde etki g ö s t e r en k ey fi u ns u rl a rı bastırmak ister: Kökenindeki S talinizmi ihbar eder. Ama böyle bir ihbar da S tali nisttir, kcy f'i ve a nlaş ıl m azd ı r, s üre k l i o l ar a k d ü ze l t i l ir ç ü n k ü kökenindeki ideolojik yalan asla ortaya konamaz. B öylece bü ro kras i ne k ü ltürel an lamda ne de po l i t i k anlamda özgürleşebilir, çünkü bi r s ı n ı f olarak v a ro l u ş u bütün a ğ ır l ı ğ ı y l a onun t e k m ü l k i ye t unvanı olan i d e o l oj i k teke l i n e bağ l ı d ı r İdeoloj i h iç kuşkusuz o l u m lu olarak o n a yl anm a ihtiras ı n ı y i ti r m i ş t i r a n c a k ondaki ayrım gözet meyen bayağ ı l ı k h5.la e n ufak re kabe t i bile y a s ak l ay a n düşüncenin ta m a m ı n ı tu t sak eden bas kıcı işlevi sürdürür. B öy lece bürokrasi arlık hiç k i m se n i n inan madığı bir i de o l oj i ye bağlı olur. Daha önce terörist olan şey gü l ü nç hale gclnı iştir, ama bu g ü l ü n ç l ük bile ancak kıı n u l ınak i s te di ğ i terörizmi arka planda korumak s u re t i y le sürebilir. B öy lece bürokrasi , tam ka p i t a l i z m i n alanı ü z e r in d e k i ü s t ü n l ü ğ ü nü gö s te rm e k isted iği sırada kapit a l izm in fakir hir akrahası o ld u ğ u n u itiraf eder. N a s ı l ki bü rokrasinin fiili t ari h i hukukuyla çelişki için deyse ve kabac a s ü rdü rd ü ğ ü cahillik bilimsel id d i a l ar ıy l a ç e l i ş i yorsa, m e t a üretim i n i n bolluğu alanııı d a b u rj uv a z i n i n rakibi olma tasarısı d a bu bolluk içkin ideolojisini ke n d i içinde t aşıdığından ve g enel l ik l e gö s t er isel y a n l ı ş tercihler kon u s unda s ı n ırsız bir öz g ü rl ü ğü bü ro krat i k ideol oj i ile uyuşm ayan bir sahte-özgürlüğü kapsadığından engellenir. ,
,
.
,
,
,
1 11 G el i ş me ni n b u
evresinde, bürokrasinin ideo l oj i k m ü l ki yet unvanı uluslararası düzeyde zaten çökmek tedi r Tamamıyla uluslararası bir model olarak u l us a l düzeyde kurulmuş olan i ktidar, aldatıcı b ü t ünlüğ ü n ü artık her türlü u lusal sınırın ötesinde s ü rd ü rm e id diasında bulunamayacağını k ab u l etmek zorundadır. "Sosyalizm" .
63
lerine ıek bir ül ken in dış ı nda ulaşmayı başaran ve çıkarları çatışan bürokrasilerin eşitsiz iktisadi gelişmesi, Rus yalanı i l e Çin yalan ı arasında aleni ve toplu bir yüzleşmeye yol açm ıştır. Bu noktadan ilibaren, iktidardaki her bürokrasi ya da bazı u lusal işçi sınıfları na S talin ist dönemden kalan iktidar adayı her totaliter parti kendi yo lunu izlemek zorunda kalır. B ürokratik aldatmaca i ktidarının kü resel çözülüşü n ü n , "çel ik işçilerinden oluşan bir hükümel'' ta lebiyle bürokratlara karşı çıkan Doğu Berl i n işçi ayaklanması ile dü nya önünde kendini gösterıneye başlayan ve bir defası nda Ma caristan işçi konseyleri iktidarına kadar yol alınış olan iç yadsıma gösterileriyle daha d a şiddetlenmesi son tah lilde kapitalist top lumun güncel gelişmesi için en elverişsiz etkendir. B urjuvazi, var olan düzenle ilgili ti.im yadsımaları yanı Isa malı bir şeki ide bir lqtircrek kendt.s i n i nesnel olarak destekleyen hasmını yitirmek üzeredir. Bu gösterisel işböl ümü, neticede sahte-devrimci rol de kendi içinde bölündüğü zaman sona erer. İ şçi hareketinin çö zül üşündeki gösteri un suru da çözülecekt ir. 112
Len inist yanılsamanın günümüzde çeşitli Troçkist eğil imler ciı şında hiçbir temeli yoktur; bu eğil imlerde, proleter tasarının ide olojinin hiyerarşik .ö rgütlenmesiyle özdeşleşmesi bütün sonuç larından elde edilen deneyime rağmen sarsı lmaz bir şekilde var lığ ı n ı sürdürür. Troçkizın i , mevcut toplumun devrimci eleştirisin den ayıran mesafe, onun gerçek bir müc c;.dclede ku llanılmış ol dukları sırada da zaten yanlış olan konumlara yönelik saygılı tu tumunu korumasına izin verir. Troçki, 1 927 yılına kadar yüksek bürokrasiyle tamamen dayanışma içinde kalmıştır; bu bürokrasiyi ü l ke dışında gerçekten bolşevik bir etkin l i k yapar hale getirmek üzere ele geçirmeye çalışmıştır (o dönemde, Lenin'in meşhur "va siyetini" saklamak için, bu belgeyi ortaya ç ı karan yandaşı Max Eastman'ı iftira yoluyla eleştirecek kadar i leri gittiği bilinir) . Troçki temel bakış açısı nedeniyle mahkum edilm işti, çünkü b ü rokrasi sonuç itibarıyle ü lke içinde kendini karşı -devrimci sını f olarak kabul etti ğ i anda, içerde oldu,�u gibi ülke d ışında da, dev rim adına fi ilen karşı-devrimci olmay ı seçmek zorundadır. Troç64
ki'nin daha sonraları iV. Enternasyonal için verdiği mücadele de aynı tutarsızlığı taşır. Troçki tüm yaşamı boyunca, bürokras iyi ayrı bir sınıf iktidarı olarak tanı mayı reddetti , çünkü i kinci Rus devrimi sırasında bizzat kendisi bolşevik örgü tlenme biçiminin kayıtsız şartsız savunucusu haline gelmişti . Lukacs, 1 923 yılında, proleterlerin kendi örgütlerinde gelişen olaylara artık "seyirci" kal madığı, tam tersine onları bilinçli bir şekilde seçtiği ve ya şadığı bir örgütlenme biçiminin, teori ve pratik arasında nihayet b ulunan dolayım olduğunu gösterdiğ inde B olşevik Partisi ' ni n sahip olmadığı her şeyi, o n u n gerçek faziletleri olarak ta nımlamıştı. Lukacs, kapsamlı teorik çalışmalarının yanı sıra, hfilft, pro leter hareketin en bayağı şekilde dışında olan ikt idar adına ko nuşan, bütün kişi liğiyle, adeta kendi iktidarıynıış �ihi bu ikt idarda yer aldığına inanan ve insanları buna i nandıran bir ideologdu. Olayların gelişmesi bu i ktidarın kendi u şaklarını nasıl inkar et tiğini ve ortadan kaldırdığını gösterirken, kendini durmadan yad sıyan Lukacs, özdeşleştiği şeyi karikatürvari bir açıklıkla gös termişti: Tarih ve Sınıf Bi li n c i nde savunduğu şeylerin ve kendinin aksiyle özdeşleşm işti. Lukacs, bu yüzyıl ı n bütün entelektüellerini yargılayan lemcl kuralı en iyi doğrulayan kişidir: Onların saygı duydukları şey, kendi aşağılık gerçekliklerinin tam ölçüsüdür. B u nunla birlikte, " b i r siyasi partinin, üyeleri n in felsefeleriyle parti program ı arasında çelişkiler olup olmadığını görmek amac ıyla in celeme yapamayacağını" varsayan Lenin, kendi etkinliğiyle ilgili bu tür yan ı lsamaları hemen hemen h iç teşvik etmemişt i . Lukacs'ın, düşsel portresini zamansız bir şekilde sunmuş olduğu gerçek parti, sadece belirli ve kısmi pir görev için uygundu: Dev let iktidarını ele geçirmek. '
llJ Bugünkü Troçkizmin içine düştüğü neo-leni nist yanılsama, bü rokratik olduğu kadar burjuva da olan modern kapitalist toplumun gerçekliği tarafından sürekli yalanlandı ğ ı için, devletçi ve bü rokratik sosyalizmin herhangi bir değişkeninin yarattığı yanıl samanın yerel yönetici sınıflar tarafından, iktisadi gelişmenin basit ideolojisi olarak bilinçli bir şekilde yönlendirildiği biçimsel o laFSÖN/Gö\leri Toplumu
65
rak bağ ı m s ı z "azgel i ş m i ş ü l kelerde" ayrıcal ı k l ı bir uyg u l a m a a l a n ı n ı doğal olarak b u lur. B u sınıfl arın karma yapıs ı burj u v a-bürok rat tayf üzerindeki yerlerine az veya çok n et bir şekilde bağ l ıdır. Mevcut kapi talist i ktıdar ı n b u i k i kutbu arasında u l us i ararası dü zeyde s ürdürd ü kleri oyun ları ve de ideolojik u zlaşmaları (özel l i kle İ s l iim c ı l ı k l a ) top l u m sal temcilerinin karına gerçekli ğ i n i ifade ederek ideoloj i k sosya l i z m i n bu son yan ürünü nden polis d ı ş ı n daki h e r t ü r l ü ciddi ş e y i çekip a l ı r . U l u sa l mücadelen i n v e köyl ü i syanının kadrosu o l u ş t u ru larak b i r bürokrasi kurulur: B u nok t adan itibaren bürokrasi t ı pkı Ç in'de olduğu gibi
1917
Rusya'sın
dan daha az ge l i ş m i ş b i r top l u mda S ta l i n i s t sanayileşme mode l i n i uygulamaya yönelir. U l u sal sanayileşmeye mu ktedir b i r bürokrasi , M ı sır örneği n de görüldüğü g ibi , iktidarı d i nde tutan ordu kad ro larını küçü.ls. burj uvaziden yola ç ıkarak o l u şturabil ir. Cezayir ba ğımsı zlık savaş ı n ın
sonucu nc.Ja olduğu gibi, mü cac.Jcle s ıras ında
devletten yana bir l iderlik o larak o l u ş m u ş b ü rokrasi bazı du ru m larda zayıf b i r u l usa l burj u vaziyle kay naşmak için dengel i bir u z l aşma n oktası arayışına girer. Son ol arak, açıkça B at ı l ı olan A merika ve Avrupa burj u vazi lerine bağ l ı kalan S iyah Afrika' n ı n eski sömü rgeleri nde burj u vazi (gene l l ikle geleneksel kabile şef lerinin gücüne d ayanmak suret i y l e ) devleti ele geçirerek oluşur: Ekonomi n in· gerçek e fendisinin yabancı e m peryalizm olduğu b u ülke lerde, konıpradorlar' ın , yerli ürünlerin satışl arına karş ı l ı k o l a rak yerel kitleler nezd i nde bağ ı m s ız a m a e m peryalizm nezdinde bağ ı m l ı o lan yerl i devletin m ü l kiyet i n i e lde etti kleri bir aşama gel ir. Bu durumda, biri k i m y apmaya m u kted ir o l mayan yapay b i r burj u vazi sözk o n u s u d u r. B u burj u vazinin t e k yapt ı ğ ı , kendisini koruyan dev Jetlerden y a da tekell erden gelen yabanc ı para yar d ı m larını ve yerel emeğin sağladığı artı�değerden payına düşeni israf etmektir. Bu burj u v a s ı nı flarının burj u v azi n i n normal i ktisadi
işlev i ni yerine getirmede gösterd i k leri aleni yetersizl i k nedeniyle bu sınıfların her biri, burj uvazi n i n m iras ı n ı ele geçirmek isteyen ve yerel özell i klere az çok uyum sağ l a m ı ş bürokratik modele da yanan bir y ı k ı m a m aruz kalır. Fakat bir bürokrasinin temel sa nayileşme projesinde kaydettiği başarı b i l e gelecekteki tarihsel yenilgis i n i zoru n l u olarak içerir: B ü rokrasi sermaye b i riktirirken proletaryayı da biriktirir ve henüz var olmadığı bir ü l kede kendi yads ı n m as ı n ı yaratı r. 66
114
S ınıf mücadeleleri çağını yeni koşul l ara ulaştırmış olan bu kar maşık ve korkunç gelişmede, sanayileşmiş ü l kelerin proletaryası özerk perspektifinin onaylanmasını ve son tahlilde yanılsama larını tamamen yitirmiş ama varlığını korumuştur; yok edil memiştir. Modern kapitalizmin yoğunlaşmış yabancılaşmasında küçümsenemeyecek bir şekilde varlığını sürdürür: Bu proletarya, yaşamlarının kullanımı üzerindeki bütün i ktidarlarını kaybetmiş ve hunu anladıkları a11dan itihare11 kendilerin i proletarya olarak, yani bu toplumda faaliyette bulunan yadsıma olarak yeniden ta nımlayan emekçilerin büyük çoğunluğudur. Bu proletarya köy lülüğün giderek ortadan kalkması ve "hizmet" sektörüne ve en telektüel mesleklerin büyük bir çoğunluğuna uygulanan fabrikada çalışma mantığın ın yaygınlaşması ile nesnel olarak güçle n miştir. Ö znel olarak ise bu proletarya sadece beyaz yakalılar arasında deği l aynı zamanda eski politikanın güçsüzlüğünü ve aldatma casını henüz keşfetmiş olan işçi ler arasında da pratik sınıf bilin cinden hala uzaktır. B ununla birlikte, proletarya dışsal laşmış gü cünün sadece emek biçiminde değil aynı zamanda sendika, parti ya da kendi kurtuluşu için kurduğu devlet gücü biçiminde de ka pitalist toplumun sürekli güçlenmesiyle işbirliği içinde olduğunu keşfettiğinde, bütün donmuş dışavurumlara ve her türlü iktidar uz manlaşmasına tümüy le düşman bir sını f olduğunu da somut ta rihsel deneyim sayesinde keşfeder. Hiçbir şeyin kendi dışında kal masına izin veremeyen devrimi, bugünün geçmiş ü zerindeki sürek li h akimiyet talebini ve ayrı m ın topyekün eleştirisini taşır; ve ey lemde uygun biçimi n i bulması gereken şey de budur. Sefaleliy-lc ilgili hiçbir nicel iyileşme, hiçbir hiyerarşik bütünleşme ya nılsaması onun tatminsizliğine iyi gelecek uzun süreli bir tedavi clamaz, ç ünkü proletarya, maruz kaldığı özel bir haksızlıkta, özel bir haksızlığın ya da bu haksızlıkların b üy ü k çoğunluğunun dii zeltilmesinde değil sadece onu yaşamın dışına atan mutlak lıak sız lık ta kendisini gerçek anlamda tanıyabilir. '
67
115
İ ktisadi açıdan daha ileri olan ü lkelerde çoğalan ve gösteri dü zenlemeleri sayesinde yanlış anlaşılan ve tahrif edilen yeni olum suzluk işaretlerinden, zaten yeni bir çağın başladığına dair şu sonuç çıkarılabil ir: İ şçilerin ilk yıkıcı girişiminin yenilgisinin ar dından şimdi de yenilgiye uğrayan kapitalist bolluktur. B atıl ı iş çilerin sendika-karşıtı mücadeleleri öncelikle sendikalar ta rafından bastırıldığında ve isyankar gençlik akımları tarafından ortaya atılan i lk amorf protesto biçimleri, doğrudan doğruya, uz manlaşmış eski pol itikaların, sanatın ve gü ndelik yaşamın reddini ifade ettiğinde, cezai hir kisveye bürünerek haşlayan yeni bir mü cadelen in iki yönünü görürüz. B u n lar, proletaryanın sınıflı top luma karşı baş lattığı ikinci sald ırının habercileridir. Hfüfi ha reketsiz du nul' bu ordunun yitik çocukları, değişen ve aynı kalan hu mücadele alanında yeniden ortaya çıktıklarında, bu defa, onları izin verilmiş tüketimin maki11aları111 imha etmeye teşvik eden yeni bir "General Ludd"un peşinden giderler. 116
"Nihayet keşfedilen ve emeğin iktisadi kurtuluşunu gerçekleş t irehilecek olan siyasi biçim", bu yüzy ı lda, bütün karar ve yü rütme işlevlerini kendilerinde toplayan ve taban karşısında so rumlu olan ve her an azledilebilen delegeler aracılığıyla fe derasyonlar hal inde b irleşen devrimci işçi konseylerinde net bir biçim almıştır. B u konseylerin fiili varoluşları, sınıflı toplumu sa vunan çeşitli güçlerin -ki genellikle işçi konseylerinin kendi yan lış bilinçleri n i de bu güçler arasına katmak gerekir- m ücadele et tikleri ve yeni lgiye uğrattıkları henüz kısa ömürlü bir başlangıçtan ibaretti . Pannekock, işçi konseyleri iktidarı tercihinin bir çözüm getirmekten ziyade "sorunları ortaya koyacağı" konusunda haklı olarak ısrar ediyordu. Ama bu iktidar özellikle proleter dev• rim in i n sorunlarına doğru çözümler bulunacak yerdir. Burası, ta rihsel bilincin nesnel koşul larının bir araya geldiği; aktif doğrudan i letişimin gerçekleştirildiği; uzmanlaşma, hiyerarşi ve ayrımın sona erdiği ve mevcut koşulların "birli k koşulları"na dönüştürül68
düğü yerdir. Proleter özne seyre karşı verdiği mücadeleden bu ik tid arda doğabilir: B ilinci, kendisini adadığı pratik örgüte eşitı ir, çü nkü bu bilinç tarihe bütünlüklü müdahaleden ayrı düşünülemez. 117
Uluslararası düzeyde diğer bütün iktidarların ayağını kaydırması gereken Konseyler iktidarında, proleter h areket proletaryanın kendi ürünüdür ve bu ürün üreticinin kendisidir. O, kendisini amacı olarak görür. Burada yadsınan tek şey, yaşamın gösterisel yadsınmasıdır. 1 18
Konseylerin ortaya çıkması proleter hareketin bu yüzyılın ilk çey reğindeki en yüce gerçekliğidir, dönemin bütün tarihsel de neyiminin yalan ladığı ve dışladığı hareket in geri kalanıyla bir likte yok olduğu için fark edilmemiş ya da k ı l ık değiştirmiş bir gerçekliktir. Proleter eleştiri nin yeni dönem inde bu sonuç, ye nilgiye uğramış hareketin yenilgiye uğramamış yegane noktası olarak yenid�n gündeme gelir. Kendisinin v ar olabileceği tek or tamın burası olduğunu bilen tarihsel bilinç, artık geri çekilenin et rafında değil, y ükseleni n merkezinde yer alan bu gerçekliği şimdi tanıyabil ir. 119
Konseyler iktidarından önce var olan ve asıl şeklini mücadele sı rasında alacak olan devrimci bir örgüt bütün bu tarihsel ne denlerden ötürü sınıfı temsil etmediğini zaten bilir. Kendisini sa dece ayrılık dünyası 'ndan radikal bir ayrılma olarak tanımak zorundadır. 120
Devrimci örgüt, pratik teori haline gelme sürecinde, pratikteki mücadelelerle tek yanlı olmayan bir i letişim kuran praksis te69
arısının bağıntı lı i fadesidir. Devrimci örgütün pratiği, bu mü cadelelerdeki iletişimin ve bağıntının genelleşmesidir. Toplumsal ayrılığın yok olduğu devrimci dönemde bu örgüt, ayrı bir örgüt olarak kendisinin de yok olacağını kabul etmelidir.
121 Devrimci örgüt, birleştirici bir topl u m eleştirisinden başka bir şey olamaz; yani dünyanın hiçbir yerinde h içbir ayrı iktidar biçimiyle uyuşmayan ve y abancılaşmış toplumsal yaşamın tüm yönlerine global olarak yöneltilen bir eleştiridir. Devrimci örgütün sınıflı topluma karşı mücadelesindeki silahlar m ücadeleyi yürütenlerin özü' nden başka bir şey deği ldir. Devrimci örgüt, hakim topluma ait olan ayrı lık ve hiyerarşi koşu l ların ı kendi içinde ü retemez. Egemen gösteride deformasyona u ğramamak için sürekli mü cadele etmek zorundadır. Devrimci örgütün tam demokrasisine katılmanın tek sınırı, kendi eleştirisinin bağıntılılığının, tam an lamıyla eleştirel teoride ve teoriy le pratik etkinlik arasındaki i liş kide kanıtlanmak zorunda olan bağıntılılığının örgütün bütün üye leri tarafından tanınması ve beni msenmesidir. 122
B ütün düzeylerde giderek arlan kapitalist yabancılaşma, işçilerin sefaletlerin i tanımaların ı ve adlandırmaların ı giderek zorlaştırarak onları ya sefaletlerini tamamen reddetme ya da hiçbir şeyi red detmeme alternatifiyle karşı karşıya b ıraktığında, devrimci örgüt artık yabancılaşmış biçimler altında yabancılaşmayla mücadele edemeyeceğini öğrenmek zorundadır. 123
Proletarya devrim i tamamen şu zoru n luluğa dayanır: İnsan pra tiğinin zekası olan teori, i l k defa k itleler tarafından tanınmak ve yaşanmak zorundadır. Proletarya devrim i , işçilerin diyalektik uz manı olmalarını ve düşüncelerin i pratiğe geçirmelerini gerektirir; böylece, burj uv a devriminin, kendi görevlerin i yerine getirme yel70
ve rdiği n it e l i k l i i n san lardan
talep ett i ği n den daha fazlasın ı burjuva sınıfının b i r bö lümünün o l u şt u rd u ğ u k ı s m i ideoloj ik b i l i n ç temelde ekonomiye, yani bu sın ı fı n zatcn iktidarda oldu.�u toplumsal y aş a m ı n bu ön em l i alanı 'na dayanmaktaydı. S ın ı flı toplumun, yaşam-dış ı n ı bile gösteri halinde örgütlemeye k ad a r varan ge lişm e s i devrimci t asarın ın za l e n temeldeki halinin g6rü11ür hale gelmes i n i sağ
kisini
n ite liksiz i11sa11/ar'dan t a l e p eder: Çünkü
l amıştır.
1 24 Devrimci t e o r i
anık her
türl ü
devri mci ideolojinin
düşman ıchr ve
böyle oldu,�unu hilmektedir.
71
V ZAMAN VE TARİH
" Hey baylar, hayat k ı s a . . . Ve biz ler eğer yaşı yorsak, kra l l ar ı çiğnemek i ç i n y a� ı yoruz . . .
"
S hakcspeare, /V. ffenry.
125
İ nsan, yani "sadece Varlığı ortadan kaldırdığı ölçüde var o lan ne gatif varlık" zamanla özdeştir. İ nsan kendi doğasını sahiplenirken evrenin açı lımını da kavrar. "Tarih i n kendisi, doğal tarih'in, do ğanın i nsana dönüşümünün gerçek bir parçasıdır." (Marx). B u na karşılık, bu "doğal larih"in fiilen var olduğu tek yer insanlık tarihi sürecidir; insanlık tarihi tıpkı nebulaların evrenin kıyısına ka çışlarını zaman içinde yakalayacak çapa sahip modern teleskop gibi, bu tarihsel bütünlüğü yeniden yakalayan tek bölümdür. Tarih her zaman var oldu, ama her zaman tarihsel biçimiyle değil. İn sanın zamansallaştırılması, bir toplum dolayımıyla gerçekleştiril diğinde, zamanın insanlaştırılmasına eşittir. Zamanın b ilinçsiz ha reketi tarihsel bilinç içinde kendini gösterir ve doğrulanır. 72
126
Tam anlamıyla tarihsel hareket, hata f:İzli olsa da, "insanın gerçek doğasının" yavaş ve hissedilemeyen oluşumunda, " i nsanlık ta rihinden -insan toplumunu yaratan edimden- doğan bu doğada" başlar, ama kendi tarihinin ürünü olan bu toplum bir teknolojiyi ve bir dili egemenliği altına almış olsa da sadece süreğen hir şim diki zamanın bilincindedir. En yaşlıların hafızas ıyla sınırlı bütün bilgiler, yaşayanlar tarafından daima şimdiki zamana taşınır. Ne ölüm ne de doğum bir zaman yasası olarak anlaşılmamıştır. Za man, adeta kapalı bir alan gibi hareketsiz kalır. Daha karmaşık bir toplum zamanın bilincine vardığında, yaptığı şey, daha ziyade za manı inkar etmektir, çünkü zamanda gördüğü şey gelip geçen değil geri dönendir. Durağan toplum , zamanı , doğrudan doğruya doğadan edindiği tecrübeden yola ç ıkarak döngüsel zaman mo deline göre örgütler. 127
Döngüsel zaman göçebe halkların tecrü besine zaten hükmetmek tedir, çünkü onlar yolculuklarının her anında aynı koşu llarla kar şılaşırlar: Hegcl "göçebelerin gezginciliği sadece biçimseldir çünkü benzer alanlarla sınırl ıdır" der. Belirli bir alana yerleşerek bireyselleşmiş alanlar düzenlemek suretiyle uzama bir içerik katan toplum, kendini bu yerleşikliğin içine hapsolmuş bulur. Benzer yerlere geçici olarak geri dönüş artık zamanın aynı yere katıksız geri dönüşüdür, bir dizi davranışın tekrarıdır. K ırsal gö çebelikten yerleşik tarıma geçiş tembel ve içeriksiz özgürlüğün sonu, çalışmanın başlangıcıdır. Mevsim değişikliklerine bağımlı tarımsal üretim tarzı genelde tam anlamıyla oluşmuş döngüsel za manın temel idir. Sonsuzluk bu zamana içseldir: Aynı olanın şu ölümlü dünyaya dönüşüdür. Mit, bu toplumun aslında kendi sı nırları içinde zaten gerçekleştirdiği düzen etrafındaki bütün koz mik düzeni güvenceye alan birleştirici düşüncenin inşa edilmesidir.
128
Zamanın toplumsal temellükü ve insanın insan emeğiyle üre tilmesi sınıflara bölünmüş bir toplumda gelişir. Döngüsel zaman toplumundaki kıtlık üzerine kurulan iktidar, bu toplumsal iş gücünü örgütleyen ve sınıriı a r tı değer i kendisine mal eden sınıf, aynı şekilde, toplumsal zamanı n örgütlenmesiyle ortaya çıkan za mansal artı-değer'e de sahip çıkar: Canlının geri dönüşü olmayan zamanını n tek sahibi olur. Savurgan şenliklerde maddi olarak tü ketilmek üzere iktidar kesiminde yoğun laşmış olarak var olabilen zenginlik, aynı zamanda, tarihsel hir zamamn toplumun yüzeyinde israfı olarak da harcanır. Tarihsel arlı-değerin sahipleri yaşanmış olayların bilgisini ve keyfi n i de ellerinde tutarlar. Toplumsal ya şamın temelindeki tekrarlanan . üretimle birlikte ağır basan ko lektif zaman örgütlenmesinden ayrılmış olan bu zaman, kendi du rağan topluluğunun üzerinde akıp gider. Bu, döngüsel toplumun efendilerinin kendi kişisel tarihlerin i yaşadıkları, macera ve savaş zamanıdır; bu aynı zamanda yabanc ı topluluklarla çatışmada ve toplumun değ işmez d ü ze n i ndeki karışıklıklarda ortaya çıkan za mandır. O halde tarih insanların önünde yabancı bir etken olarak, istemedikleri ve karşısı nda kendilerini korunaklı zannettikleri şey olarak meydana gelir. Ama bu dolambaçlı yoldan, uykuya dalını§ olan bütün gelişmelerin kökeninde yatan insanın olumsuz en dişe'si de geri gelir. -
129
Döngüsel zaman kendi içinde ç atışmasız olan zamandır. Ama ça tışma, zamanın şu çocukluk döneminde yer alır: Tarih, tarih olma m ücadelesi n i ilk olarak efendilerin pratik etkinliğinde verir. Bu tarih dönüşsüz olan şeyi yüzeysel olarak yaratır; tarihin hareketi, döngüsel toplumun tükenmez zaman içinde tükettiği zamanı oluş turur. 130
"Donmuş toplumlar", tarihsel etkinliklerin i son derece ya vaşlatmış ve hem doğal ve insani çevreye olan karşıtlıklarını hem 74
de kendi içlerindeki karşıtlıkları sabit bir dengede koruyan top lumlardır. Bu amaçla oluşturulmuş kurum ların aşırı çeşitliliği in san doğasının kendi kendini yaratma esnekliğini kanıtlasa da, bu kanıtlama sadece dışardan bakan gözlemci için ve tarihsel za mandan geri gelen etnolog açısından açıkça görülebilir haldedir. Bu toplumların her birinde, kesin bir yapılanma değişimi dış lamıştır. İnsanl ığa dair bütün olasıl ıkların sonsuza dek kendini öz deşleştirdiği mevcut toplumsal pratiklerin m utlak konformizmi nin, şekilsiz hayvanlığa düşme korkusundan başka hiçbir harici sı nırı yoktur. B urada insanlar, insan olarak kalabilmek için aynı olmak zorundadırlar. 131
Endüstrinin ortaya çıkışına kadar başka köklü sarsıntılara tanık ol mayacak bir dönem in eşiğinde, son büyük teknolojik devrimlerle dökme demir kadar i lişki içinde görünen politi k iktidarın doğuşu, aynı zamanda kan bağların ı n da çözülmesin i başlatan bir dönem dir. B undan böyle, nesillerin art arda gel işi, yönlendirilmiş b i r olay olmak için, yani iktidarların art arda gelişi haline gelmek amacıyla katıksız döngüsel doğa alanını terk eder. Geri dönüşü ol mayan zaman hükmeden in zamanıdır; ve bu zamanın ilk ölçüsü hancdanlıklardır. Yazı onun silahıdır. Dil, yazıy la birlikte bi linçlerarası dolayım olarak tam bağımsız gerçek l iğine u laşır. Ama bu bağımsızlık, toplum u oluşturan dolayım olarak ayrı iktidarın genel bağımsızlığıyla özdeştir. Yazıyla birlikte, artık canlı ların dolaysız i l işkisine taşınmayan ve bu ilişkiye aktarılmayan bir bi linç ortaya çıkar: Kişiliksiz bir hafıza, toplumu yönetmenin hafızası. "Yazılar devletin düşünceleri; arşivler ise hafızasıdır." (Novalis). 132
Vakayiname, [Chronique] iktidarın geri dönüşsüz zamanının ifa desi ve de bu zamanın geçmişten bugüne iradi i lerleyişi n i sür düren araçtır, çünkü zamanın bu yönlendirilişi her özgül iktidar gücün ü n çökmesiyle yok olmak zorundadır ve imparatorlukların ve onların kronoloj ilerin i n çöküşü sırası nda asla değişmeyen 75
köylü yığınlarının tanıdığı tek zaman olan döngüsel zamanın ka y ıtsız unutuluşuna maruz kalır. Tarihin sahipleri zamana bir anlam yüklemişlerdi: Aynı zamanda bir anlam olan bir yön. Ama bu tarih her şeyini seferber eder ve tek başı na başarısızlığa uğrar; temeldeki toplumu değişmez bırakır, çünkü bu tarih tam da ortak gerçeklikten ayrı kalan şeydir. İ şte bu nedenle Doğu im paratorlukları tarihini bir dinler tarihine indirgeriz: Yıkıntı haline gelmiş bu kronoloj i lerden geriye kendileri n i sarmalayan ve gö rünüşte özerk yanı lsamalar tarihinden başka bir şey kalmaz. Ta rihin özel mülkiyetini m iti koruyarak el lerinde tutan efendiler, ön celikle bunu özel bir yanı lsama modeline göre yaparlar: Çin ve Mısır'da uzun bir süre ruhun ölümsüzlüğünün tekel ini el lerinde tutmuşlardır; tıpkı bil inen ilk hanedan lıkların geçmişin hayali dü zenlenişi olmas.ı gibi. Ama efendilerin bu aldatmaca mülkiyeti, o dönemde ortak bir tarihin ve kendi özel tarihlerinin bütün olası mülkiyetini de sah iplenmeleri anlamına gelir. Efendilerin fii l i ta rihsel güçleri nin gelişmesi aldatmaca m itsel sahiplenişin sı radanlaşması ile atbaşı gider. B ütün bun lar, tıpkı Ç in im paratorlarının mevsim dönümü ayinlerinde olduğu gibi, döngüsel zamanın sürek l i l iğini m itsel olarak güvenceye almakla efendilerin yükümlü olmaları ölçüsünde zamandan göreceli olarak kur tulmalarından kaynaklanır. 133
Sadece mitin buyruklarının dünyevi icraatı o larak anlaşılmak is teyen ve hizmetkarlarına seslenen tanrısal i ktidarın açı klamasız yavan kronoloj isi aşılabildiği ve bilinçli tarih haline geldiğinde, tarihe gerçek katılımın yaygın gruplar tarafından yaşanmış olması gerekti. B irbirlerini müstesna bir şimdiki zamanın sahipleri olarak tanıyan ve o layların n i tel zengin liğini kendi etkinlikleri ve ya şadıkları yer -kendi çağları- olarak h issetmiş i nsanl ar arasındaki bu pratik iletişim den tarihsel i letişim i n genel d i l i doğar. Geri dö nüşsüz zamanın varlık koşulu olan i nsanl ar burada hem unu tu lmaz ı hem de unutmanı n tehditini b ulurlar: "Halikarnaslı He rodot, zaman insanların emeğini yok etmesin d iye araştırmasının sonuçlarını burada sunmaktadır. .. "
76
134
Tarih hakkında akıl yürütme iktidar hakkında akıl yiirütmek'ten ayrı düşünülemez. Yunan, iktidar ve iktidar değişikliğinin tar tışıldığı ve anlaşıldığı bu dönemdi, to p l umdaki efendilerin de mokrasisi dönemiydi. Burada koşullar , despotik devlet e özgü ko şulların tam te rs iydi çünkü despotik devlette iktidar, en yoğun noktasının erişilmez karanlığında sadece kendisiyle h esaplaşırdı : Başa r ı ya da başarısızlığın tartışma dışı kald ığı saray darhesi yo luyla. Yine de Yu nan toplulukları arasında payl a ş ı lmış ikt i dar, sa dece, üretimin köle sınıfında ayrı ve durağan bir şekilde kaldığı bir toplumsal yaşamın lıarcanıası'yla var oluyordu. Sadece ça lışmayanlar yaşar. Yunan topl u luklarını n bölünmesinde ve ya bancı sitelerin sömürülmesi için verilen m ücadelede, bu t o pl u l u k ların her birinin içsel kuru luş nedeni olan ayrım ilkesi dışlanm ıştı. Evrensel tari hi düşleyen Yu nan, istila karşısında birleşmeyi ba şaramam ışt ı; h atla bağımsız sitelerin i n takvimlerini bile bir leştirememişti. Yu nan'da tarihsel zaman b i l i nçlenmiş, ama henüz kendi bil incine varamamıştı. ,
135
Yunan topluluklarının ulaşm ış olduğu yerel anlamda elv e rişli ko şulların ortadan kalkmasıııdan sonra, B atılı tarih düşüncesi ge rilerken eski mitsel örgütlenmeler yeniden yapı l anmamıştı. Ak deniz halkların ı n çarpışmasıııda ve Roma Devleti'nin kuru luş ve çöküşünde, yeni zaman b i l i n c i n i n ve ayrı iktidarın yeni zırh ının temel etkenleri haline gelen yarı-tarihsel dinler ortaya çıkmışt ır. 136
Tektanrı l ı dinler, mit i l e tarih aras ı ndaki halen ü retime hükmeden döngüsel zaman ile halkların ka rşı karşıya geldiği ve yeniden bir" !eşliği geri dönüşsüz zam an arasındaki bir uzlaşm a yd ı Yahudilik ten doğan dinler, demokr atikleşmiş her şeye açık ama yanılsama içinde olan geri dönüşsüz za m anın soyut anlamda evrensel ka bulüdürler. Zaman tamamen tek bir n ihai olaya doğru yön,
.
,
77
lendirilir: "Tanrı'nın krallığı pek yakında gerçekleşecektir." B u dinler, tarih zemininde ortaya ç ıkmış ve bu zemine yer leşmişlerdir. Ancak, hata tarihle radikal karşıtlık i çinde dururlar. Yarı-tarihsel din, zaman içinde niteliksel bir başlangıç noktası oluşturur, ( İ sa'nın doğumu, Muhammed'in h icreti) fakat geri dö nüşsüz zaman - İ staın'da fetih biçimini, Hırist iyanlığın Reform dö neminde ise sermaye artışı biçimini alabilen gerçek birikimi işin içine katarak- aslında tıpkı bir xeriye sayış gibi din! düşüncede tcrsyüz edilm iştir: zaman sona ermeden hakiki öteki dünyaya ulaşma umudu, kıyamet beklentisi. Sonsuzluk döngüsel zamandan doğmuş ve onu aşmıştır. Sonsuzluk, döngüsel zamanın ötesidir. Sonsuzluk zamanın geri dönüşsüzlüğünü geçersiz kılan, döngüsel zamanın geri döndüğü ve kendini feshettiği, dakik bir katıksız unsur olarak "8eri dönüşsüz zamanın öbür tarafına yerleşerek, ta rihi tarih içinde silen unsurdur. B ossuet de şunu söyleyecektir: "Ve geçip giden zaman sayesinde, geçmeyen sonsuzluğa dahil oluruz.'' 137
Ortaçağ, yani m ü kemmelliği kendi dışında kalan bu tamamlan mamış mits e l atem , hata üretimin önemli bir kısmını düzenleyen döngüsel zamanın tarih tarafından gerçek anlamda kemirildiği dö nemdir. Geri dön üşü olmayan bir tür geçicilik, yaşam ın ard arda gelen dönemlerinde, tıpkı bir yolculuk ya da anlamı başka yer lerde olan bir dünyaya geri dönüşsüz bir geçiş gibi düşünülen ya şamda ve tek tek herkeste görülür: Seyyah , döngüsel zamanı terk eder ve gerçekte sembolik olarak bir yolcu olan herkes haline gelen kişidir. K işisel tarihsel yaşam daima iktidar alanı içinde ta mamlanır, iktidarın y ürüttüğü mücadelelere ve iktidar tartışması mücadelelerine katılarak tamamlanır; ama iktidarın geri dönüşsUz zamanı, efendilerin oyunlarının sadakat ve sadakat borcu tar tışmaları etrafında döndüğü silahlı iman dünyasında Hıristiyan çağın güdüm lü zamanının genel birleştiriciliğiyle sonsuzluğa dek paylaşılır. "Fetih sırasında kendini geliştirdiği şekliyle istilacı or dunun örgüt sel y apıs ı"nın "fethedilen ü lkelerde bulunan üretici güçlerle" (Alman İdeolojisi) -ve bu üretici güçler örgütlenmesi 78
içinde bu ü lkelerin dini dillerini de saymak gerekir- karşı laşma sından doğan bu feodal toplum, toplumsal hakimiyeti kilise ve devlet iktidarı arasında ikiye bölmüştür ve devlet iktidarı da, böl gesel imtiyazlara dayalı vasallığın ve şehir komünlerin i n kar maşık il işkileri içinde alt bölümlere ayrıl m ıştır. Bu olası tarihsel yaşam çeşitliliğinde, derinde var olan toplumu bilinçsizce zap teden geri dönüşsüz zaman, yani malların üretimi, şehirlerin ku ruluşu ve gelişmesi ve -kozmosun bütün mitsel örgütlenmesini sonsuza dek çökertmiş pratik deneyim olan- dünyanın ticari aç ı dan keşfedilmesi sırasında burj uvazinin yaşanan zamanı, bu dün yan ın büyük resmi tarihi girişimi Haçlı Seferleri'yle başarısızlığa uğradığında kendin i yavaş yavaş bu dönemi n bilinmeyen eseri olarak gösterdi. 1 38
·
Ortaçağ'ın çöküşü sırasında toplumu istiHl eden geri dönüşsüz zaman, eski düzene bağlı bil inç tarafından bir ölüm takıntısı bi çiminde yaşanmıştır. B u , bir dünyanın çözülüşünün, yani bir m it güvenliğinin tarihi hala dengcleyebil diği son dünyanın çö zülüşünün melankolisidir; ve bu melankoliye göre, her türlü dün yevi şey sadece kendi çürümesine doğru yol almaktadır. Av rupa'daki büyük köyl ü isyanları, aynı zamanda, köylülerin feodal vesayetlerini garanti altına almış olan ataerkil uykudan ken dilerini şiddetli bir şekilde koparan tarihe cevap verme gi rişimleriydi. Yahudi mesihçiliğinden doğan Hıristiyan toplulukları çağın sorunlarına ve mutsuzluklarına Tanrı Krallığı'nın pek ya kında gerçekleşmesini bekleyerek cevap verdiğinde ve eski top luma huzur bozucu ve yıkıcı bir unsur soktuğunda, yarı-tarihsel dinin köke n inde yatan şeyi yeniden canlandıran şey, Yeryüzü cen netinin kurulacağ111a dair bu mesihçi ü topyadır. Hıristiyanlık, i m paratorl u k içinde iktidarı paylaşma noktası n a geldiğinde bu umut tan arta kalan şeyin basit bir batıl i nançtan ibaret olduğunu ortaya çıkardı : Modern ideoloj inin bütün takdirname/erinin i lk örneği olan Augustinuscu sava göre sözü edilen kra l l ık uzun süreden beri kurul u olan kiliseden başka bir şey değildi. Mesihçi köy! ' ilüğün toplumsal isyanı , doğal olarak, öncelikle kiliseyi ortadan kaldırma 79
isteği olarak tanımlanır. Fakat mesihçilik, mit alan ında değil ta rihsel dünyada yayılır. Modern devrimci beklentiler, Norman Cohn'un La P ours u ite du Millenium' da kanıtladığına inandığı gibi, dinse l mesihçi tutkun u n akıldışı devamı değildir. Tam ter sine, mesihçilik, dini dili son kez kullanan devrimci sınıf mü cadelesidir, sadece tarihsel olan b ilin ç t en hfüa yoksun olmasına rağmen yine de modern bir devrimci eğilimdir. Mesihçiler kay betmeye mahkt'.lmdular, çü nkü onlar devrimi kendi eylemleri ola rak kabul edememişlerdi. Tanrı iradesinden gelen harici bir işa rete dayanarak hareket etmeyi beklemeleri , ayaklanmış köylü lerin kendi dışlarından gelen liderlerin peşinden gittiği bir pratiğin dü şünceye dökül mesidir. Köylü sınıfı, toplumun işleyişi ve kendi mücadelesini sürdürme tarzıyla ilgi l i doğru bir bilince ulaşamaz; eyleminde ve Jıilincinde hu birlik koşullarından mahrum olduğu için tasarısını i fade etmesi ve savaşlarını sürdürmesi dünyevi bir cennet hayaline göre gerçekleşir. '
139
Tarihsel yaşamın yeni mülkiyeti, yani geçmişini ve meşruiyetini Antik Çağ 'da bulan Rönesans, sonsuzluktan mutlu bir kopuşu bağrında taşır: Rönesansın geri dönüşsüz zamanı sonsuz bilgi bi rikimi zamanıdır ve demokratik toplulukların ve ·onları mahveden güçlerin deneyiminden ortaya çıkan tarihsel bilinç Mach iave l l i ile birlikte, kutsallığından arındırılmış iktidar üzerine akıl y ürütmeyi yeniden ele alacak ve devlet hakkında söylenemeyen şeyi söy leyecektir. İ talyan site lerin i n taşkın yaşamında ve şenliklerdeki sanatta yaşam, zaman geçirmeni n keyfi olarak görül ür. Ama bu hoşça vakit geçirmenin kendisi de geçici olmak zorundaydı. B urc khardt'ın "Rönesans ruhunun örneği" olarak kabul ettiği Lorenzo di Medic i ' nin şarkısı, bu hassas tarih şenliğinin kendine düzdüğü övgüdür: "Ah şu gençl ik ne kadar hoştur ve ne kadar da çabuk geçer."
80
140
Mutlak monarşi devletinin tarihsel yaşamı sürekli olarak tekeline al mas ı , yani burj uva sınıfının tam hakimiyetine doğru geçiş bi çimi , kendi hakikati içinde burjuvazinin yeni geri dönüşsüz za manının ne olduğunu açığa çıkarır. Burj uvazi, ilk kez olarak dön güsellikten kurtu lmuş olan emek zama nı n a bağlıdır. Emek, burjuvaziyle birlikte, tarihsel koşulları de,�iştiren emek haline gel miştir. Burjuvazi , emeği değer olarak gören ilk egemen sınıftır. Bütün ayrıcalıkları ortadan kaldıran ve emek sömürüsüne da yan mayan hiçbir değeri tanımayan burjuvazi , egemen sınıf olarak kendi değerini tamamen emekle özdeşleştirmiş ve emeğin ge lişmesini kendi gel işmesi haline getirmiştir. Meta ve sermaye bi rikimini sağlayan sınıf, emeği değiştirerek, onun üretkenliğini kam çılayarak doğayı sürekli olarak değiştirir. B ütün toplumsal yaşam zaten sarayın debdebeli zavallılığında, "krallık mesleğinde" doruk noktasına ulaşan soğuk devlet yönetiminin şatafatında yoğunlaşmıştı; ve her türlü özel tarihsel özgürlük onun yeni lgisine razı olmak zo runda kalmıştı. Feodallerin geri gelmeyecek geçici oyunlarındaki özgürlük, yeni k düştükleri son savaşlar olan Fronde savaşlarıyla ya da Charles-Edward'a karşı düzenlenen İ skoç ayaklanmasıyla birlikte sona ermişti. Dünya köklü bir değişikliğe uğramıştı. '
141
Burj u vazinin zaferi , derinlemesine tarihsel zamanı n zaferidir, çünkü bu, toplumu sürekli ve tepeden tırnağa değiştiren iktisadi üretimin zamanıdır. Tarımsal üretim temel etkinlik olarak kaldığı sürece, toplumun temelinde yatan döngüsel zaman devinimi en gelleyecek olan b irleşik gelenek güçlerin i besler. Ama burjuva ekonomisinin geri dönüşsüz zamanı, bu kalıntıları dünyanın her köşesinde kökünden kazır. O zamana kadar yönetici sınıfı oluş turan bireylerin tek dev i n imi olarak görünen ve dolayısıyla da sa dece olay ların tarihi ola:rak yazılan tarih artık genel devinim ola rak anlaşılır ve bu amansız devi n imde bireyler kurban edi lir. Temeli n i ekonomi politikte bulan tarih artık kendi bilinçsizliği olan şeyin varlığından haberdar olsa da yine de bu aydınlatılamaz f<•ÖN/Gö�ıı>ıı Topluımı
81
ve bilinçsiz kalır. Pazar ekonomisinin demokratikleştirdiği şey sa dece bu kör tarih öncesi, yan i hiç kimse n in hükmetmediği bu yeni kaderdir. 142
Toplumun bütün derin liklerinde mevcut olan tarih yüzeyde kay bolma eği l i mindedir. Geri dönüşsüz zamanın zaferi , aynı zaman da şeylerin za ma nı na doğru değişimidir de çünkü zaferini borçlu olduğu silah, tam anlamıyla, nesnelerin meta yasaları uyarınca seri üretimiydi. İ ktisadi gelişmenin lüks tüketimden gündelik tüketim haline getirdiği en temel ürün demek ki tarihtir, ama bu tarih sa dece her Li.irlü n itel yaşam kullanım ı üzerinde egemenlik kurmuş şeylerin soyut dev inim tarihidir. Ö nceki döngüsel tarih , birey lerin ve grupların)'aşadığı tarihsel zamanın giderek artan bir bölümünü desteklemişken , ü reti min geri dönüşsüz zaman ı n ın egemenliği b u yaşanmış zamanı top lumsal olarak dışlama eği liminde olacaktır. '
143
B öylece, burj uvazi geri dönüşsüz bir tarih zamanını topluma ta ıııtmış ve dayatm ıştır, fakat toplumu bu zamanı n kullamnwıdaıı mahrum bı rakmıştır. "Bir zamanlar tarih vardı ama artık yok"; çünkü iktisat tarilıi'nden kopamayan ve ekonominin sahibi olan sınıf, zamanın başka her türlü geri dönüşsüz kullanımını doğrudan bir tehdit kabul ederek bastırmak zorundadır. Kendileri de şey lerin mülkiyetinde olan ve şeylere sahip olma konusunda uz manlaşmış kişiler'dcn oluşan egemen sınıf kaderini bu şeyleşmiş tarihin sürdürülmesine, tarih içindeki yeni bir devinimsizliği n sü rekliliğine bağlamak zorundadır. Toplumun tabanında yer alan işçi ilk defa maddi olarak tarihe yabancı deği ldir, çünkü artık toplumu geri dönüşsüz bir şekilde hareket ettiren bu tabandır. Pro letarya, o luşturduğu tarihsel zamanı yaşama talebinde, devrimci tasarısının unutulmaz basit kaynağını bulur; ve bu tasarıyı ger� çekleştirmeye yönelik bugüne kadar engellenmiş her adı m yenı tarihsel yaşamın o lası bir çıkış noktasına işaret eder.
82
144
İ ktidarın efendisi burjuvazinin geri dönüşsüz zamanı, başlangıçta kendi adını taşıyan, mutlak bir başlangıç gibi Cumhuriyet'in B i rinci Yılı olarak ortaya çıktı. Ama, m itsel değerler örgütlenme sinin son kalıntılarını ve bütün geleneksel toplum düzenlemesini yok eden devrimci genel özgürlük ideol oj isi, Romalı kılığına sok tuğu gerçek istenci çoktan görülebilir hale getirmişti: yaygın hale gelen ticaret öz�iirlÜRÜ. Meta toplumu, arlık kendi mutlak haki miyetini kurmak için derinden sarsmış o lduğu edilgenliği ye niden inşa etmesi g�rektiğini keşfederek, "soyut insan kültüyle birlikte Hıristiyan lık'ta . . . en uygun din biçimi"ni (Kapital) bulur. Böylelikle burj uvazi bu dinle bir uzlaşmaya, zamanın temsil edil mesinde de ifadesini bulan bir uzlaşmaya varır: Burj uvazinin terk edilmiş takv imi, geri dönüşsüz zamanı , m irasını sürdürdüğü l/ı ristiyaıı dönem içinde örnek alınmak üzere geri gelir. 145
Kapitalizmin gelişmesiyle birlikte geri dönüşsüz zaman dünya ça pında birleşir. Evrensel tarih bir gerçeklik haline gelir, çünkü bütün dünya bu zamanı n gelişmesi altında toplanmıştır. Ama, her yerde her zaman aynı olan bu tarih hala tarihin tarih içindeki red dinden başka bir şey değildir. Bütün gezegen üzerinde aynı gün olarak görünen şey , soyut, eşit parçalara bölünmüş olan iktisadi üretim zamanıdır. B irleşik geri dönüşsüz zaman dünya pazarı' nın ve bunun doğal sonucu olarak da dünya ç apındaki gösterinin za manıdır. 146
Geri dönüşsüz üretim zamanı öncelikle metaların ölçüsüdür. nedenle, dünyanın tamamı üzerinde resmen toplumun genel manı olarak ortaya çıkan zaman, sadece bu zamanı oluşturan manlaşmış ç ıkarları ifade eden özel bir zamandan başka bir değildir.
Bu za uz şey
83
VI. GÖSTERİ ZAMANl
Zamandan başka bize ait hiçbir �ey yok; zaman ı n tadını tam da yeri yurdu o lmayanl ar ç ı k ar ı r zate n . Baltasar Gracian, L'/lumnıe ı/e Coıır.
147
Ü retim zamanı, yani meta-zamanı, eşit aralıkların sonsuz bi rikimidir. B u , geri dönüşsüz zamanın soyutlanmasıdır; bütün di limler kronometre üzerinde sadece n icel eşitliklerini kanıtlamak zorundadırlar. B u zaman, bütün fii l i gerçekliği içinde, asl ında ta mamen değişebilir özellikte olan şeydir. Meta-zamanın bu top lumsal hakimiyetinde "zaman her şey, insan ise hiçbir şeydir; insan olsa olsa zamanın çatısıdır" (Felsefenin Sefaleti). B u , de ğersizleştiril m iş zamandır, zamanın "insanlığın gelişme alanı " olarak tamamen tersyüz edilmesidir. 84
1 48
İ ns a n l ı ğ ı n gelişmemesinin genel zamanı da, bu belirli üretim te m e l i n de kurulu olan toplumun gündelik yaşan t ı s ın a sahıe-döngiisel bir zaman olarak g e ri dönen tüketilebilir zaman'ın t a ım ı m la y ı c ı h i ç i m i g örü n üm ün d e m e v c ııll u r .
149
S aht e- d ön gü s e l zaman aslında üre t i m i n n ıcıa-zam a n ın ı n tüketile bilir kılı,� a girmesinden başka b ir şey değ i ld i r . S a h ı e-dön g ü s e l za manın temel öze l l i kleri n i , hi l h assa d a değ işim ckğeri olan ho mojen birimleri ve n itel hoyutun yok edi l m es i ni kapsar. Ama s o m u t gündelik yaşam ın geri kalıııasrnı V\: bu g eri l iğ i s ürd ii r ıncy i hede fl e y e n bu za man ı n yan ü ri.i n ii o l d u ğıı nd a ı ı salıtc-cleğcı k n d i rmelcrle y ükl ü olmak ve gerçeğe aykırı olarak ıcki l l q ı i r i t ı n i � hir anlar seri si olarak g örii ıı mek zoru ndad ı r. 150
Sahte-döngüsel zaman, modern iktisadın ay akta kalmasının , g i rlerek ş i d d et l ene n ay a kt a k a l m a m ücadeles i n i n t ü ket i m zamanıdır ve bu mücadelede g ü n d e l i k yaşam h f ü fl k a rn r v crrrıckıcrı m a h ru m d u r ve artık d o ğ a n ın düzenine deği l , yahancılaşm ış e m ek l e gelişen s a h te d oğ a ya boyun eğer; ve b ö ylec e bu zam a n do,�al ola rak, s a n a y i- ö n c e s i toplumların ayakta kalma mücadelesi n i d ü ze n lem i ş olan eski döngüsel ritmine yeniden kavu ş u r Sahte-döngüsel zaman döngüsel zaman ın . doğal kalıntı larına d ay a n ı r ve ay n ı za manda yeni türdeş b i le şimle( oluştunnak için o n u kullanır: G ü n d ü z ve gece, çalışma ve h afta sonu tatili, tatil dönemlerinin tekerrürü. -
,
.
151
Sahte-döng üsel zaman endüstrinin dönüştürdüğü zamandır. Te meli metaların üretimine dayanan zaman ın kendisi de bir t ük e t im metasıdır; bu meta eski birleşmiş toplumun çözülmesi aşamasında özel yaşam, iktisadi y a ş am , politik y aş am ol ara k ay rı lm ı ş her ş e y i 85
bir araya getırır. Modern toplumun tüketilebilen bütün zamanı, kendilerini toplumsal olarak örgütlenmiş zamanın kullanımları olarak pazarda dayatan çeşitli yeni ürü nlerin hammaddesi ol.arak ele alınma noktasına varır. "Zaten tüketilmeye uygun bir halde var olan bir ürün, yine de bir başka ürünün hammaddesi haline ge lebilir." (Kapital).
152 Yoğunlaşmış kapitalizm, en i leri sektöründe, "tamamen do nanımlı" zaman blokları satışına yönelir; bunların her biri, bell i sayıdaki meta çeşidini b i r araya getiren bütünleştirilmiş tek bir meta oluşturur. Yaygınlaşan "hizmet" ve eğlence ekonomisinde, bu, "her şeyin
Tüketilebilir sahte-döngüsel zaman, gösteri zamanıdır: Hem dar anlamıyla imaj ların tüketim zamanı olarak hem de geniş an lamıyla zamanın tüketiminin imajı olarak. B üt ü n metaların aracısı olan i majların tüketim zaman�. ayrılmaz bir şekilde, gösteri araç larının tam kapasiteyle çalıştığı bir alandır ve bu araçların ken� dileri n i g lobal olarak her türlü özel tüketi m i n yeri ve asıl biçimi olarak sundukları amaçtır: Modern toplumun - ister u laşımın h ız lanması ister hazır çorba şeklinde olsun- sürekli elde etmeye ça1 lıştığı zaman tasarrufu n u n Amerika B irleşi k Devletleri halkı için, kesin olarak, sadece televizyon seyretmen i n günde ortalama üç i l a altı saati işgal etmesi anlamına geldiğ i bilinir. Diğer yandan, zaman tüketiminin topl umsal imajı ise tamamen eğlence ve tatil ! anlarının hakimiyeti altındadır ve bu anlar her gösteri malı gibi
\
86
uz aktan tanıtılırlar ve tan ımları gereği caziptirler. B u meta burada açı kça gerçek yaşam anı olarak sunulmuştur ve mesele onun dön güsel geri dönüşünü beklemektir. Fakat yaşama adanmış olan bu anlarda bile daha da yoğun bir hale gelerek görülen ve yeniden üre tilen şey y i ne gösteridir. Gerçek y aşam olarak temsil edi len şey asl ında sadece daha ger�·ekçi bir hale gelmiş gösteri yaşamı olarak ortaya ç ıkar.
154
Kendi zamanın ı sanki aslında çok sayıda eğlencenin ani geri dö nüşüymüş gibi kendine gösteren bu çağ, ayn ı zamanda şenliksiz bir çağdır. Döngüsel zamanda, bir topluluğun lüks yaşam har camasına katılım anı olan şey cemaati ve hiçbir l üksü olmayan toplum için olanaksızdır. Sıradan laşmış sahte şen likler, diyalog ve bağış parodi leri iktisadi harcamada bir fazlalığa yol açtığıııda, bunlar, sürekli olarak yeni bir hayal kırıklı ğ ı vaadiyle teJafi edilen bir hayal kırıklığından başka bir şey doğurmazlar. Gösteride, mo dern ayakta kalma zamanının kullan ım değeri ne kadar azal ırsa kıymeti de o kadar artar. Zamanın gerçekliğinin yerini zanıamn reklamı alır. 155
Eski toplum ların döngüsel zaman tüketimi, bu toplumların gerçek emeğiyle uyum içinde olurken, gelişmiş ekonominin sahte-dön güsel tüketim i de üretimin geri dönüşsüz soyuf zamanı ile çe lişkiye düşer. Döngüsel zaman gerçekten yaş&nmış hareketsiz ya nılsamanın zamanı olurken, gösteri zamanı ise yanılsamalı olarak yaşanmış, kend i kendine değişen gerçekliğin zamanıdır. 156
Şeylerin üretim sürecinde her zaman yeni olan şey, ayn ı olanın yaygın tekrarı olarak kalan tüketimde yer almaz. Ö lü emek canlı emeğe hakim olmayı sürdürdüğü için gösteri zamanında geçmiş bugüne hükmeder. 87
157
Genel larihsel yaşamın yetersizliğinin bir diğer yüzü de birey sel yaşamın bir tari hini n hala olmamasıdır. Gösleri sahnelenirken hızla gelip geçen sahle-olaylar, bu o l ay l a ra i l işkin bilgi sahibi olanlar tarafından yaşanmamıştı; ve ü stelik hu ki ş iler gösteri ma kinas ın ı n her itkisinde, ale l ace l e gerçekleştirilen ikam e l er i n bol luğunda kendilerini kaybederler. D iğer y a n dan gerçeklen ya şanmış o l a n şe y topl u m u n resmi ge r i dönüşsüz zamanı ile ilişki l i değildi r ve bu zama n a ait tüket ilebilir yan ürünün s a hte döngü sel ritmine doğrudan d o ğ ru ya zıttır. A y rıl m ı ş gü n delik yaşama dair hu bi re yse l dene y i m dilsiz, kavramsız kalır ve hiçbir yerde kay ıtl ı ol m a yan kendi geçmişine eleştirel yakla�im olanağından yoksun dur. İ let iş im kurmaz. H aı ı rl anınaya n ın s ah te gösteri hafızası adı n a unutulur ve anhlş ı l maz. ,
-
,
158
Tarihin ve hafızan ın felce uğraması nın, tari hsel zaman temel i üzerinde ku ru l u olan t a ri h i n terk edilmesinin m e v c u t t op l u msa l örgütlenmesi olan gösteri, zama n ın yanlış hilinci'dir. 159
İ şçi l ere meta-zaman ının "özgür" üreti c i ve t ü keı i c il eri statüsünü kazandırmak için ge reken öncel i kli ko ş u l , onların kendi zamanı nın vahşice e llerinden alınması'yd ı . Zamanın g ö s teris el geri dö nüşü ancak ü reticinin bu ilk mahrumiyetinden sonra mümkün o la bilmiştir. ,
1 60
Hem uyanma ve uykunun doğal döngüsüne bağım l ılıkta h e m de bireysel geri dönüşsüz zamanın bir yaşamı n yı pranmas ı ndaki var l ığında olduğu gibi, emekte yer alan kaçınılmaz biy oloj ik unsur, modern üretim açısından sadece tali bir öneme sahiplir; bunun so nucu o larak da bu unsurlar üretim hareketinin resmi bildirilerinde 88
ve bu kesintisiz zaferin elle tutulabilir i fadesi olan tüketilebi lir ga nimellerinde öncmscnmczlcr. Kendi dünyasının tahrif edilmiş ha reket merkezi nde hareketsiz bırakılmış olan seyirci nin bilinci, artık yaşaınıııı kendini gerçekleştirmeye ve öl üme yönelik hir geçiş o larak sürdüremez. Yaşamı üzerindeki tasarruf hakkından vazgeçen kişi arlık ölümünü kabu l edemez. Hayat sigortası rek lamların ın yapt ığı tek şey, bu iktisadi kayıptan sonra, sistemin dü zenini sağlama almadan ölmenin suç olduğunu ileri sürmekt ir; ve American way rl dearh* reklamları, bıı karşı l aşmada yaşam gö rünüşleri'niıı en büyük bölümünü elinde tutma kapasitesini v u r gularlar. Reklam bombardımanların ı n geri kalan bütün cep helerinde ise yaşlanmak kesinlikle yasakt ır. Tek tı.:k herkes için tasarlanan ve en sıradan kullanıma sunulan bir "gençlik ser mayesi" bile mail sermayenin sağlam ve biriken gerçekl iğine asla u lapmazd ı . Ö l ümün hu toplumsal yokluğu yaşam ın toplumsal yokl uğuyla özdeştir. 1 61
. Zaman, Hegel'in de belirttiği gibi, zorun lu yabancılaşmadır, yani ) öznenin kendisini kaybederek kendi n i gerçekleştirdiği, kendi ha kikati olabilmek için başkası haline geldiği ortamdır. Ama bunun tersi, tamame n , yahancı bir şimdiki za ma n üreticisinin uyguladığı egemen yabancılaşmadır. Bu ıızamsal yahancılaşma'da, özne ile öznenin elinden aldığı etkinliği birbirinden kökten ayıran toplu m , önceli kle özneyi kendi zamanından ayırır. Aşılabilir toplumsal ya bancılaşma tam anlamıyla, zamandaki canlı yabancı laşmanın ola n aklarını ve taşıdığı riskleri yasaklamı ş ve dondurmuş olan top lumsal yabancılaşmad ır. 162
Seyredi len sahte-döngüsel zamanın önemsiz yüzeyinde kaybolan ve yeniden ortaya ç ıkan görünüşteki modalar'm altında çağın asil üslııbu, her zaman için açık ve gizli devrim gerekliliğinin yön lendirdiği şeyi n içindedir. • Amerikan usulü ö l ü m . (ç.n.) 89
1 63
Zaman ın doğal temeli, zaman akışın ı n algılanabilir temel öğesi insan için var olmakla insani ve topl umsal bir hale gelir. Zaman ı , iktisadi üretimin geri dönüşsüz ayrı zamanı v e döngüsel zaman olarak bugüne kadar insani ve de gayri-insani hale getiren şey, insan pratiğinin sın ırlı durumu , çeşitli aşamalara ayrılmış emektir. Sınıfsız bir toplumun, genelleştirilmiş bir tarihsel yaşamın dev rimci tasarısı, b ireyleri n ve grupların geri dönüşsüz zamanının oyu ncu! bir modeli adına, hağımsız federe zamanların aynı anda mevcut olduğu bir model adına zamanın toplumsal ö lçüsü nün çö küşüdür. B u , "bireylerden bağımsız bir şekilde var olan her şeyi" ortadan kaldıran komünizmin, zaman bağlamında, topluca ger çekleştirildiği bir-.programdır. 164
Dünya, çoktandır bir zamanın düşünü görmektedir, ama onu ger çek anlamda yaşamak için şimdiden bilincine sahip olmas ı ge rekir.
90
YIL TOPRAÔIN DÜZENLENMESİ
Her kim k i özgürce yaşamaya alışmış bir sitenin yöneti c i s i olur ve ona hiç zarar vermez, bilmelidir k i s i te ona zarar verecektir; ç ü n k ü ne geçen zamanın uzunluğunun ne de herhangi bir i y i l iğin asla unulluramayacağı özgü rlüğün adında ve eski gelenekleri nde sitenin isyancılarına sığınacak yer her zaman vardır. Ve k i ş i s itede ne yaparsa yapsın, o n a n e sağlarsa sağlasın, bunlar sak i nlere zulmetmek ya da onları dağıtmak amac ı y la yapılmıyorsa bu ad ve bu ge lenekler asla u n u tu l mayacaktır. . . Machiavclli, Hiikiinıdar
1 65
Kapitalist üretim, artık harici toplumlar tarafından sınırlanmayan alanı birleştirmiştir. B u birleşme aynı zamanda yaygın ve yoğun bir bayağılaşma sürecidir. Soyut pazar alanı için seri olarak üre tilen metaların b irikimi, nasıl bütün bölgesel ve yasal engelleri ve zanaat üretimindeki niteliği koruyan Ortaçağ loncalarının her türlü kısıtlamalarını ortadan kaldırmak zorunda kaldıysa aynı şe kilde mekanların özerkliğini ve niteliğini de yok etmek zo rundaydı . B u homojenleştirme gücü her türlü Çin Seddi'ni yerle bir etmiş olan ağır toptur. 91
166 Meıa111n özgür uzanıı ke n d i s i y l e daha fazla özdeşleşmek, d u rağan monotonl uğa mümkün .olduğu kadar çok yakın olabilmek iç i n bundan b öy l e her an değişmekte ve yen iden yap ı l anmaktadır.
167
Coğra fi mesafeyi ortad a n kald ı ran bu ınpl ı.ı ın, m e s a fe y i gösterisel a yrı l ı k o l arak kendi içi nde yeniden ü re t i r .
168
Meta d o l a ş ı nı ı ı:u n yan ürün ü o l a n ve bir tüketim o larak kab u l e d i
l e n i n san dolaş ı ın ı , yani t u rizm , a sl ı ııda ba y a ğ ı l a şm ı ş şey i n gör meye g i d i l d i ğ i hoş zam andan baş ka bir şey d e ğ i l d i r. Değ i ş i k yer
lere yapılan ziyaretl eri n i k t isadi a ç ı d a n d ü ze n l e n i ş i , b u yerleri n
birbirine
denk
o l d u k l arı n a d a i r b i r g ü vencey i k e n d i içi nde taşır.
Y o l c u l uktan z a m a n ı geri al ınış oları modernleşme :ıym za m and a uzanı m gerçekl i ğ i n i de a l m ı şt ır
.
1 69 Ç e p e çe v re her tarafa şekil veren
t o pl u m
,
kendi
toprağ ı n ı , y a n i bu
vazife ler k ü mesi n in som u t t emelin i i ş lemek i ç i n ÖL.el bir tek n i k geliştirm i ş tir. Ş � h i rc i l i k , kapi t a l i z m i n doğal v e i n s a n i çevreyi ele geçi rmesidir; m u t l ak hakim iyet şek l i nde mant ı k l ı o l arak gel işen kapital izm , artık u zamın t amamı n ı kendi dckoruymuş
gibi ye
niden yaratab i l ir ve yaratmal ıdır.
1 70 Yaşamı bariz bir şekilde dondu ra n şeh i rc i l ikle tat m i n edilen ka pita l i st i h t i yaç, Hegel'in sözleriyle, "u za m ı n barışç ı l biraradalı ğı"nın " zamanın ak ı ş ı içi ndeki sabırsız oluşum" üzerindeki . m u t l ak ü s t ü n lü ğ ü olarak i fade e d i l ebi l ir .
92
1 71 Eğe r k api t a l ist ekonominin bütün teknik g ü ç l e ri ayr ı l ı kları mey dana getiren araçlar o larak a nl aş ı l m ak z o ru nd ay s a , şeh ircilik ör n eğ inde bu teknik güçlerin temelindeki don a nı m la , bu güç l e ri n y a yı lm a s ı n a e l v er iş l i o l an topra ğ ı n işlenmesiyle, bi zz a t ayrı lık tek n iğ i y l e i lg i l e n i r i z .
1 72 Şeh i rc i l ik, s ı n ı f iktidarını sav u n a n kes i nt i s i z göre v in
modern ic teh l ikeli bir ş eki l d e bir araya p a rçal a r ı n a dek bölünmesinin sür
ras ı d ır : K e n t se l ü retim koşu l l a r ı n ı n
getirdiRİ i şç i lerin en k üç ü k d ü rü l me s i . Bu b ir araya gelme olas ı l ığ ı n ın her biçim ine karş ı y ü rütü lmesi gereken s ü rekl i mücadele e n uygun zem i n i n i şeh ir c i li kte b u l ur. Fransız Devrirni'nde e d i n i len dene y i m lerden hu yana, bütün yerleş i k i k tidarların sokak t a k i d ü zen i s ağ lama a raç ları n ı ar tır m a çabast sonu nda sokağ ı n ortadan kaldırılmasıyla doruk nok tasına u l aş ır. Lew i s M u m ford, Tlıe City in History (Tarih B oy u n c a Şeh ir)'de "artık tekdüze olan dü nyayı" an i a t ırken "uzun mesafe l i k i t l e i let iş im ara ç la r ıy l a birl ikte, halkın tecridinde çok daha e t ki l i . bir denetim aracı ortaya ç ı kmı ş t ı r '' d iye bel i rtir. Ama şe h i rc i l iğ i n g erçe k l i ğ i n i ol u ş t u ra n ge ne l tecrit hareket i , p lanlan a b i l i r ü re t i m ve tüketim i h tiyaçlarına göre i şç i l e ri n denet i m l i bir ş e k i l d e ye niden sisteme d ah i l edilmelerini de sa ğ l a m a k zorundadır. S isteme dahil o l m ak , tecrit edilmiş b i rey l eri n birlikte tecrit edilmiş b i reyl e r olarak ye n i den ele geçirilmelerini gerektirir: F ab r i ka l a r ve kültür evleri, tat i l kö y leri ve "toplu konu tlar" tecrit edilmiş b i re y i aile yuvasına kadar i z ley e n b u sahte k o l e kl iv i t ey e h i zmet etmek am ac ıy l a özell ikle düzenlenmiştir. Gösteri mesajı alıcılarının yay gın olarak k u l l a n ı m ı b i re y i n tecridinin egemen im aj l ar l a, bütün güçlerin i sadece bu tecritten alan i m aj l a r l a dolu olmasını müm kün kılar.
93
173
Ö nceki her dönemde egemen sınıfların tatmi n edilmesine adan m ışken i l k defa yeni bir m imari doğrudan doğruya yoksullara yö nelmiştir. Bu yeni konut örneğin i n biçimsel sefi lliği ve devasa yaygınlığ ı , onun hem amacından hem de modern i n şaat koşulla rından kaynaklanan kitlesel karakterinden i leri gelir. Toprağı, soyut bir şekilde tecrit toprağı o larak düzenleyen otoriter karar hiç kuşku yok ki modern inşaat koşullarının özünde yer alır. Bu açıdan geri kalmış ülkelerde sanayileşmenin başladığı her yerde, yerleş tiri lmesi düşün ülen yeni toplumsal yaşam tarzına u ygun uzam olarak, aynı mimari ortaya çıkar. Toplumun m addi gücünün gel işmesinde kaydedi len aşama ve bu güce bilinçli bir şekilde hakim olma ko nusundaki gecikme, tıpkı termo-nükleer s i lahlanma ya da doğum kontrolü (kalıtımın manipüle edilme imkanı zaten elde edilmiştir) sorunlarındaki kadar açık bir şekilde şehircilikle de görülmektedir. 1 74
Şimdiki zam.an, şehir ortamının daha şimdiden öz-yıkım za manıdır. "Şehir artıklarının biçimsiz yığınlarıyla" (Lewis Mum ford) kaplı kırsal kesimde görülen şehir patlaması doğrudan doğ ruya tüketimin buyrukları doğrultusunda düzenlenmiştir. İ lk meta bolluğu aşamasının pilot-malı olan otomobil i n diktatörlüğü, eski şehir merkezlerini yerinden eden ve giderek gen i ş leyen bir ya y ılmaya yol açan otoyolların hakimiyetiyle çevreye damgasını vurmuştur. Aynı zamanda, şehir dokusuna dair tamamlanmamış yeni düzenleme dönem leri, bir otopark platformu üzerindeki çıp lak arazilerde kurul u dev süpermarketler olan "dağıtım fabrika ları" etrafında geçici olarak yoğunlaşır; ve bu ç ı lgın tüketim ta pınakları, kısmi bir kalabalığın yeniden oluşmasma yol aç tıklarından aşırı kalabalık ikincil merkezler haline gelir gelmez onları dışlayan merkezkaç hareket içinde uzaklaşırlar. Ama tü ketimin teknik örg ütlenmesi, ilk planda şehrin kendi kendini tü ketnıe si ne yol açmış olan genel çözülmeni n örgütlenmesinden başka bir şey deği ldir. '
94
1 75
Tümüyle kent-kır çatışması etrafında gelişen iktisadi tarih, her iki teri m i de ortadan kaldıran bir başarıya u laşmıştır. Toplu tarihsel gelişmeni n günümüzde bağımsız ekonom i hareketi n i n sürdürü l mesi adına/e/ce uğraması, kent ve kırın yok olmaya başladığı dö nemin olgusudur, kentle kırın farklılıkları aşılmanıakta, her ikisi de aynı anda çökmektedir. Var olan şeh ir gerçekliğinin aşılmasına katkıda bulunması gereken tarihsel dev i n imin başarısızlığa uğ ramasından kaynaklanan kent ve kırın karşılıklı yıpranması, en i leri sanayileşmiş bölgeleri kapsayan ayrışmış u nsurlarının bu ek lektik karışım ında görü lebi lir. 1 76
Evrensel tarih ken ılcrde doğmuş ve kentin kır üzerindeki kesin za feriyle birlikte olgu nlaşmıştır. Marx'a göre b urjuvazinin en önem li devrimci faziletlerinden biri "kırı" havası hile insam özgürleş tiren "kente boy u n eğdirmesi" olgusudur. Ama, eğer kentin tarihi özgürlüğün tarihi ise aynı zamanda zorbalığın ve hem kırı hem de kent i denetleyen devlet yöneliminin de tari h idir. Kent, sadece ta rihsel özgürlüğün mücadele alanı olabilm iştir, özgürlüğe sahip ola mamıştır. Kent, tarih ortamıdır; çünkü o, hem tarihsel girişimi mümkün kılan toplumsal iktidarın yoğunlaşması hem de geçmişin bilincidir. Kenti tasfi ye etmeye yönelik mevcut eğilim, ekonomi nin tarihsel bilince boy u n eğmesindeki ve kendisinden alınmış güçleri yeniden ele geçiren toplumun b irleşmesindeki gecikmenin bir başka şekilde i fade edilmesinden ibarettir. 1 77
"Kır tam tersine bir olgu sergiler: tecrit ve ayrılık" (Alman İde olojisi). Kentleri yok eden şehirci l ik, eski kır yaşantısına özgü doğal ilişkiler kadar doğrudan doğruya tarihsel kent tarafından sorgulanan dolaysız toplumsal i lişkilerin de kaybolduğu sahte hir kırı yeniden kurar. B u , günüm üzün "düzenlenmiş toprağı"nda ba rınma ve gösterisel deneti m koşullarının yeniden yarattığı yeni bir 95
yapay köyl ül üktür: Köylülüğün bağımsız bir eyleme kalkış_m asını ve yaratıcı bir tarihsel güç olarak ortaya çıkmas ı n ı her zaman en gellem i ş o l an coğrafi dağınıklık ve dar kafal ı lık bugün yeniden üre t icilerin özelliği haline gelmiştir; nasıl ki işlerin doğal ritmi tarım toplumunun eriminin ötesinde kalıyorsa, bizzat kendi lerinin üre t t iğ i dü n yanın devinimi de köylülerin erimlerinin ötes inde kalır. Ama "Doğu despotizminin" sars ı lm az temeli olan ve dağılması bürokratik m erke zi yetçiliğe yol açan bu köylülük, modern devlet bürokrasisinin gelişme koşul larının ürünü olarak yen iden ortaya çıkt ığında, duyarsızlı,�ı artık tarihsel olarak üretilmek ve ko runm<ık zorundaydı; doğal kay ı tsızlığın yerin i , hatanın örgütlü gösıerisi a lın ış t ı . Teknolojik sahte-köylülüğün "yeni kentleri", üzerine i n şa edildikleri tarihsel zamandan kopuşlarını bulunduk ları a l a na açıkça .,taydederler; slogan ları şu olabilir: "Bu noktada artı k h içbir şey olmayacaktır ve asla hiçhir şey olmamıştır." Kent lerde özg ürleştirilmek zo r u n d a olan tarih henüz özgürleştiril mediği içindir ki tarihin yoklu,�unda ortaya çıkan güçler, kendi özel alan larını oluşturmaya başlarlar. 1 78
a l acakaranl ı k t a ki di.inyayl tehdit eden tarih, aynı zamanda da m eka n ı yaşanmış zama na boyun eğdirebi len g üçtür. Proleter dev
Bu
rimi, heşeri coğrafyamn eleştirisi'dir; bu eleştiri dolayısıyla bi reyler ve toplulu k l ar, sadece emeklerine deği l bütün tarih lerine de sahip olmalarına elverişli yer ve olayları yara t m ak zoru ndadırlar. B u değişen oyun alanında ve özgürce seçilmiş oyun kural larının farklılıklarında, yer özerkliği, toprağa zoru nlu b ir bağlanmayı ye n iden devreye sokmadan ve böylelikle seyahatin ve bütün anlamı içinde saklı olan bir seyahat gibi anlaşılan yaşamın gerçekliğini gündeme getirerek yeniden keşfedilebilir.
17 9 Şehircilikle ilgili en önemli devrimci düşünce ne şehirci, ne tek nolojik ne de estetiktir. B u , İ şçi Konseyleri iktidarının, devlet kar şıtı proletarya diktatürlil,� ii'nün, yürürlüğe konu labilir bir diyaloğun 96
ihtiyaçlarına göre bütün çevreyi yeniden olu�turma kararıdır. Mevcut koşulların tamam ını değiştirerek e t k i l i olabilecek Kon seyler iktidarı, eğer tanınmak ve kendini kendi dünyasında ta nımak ist iyorsa daha ufak bir görevi üstlenemez.
f.7ÖN/Glı:-.Ll' rı Tophrnııı
97
VIII. KÜLTÜRDE YADSIMA VE TÜKETİM
S iyasi bir devrimi görecek kadar uzun yaşayacak m ı y ız? Bu A lmanların çağd aşları olan hizlcr bunu görecek m iyiz? Dos t u m , s i z görmek i sted iğiniz şeye inanıyors u n u z . . . Almanya'yı mevcut tarihine göre değerlendirdiğimde, ı üm tari h i n i n tahrif edildiğini ve bugünkü kamusal yaşamı n ı n halkın gerçek durum unu temsil e tmediğini öne s üremezsi n i z . İ stediği n i z gazeteyi okuyun, sahip old uğumuz özgürlüğü ve ulusal m u t l u luğu aralıksız olarak kutlad ı ğ ı m ı zı gözleri n izle görün ve sansürün hiç k i mseyi engellemediğini de anlayın . . . Ruge, Marx'a nıektıqJ, Mart 1 843.
180
Sınıflara bölünmüş tarihsel toplumda kültür, bilginin ve yaşanmış olanın temsilinin genel alanıdır; yani kültür entelektüel emeğin bölünmesi ve bölünmenin entelektüel emeği şeklinde ayrı o larak var olan genelleştirme gücüdür. "Birleştirici güç insan hayatından ç ıktığında, karşıtlıklar canlı i l işkilerini ve etkileşimleri n i yitir diklerin de ve özerk liklerin i kazandıklarında. . . (Fichte ve Schel ling Sistemleri Arasrndaki Fark-Hegel) kültür, mit toplumunun birliğinden ayrılır. Kültür, bağımsızlığını kazanarak, aynı za manda bağımsızlığını kaybetmesi anlamına gelen emperyalist bir zenginleşme hareketine başlar. Kültürün göreceli özerkliğin i ve bu özerklikle ilgili ideolojik yanılsamaları yaratan tarih , kendisini kültür tarih i olarak ifade eder. Ve kültürün muzaffer tarihinin ta"
98
mamı , yetersizliğinin açığa çıkına tarihi ve kendi kendini yok et meye doğru bir i lerleyiş olarak anlaşılabilir. Kültür, kaybedilmiş birliğin arandığı yerdir. Kültür, bu b irlik arayışında, ayrı bir alan o larak kendin i yadsımak zorundadır.
181
Tarihsel topl u m lardaki kültürün içsel gelişmesinin ilkesi olan ge lenek ve yenilik arasındaki çatışma ancak yeni liğin sürekli zaferi sayesinde sürdürülebilir. K ü ltürel yenilik, yine de kendi bütün lü ğünün bilincine vararak kültürel önvarsayımları aşma eğilimi gös teren ve bütün ayrılıkların ortadan kaldırılmasını hedefleyen bü tünlüklü tarihsel hareketten başka bir şeyle sürdürülemez. 182
Kültürün merkezi olarak tarih i gören toplum hakkındaki bil gilerdeki atılım, Tanrı' nın yok edilmesiyle ifade edilen geri dö nüşsüz bir bilgi türetir. Fakat "tüm eleştirilerin bu i lk şartı" ayn ı zamanda sonu olmayan bir eleştirinin d e i l k zorunluluğudur. Artık hiçbir davranış kuralını sürdürmenin mümkün olmadığı bir nok tada kültürün her sonucu kültürün çözülmesine doğru bir adımdır. Tıpkı tam özerkliğini kazandığı andaki felsefe gibi, özerk hale gelen her disiplin de çökmek zorundadır; öncelikle, toplumsal bü tünlüğü tutarlı bir şekilde açıklama iddiası çöker ve hatta kendi sı n:rları dahilinde kullanılabilen parçalanmış araç olarak bile çöker. Ayrılmış kültürdeki rasyonalite eksikliği onu yok olmaya mahkum eden u nsurdur , çünkü rasyonelin zaferi hala içinde bir gerekli l ik gibi mevcuttur.
183 Kültür, eski dünyanın yaşam tarzını yok etmiş olan tarihin so nucudur, ama ayrı bir alan o larak, hale n , kısmen tarihsel bir top lumda kısmi kalan algılanabilir zeka ve i letişimden başka bir şey değildir. Kültür, pek anlamlı olmayan bir dünyanın anlamıdır. 99
184
K ültürel tarihin sonu, iki karşıt yönde kendisini gösterir: kültürün bütünlüklü tarih içinde aşılma tasarısı ve gösteri seyrinde ölü bir nesne olarak korunmasının örg ütlenmesi. Bu hareketlerden biri kaderini toplumsal eleştiriye, diğeri ise sınıf iktidarının savunul masına bağlamıştı. 185
Kültürün sona ermesinin her iki yönü , -her türlü algılanabilir tem sil görünü münde olduğu kadar her türlü bilgi görünüm ünde de- en genel a nlamıyla eskiden sanat olan şeyde birleşm iş bir şekilde var olur. İ lk durumda, mevcut koşull arı onaylaması en sonunda kendine dair hilgilerinden vazgeçmek zorunda kaldığı için kul lanıl maz hale gelen parçalanmış bilgilerin birikimi ile bu bilgileri kullanma sırrına tek başına sah i p olduğu için her şeyin hakikatine de tek başına sahip olan praksis teorisi çatışır. İ kinci durumda ise toplumun eski ortak dili'nin kendini tehlikeli bir şekilde yok et mesi i le bu dilin ticari gösterideki yapay yeniden oluşumu, yani yaşanmamış olan ı n aldatıcı temsi l i çatışır. 186
Toplum, mit toplumunun birleştiriciliğini kaybettiğinde, etki siz leşmiş topluluktaki bölünme gerçek tarihsel toplu luğun devreye g irmesiyle aşılıncaya kadar, gerçekten ortak bir dilin bütün gön dermeleri de yok olmak zorundadır. Toplumsal hareketsizliğin bu ortak d i l i olan sanat, başlangıçtaki dinsel evreninden ç ıkarak ve birbirinden bağımsız bireysel eserler ü retimi haline gelerek mo dern anlamda bağımsız sanat olduğu andan itibaren, ayrılmış kül türün bütün lüğünün tarihine hükmeden hareketi de tekil bir durum olarak kabul eder. Sanatm bağımsızlığının onay lanması, çözülme sinin başlangıcıdır.
1 00
187
İ letişim dilinin kaybedilmes i ; işte her t ü r l ü sanaıtaki modern ay rışma hareketinin, yani biç i m s e l yok oluşun ofumfıı a n /anıda i fade ettiği şey budur. Bu hareketin, ofıınısıız anlamda i fade ettiği şey ise ortak bir d i l i n yeniden keşfedi lme gerek l i l iğ i d i r; ama bu d i l tarihsel top l u m u n sanatında Jıer zaman i�·in çok geç kafan, ya şanmış olanı gerçek diyaloğa yer vermeden d(�erlerine an latan v e yaşamın yetersizliğini kabu l eden tek yanlı çözümde değ i l - doğ rudan eylem ile bu eylemin d i li n i kendi içinde toplayan praksiste keşfedilmelidir. B urada, ş i irse l-sanatsal e se rl erle temsil edilmiş olan diyalog toplul uğuna ve zamanla oynanan oyu n a gerçek an lamda sahip olmak önem lidir. 188
Ba ğı m s ı z h a l e gelen sanat, dünyasını çarpıcı renklerle i fade e t ti ğ i n de yaşam ın bir a nı yaşanmış olur ve a rtık çarpıcı renkler k u l lanarak onu geri ge t i r me k m ü m k ü n o l maz. Bu an a r l ı k sadece anı larda c a n l andırı l a b i l ir. Sanalın b ü y ü k l ü ğü ancak yaşanı 1 11 gün batım ında ortaya çıkmaya başlar.
189
Sanatı istila eden tarihsel zaman , harok' la başlayarak, önce l i k l e sanat a l a n ı n d a kendi n i ifade etmişti. B arok, merkezin i yitirmiş b i r dünyan ı n sanatıdır: Ortaçağın kainatta v e dünyevi yönelimde be nimsediği son m itsel düzen -Hıristiyanl ığın birliği ve bir İm paratorluk hayaleti- çökmüştür. De,�işinı sanatı, dünyada keş fettiği geçicilik i lkesi ni kendi içinde taşımak zorundadır. Eugenio d'Ors, sanat "sonsuzluğa karşı yaşamı seç mişti" der. Tiyatro, şen lik ve teatral şen l i k baroku n gerçekleşmesindeki başlıca anlardır ve bunlarda her türlü özel sanatsal ifade, sadece, kurulu bir alan dekoruna, birleşme merkezi kendisi olan bir konstrüksiyona yap tığı göndermeler sayesinde anlam l ı hale gelir; ve bu merkez, bü tünün dinamik düzensizliği içinde tehlike altın daki bir denge ola rak yer alan geçiş'tir. Çağdaş estetik tartışmasında barok kavram ı1 () ı
na atfedilen ve kimi zaman da aşırıya kaçan önem, sanatsal bir klasisizmin olanaksızlığının bilincine varılmasın ı yansıtır: Üç y ü z yıldan beri normatif bir klasisizm ya da neo-klasisizın oluşturma çabalan, devletin, mutlak monarşi n i n ya da Romalı kılığına gir miş devrimci burj uvazinin harici d i l i n i konuşan kısa süreli yapay oluşumlardan başka bir şey değildir. Romantizmden kübizme kadar barokun genel akışını izleyen ve parçalanma ve sanatsal alanı tümden yadsıma aşamasına dek kendisini sık sık yenileye rek, n ihai olarak daha fazla bireysel leşen bir yadsıma sanatıdır. B ir seçkinler grubunun iç ilclişimine bağ l ı olan ve yarı bağımsız toplumsal tabanını son aristokratların hata yaşadığı kısmen oyun su koşullarda bulan tarihsel sanat ı n yok olması, kapitalizm i n ken-. dini bütün ontolojik niteliklerden arınmış ilk sınıf iktidarı olarak görmesi olgusuoo da ifade eder; ekonominin basil yönetimine da yanan bu iktidar aynı zamanda i nsanin bütün üstiinli(�ü'nün de kaybedilmesidir. Sanatsal yaratı' n ı n uzun süredir yitirilmiş bi rliği olan barok, bazı açılardan sanatsal geçmişin bütünlüğünün bu günkü tüketimi içinde yeniden keşfedilir. Geçmişin bütün sa nalın ın tarihsel olarak bilinmesi ve geriye dönük olarak da dünya sanatı hal i ne get irilmesi, bu sanatı, neticede daha üst düzeyde bir barok yapıyı, bizzat barok bir sanatın üretiminin ve her türlü can lanmasının kayriaşlığı bir yapıyı oluşturan toptan bir düzensizlik haline getirerek mutlak olmaktan ç ıkarır. Bütün uygarlıkların ve bütün çağların sanatları ilk kez olarak birlikte tanınabilmekte ve kabul edileb i lmektedir. Bu bir sanat tarih i "hatıraları koleksiyo nu"dur ve bu mümkün hale geldiğinde sanat dünyasımn da sonu gelmiş demektir. S anatın bütün eski dönemlerinin eşit bir şekilde kabul görmesi, artı k hiçbir sanatsal i letişim i n mümkün olamadığı bu müzeler çağında gerçekleşmiştir, çünkü i letişim koşul ları n ı n genelde kaybolduğu günümüzde, artık bunl arın hiçbiri kendi i le tişim koşullarının uğradığı kayıptan acı çekmemektedir. 190
Tarihin henüz yaşanmamış olduğu tarihsel bir toplumda sanatı aş maya çalışan olumsuz bir hareket o larak çözü lme çağını yaşayan sanat hem bir değişim sanatı hem olan aksız değişimin katıksız i fa1 02
desidir. Hedefi büyüdüğü ölçüde hakiki gerçekleşmesi de kendi boyunu aşar. Bu sanat ister istemez a va n g a rddı r; ve de,qildir. Avangardlığı kendi yok oluşudur. 191
Dadaizm ve sürreal izm modern sanatı n sonunu belirleyen iki akı mdır. S adece göreceli bir bilinçlilikle de olsa bu akım lar pro leter devrimci hareketin son büyük atı lımı i le çağdaşt ırlar; ve hu hareketin başarısızlığa uğramas ı , onları geçersizliğini ilan ettik leri aynı sanatsal alana hapsetmiş ve deviniınsizl iklerinin temel nedeni olmuştur. Dadaizm ve sürrealizm tarihsel olarak hem hir birlerine bağlı hem de birb irlerinin karşıtıdırlar. Bu karşıtlık -ki taralların her biri bu karşıtlıkta en önemli ve en radikal payın ken dis i ne ait olduğun a i nanıyordu- her biri n in tek y a n l ı olarak ge liştirdiği elcşLirilcrin iç yeters izliği n i ortaya çıkarır. Dadaizm , sa natı gerçekleştirmeden ortadan kaldırmak i s tedi; sürrealizm ise sanatı ortadan kaldırmadan gerçekleştirmek istedi . Daha sonra si tiiasyonistler tarafı ndan geliştirilen e leştire l tav ır, sanalın ortadan kaldırılması ile sanatın gerçekleştirilmesinin, sanatın aşıf111ası'ıı ın birbirinden ayrılmaz yönleri olduğunu göstermiştir. 1 92
Eski donmuş kültürü, o lu msuz belirtilerin i n tel:lfi edilmiş tekrarı da dahil olmak koşu luyla ko r uya n gösteri tüketimi, kendi bü tün l üğündeki zımni varlığına kültür sektöründe açıkça kavuşur: iletilenıeyenin iletilmesi. Dilin aşırı bir şekilde yok edilmesi res men olumlu bir değer olarak yavan bir şekilde onaylanmıştır, çünkü her türlü iletişimin sona erdiğinin büyük bir mutlulukla du yuru lduğu şeylerin baskın durumu ile uzlaşma ilan edilmiştir. Ş i irin v e modern sanatların gerçek yaşam ı olan dilin yok edilmesi gibi önem li bir hakikat açıkça gizlenmiştir, çünkü işlevi tarihi kül tür içinde unutturmak olan gösteri, modernist araçların ı n sahte yeniliklerinde kendi özünü oluşturan stratejiyi u yg u l ar. Böylelikle, yazıyı yazı olarak seyrettiğini kab u l eden bir yeni-edebiyat okulu, kendisini yenilikmiş gibi sunabil ir. Dahası, iletilebilir olan ın bo1 03
zulmasındaki yeterli güzelliğin basitçe i lan edilmes inin yanı sıra gösteri kültürünün en modern eğilimi -ve genel toplumsal ör gütlenmen in baskıcı uygulamasına en fazla bağlı oları eği liın "ekip çalışmaları" aracıl ığıyla ayrışmış unsurlardan oluşan kar maşık bir yen i-sanat ortamını yeniden yaratmaya çalışır; özellikle de şehircilikte görülen sanatsal kalıntıları ya da estetik-teknik ka rışımları bir araya getirme çabaları böyledir. B u , gösterin i n sahte kü ltürü düzleminde, parçalanmış işçiyi " ekiple iyi bütünleşm iş bir kişilik" olarak yeniden ele geçi rmeyi hedefleyen gelişmiş ka pital izmin genci tasarısının bir i fadesidir; son dönem A meri kan sosyologları (Riesman, Whyte, v . s . ) bu eğilimi tanımlamışlardır. Bu her yerde aynı olan, cemaatsiz bir yeniden yapı landırma ta sarısıdır. 1 93
Tümüyle meta haline gelen kültür gösteri toplumunun da en ünlü metası ol mak zorundadır. Bu eğili m i n önde gelen ideologlarından biri olan Clark Kerr, bilginin karmaşık üretim, dağıtım ve tüketim sürecinin Amerika Birleşik Devletleri'nin yıllık ulusal üretiminin şimd iden % 29'unu oluşturduğunu hesaplamıştır; bu yüzyı lın ilk yarısında otoriıobilin, önceki yüzyı l ın ikinci yarısında dem iryol larının oynadığı rolü, bu yüzyılın ikinc i yarısında külı ürün oy nayacağ ı n ı öngörmüştür. 1 94
Güncel olarak gösteri düşüncesi şekl i nde gelişmeye devam eden bütün bilgi dalları haklı olmayan bir toplumu haklı çıkarmak ve yanlış bilincin genel bilimi olmak zorundadır. Bu düşünce, gösteri sistemi içindeki kendi maddi temel i n i araştıramayacağı ve araş tırmak i stemeyeceği olgusu tarafından tamamen belirlenm iştir. 1 95
Görünüşün toplumsal örgütlenmesi düşüncesi, savunduğu yaygın aft-iletişim tarafından anlaşılmaz hale getirilmiştir. Kendi dün1 04
yasındaki her şeyin kökeninde çelişkini n yallığının farkında de ğ i ldir. Karşılığın yer almadığı kendi dil s istemi dahi linde m utlak bir iktidar olan gösteri iktidarının uzmanları, aşağılama deneyim leri ve aşağılam a konusundaki başarılarıyla mutlak anlamda çü rümüşlerdir; çünkü gerçekte seyirci olan aşa,�ılana11 insana dair bilgileri dolayısıyla kendi aşağılamaların ı n doğrul andığını gö rürler. 1 96
Gösteri s iste m inde ki iyileşmen in yeni sorunlar doğdukça gösteri sistem inin uzmanlaşmış düşü nces inde, yen i bir işböl ümü gerçek leşir: Bir yandan, ayrılığı, ayrılığın kendi kavramsal ve somut araçlarıyla araştıran modern sosyoloj i gösterinin gösterisel eleş tirisini ü s t le n irke n ; diğer yandan yapısalcıl ığın kök saldığı çeşitli bilim dal l a rında giisterinin müdafaası d ü ş ü ncesizli ğ i n d ü ş ü ncesi olarak, tarihsel p ra t iği n resmi hajiza kaybı olarak kurumsallaşır. B u nunla b irlikte d iyalekt ik olmayan eleştirinin sahte ü m itsizliği ile s istem in katıksız reklamının sahte iyimserliği, boyun eğmiş d ü ş ü n c e olmaları bakım ından özdeştirler. 197
Mevcut gelişmen in yol açtığı yaşam koşulların ı i l k olarak Ame rika B irleşik Devletleri'nde tartışmaya başlamış olan sosyoloji önemli ölçüde ampirik veri getirmi ş olsa da kendi konusunun ha k i katini asla bilmez, çünkü bu konuya içkin olan eleştiriden yok sundur. Öyle ki, bu sosyolojinin samim i anlamda reformi st eği l i mi sadece pratik önlemlerle hiç alakası olmayan maneviyata ve sağduyuya çağrılara, vs. dayanır. B u tarz eleştiri, kendi dünyası nın merkezindeki olumsuzluğu b i lmed iğinden, adeta i rrasyone l bir parazit üremesi gibi yüzeyi s o n derece rahatsız edici b i r şe k ilde kap l adığ ın ı sandığı bir çeşit olumsuz artı-değeri tanımla m akta ısrar eder. Bu hiddetli iyi n iyet, sam im i olsa bile, sadece sistemi n harici sonuçlarını suçlamakla yeti nir, tah m i n lerin i n ve yöntemi n i n esasen öziire dayalı özelliğini u nutarak ısrarla ken d isinin eleştirel olduğunu d ü ş ü nü r . l 05
198
İ ktisadi bolluk toplumunda israfın teşvik edilmesinin saçmalığını ya da tehl i kelerini dile getirenler israfın ne işe yaradığını bil mezler. Onlar, iktisadi rasyonellik adına, yararlı irrasyonel bek çileri nankörce mahkum ederler, oysa bu bekçiler olmasaydı bu ekonomik rasyonellik iktidarı çökerdi. Örneğin, İmaj adl ı ki tabında Amerikan gösterisinin ticari tüketimini tanımlayan Bo orstin hiçbir zaman gösteri kavramı nı anlayamaz, çünkü özel ya şamın ya da "dürüst meta" kavram ının bu fec i abartının dışında kalabileceğine inanır. Yasaları yapanın metalar olduğunu an lamaz, oysa bu yasalar "dürüst" bir şekilde uygulandığında özel yaşamın farklı gerçekl iğine ve ardıııdan bu özel yaşamın imaj ların toplumsal t ü ketimi ıarafı nd i!._n yen iden ele geçirilmesine yol açmaktadır. 1 99
B oorstin, tıpkı dü nyam ıza yabancı olan fazlalıklar gibi bize de ya bancı gelen bir dünyanın fazlalıkların ı tanımlar. Ama, imajlar ı n yüzeysel hakimiyetini, psikolojik ve manevi değerlendirmelerle, "bizim zırva isteklerimizin" ürünü olarak nitelerken üstü kapalı olarak başvurduğu toplumsal yaşamın "normal tcmeli"nin ne Bo orstin 'in kitabında ne de döneminde hiçbir gerçekliği yoktur. Bo orstin. bir imaj toplumunu derinlemesine anlayamaz. çünkü sö zünü ettiği gerçek insan yaşamı , ona göre, dinsel tevekkülü de kapsayan bir geçmişte kalmıştır. B u toplumun hakikati, bu top lumun yad.wıması'ndan başka bir şey değildir. 200
Ayrı olarak işleyen bir endüstriyel rasyonelliğin toplumsal ya şamın tümünden tecrit edilebileceğine i nanan sosyoloj i , çoğaltma ve nakil tekniklerini endüstriyel hareketin tümünden tecrit etme noktasına kadar gidebil ir. B öylece, B oorstin, anl attığı sonuçların, imaj ları yayan aşırı büyük teknik bir aygıtla, çağımızın in sanlarının sahte duygusallığa gösterdikleri aşırı ilginin neredeyse tesadüfi sayılabilecek mutsuz karşılaşmasından kaynaklandığıııı 1 06
keşfeder. B öy lece gösteri , modern insanın çok fazla seyirci kal masından ileri gelir. Boorsıin, ortaya ç ıkardığı kurmaca "sahte olaylar"daki çoğalmanın, insanların güncel topl um sal yaşam ı n yoğ u n gerçekliği içinde, olayları bizzat yaşayamamaları gibi basil bir olgudan kaynaklandığını anlamaz. Tarih, modern top l u m un üzerine adeta bir hayalet gibi çöktüğü i ç i n , dondıırulnıuş şi m dik i zaman'ın tehl i ke altın daki dengesini korumak amacıyla yaşamın bütün tüketim aşamalarında sahte-tarihler i n şa edilmiştir. 201 Dondu r u l m u ş tarihsel zamanın kısa bir dönemindeki m utlak du rağanlığın doğru lanması yapısalcı bir s i s ıem lcşıirmcye yönelik mevcut eğilimi n bil i n ç s i z ve bilinç l i olarak ilan edilmiş yad sınamaz temelidir. Tarih k a rş ı l ı yapısalcılık d ü ş ü n c es i n in yer al dığı bakış açısı, baş l ang ıc ı ve sonu o l m ayan b i r sistem i n ebedi mevcudiyetine dair b a k ı ş açısıdır. Daha önceden var olan bi linçdışı bir yapının b ü t ü n toplumsal praksis üzerindeki d i ktatörlü ğün rüyası, dilbilimi ve antropolojinin (ve hatta kapitalizmin iş l ey i ş i üzerine yapılan tahlilin) inceledi ğ i -hu ha,�/anıda zaten yan lış anlaşılmış olan- yapı modellerinden yanlışlıkla a l ı n m ış ola bilir, ç ü n kü kolayl ıkla beyinleri d o ld u r u l an orta derecedeki kadroların akadem ik düşüncesi, yani var olan s isleme duyulan hayranlık sayesinde kend isini tamamen sağlama alan düşünce, her türlü gerçekliği yavan bir şekilde sistemin varoluşuna i ndirger.
202
Her türlü topl umsal tarih biliminde olduğu gibi, "yapısalcı" ka tegorileri anlamak için de her zaman kategorilerin var olma bi çim lerin i ve v ar olma koşullarını d i le getirdiklerini akıldan çı karmamak gerekir. Nasıl ki bir insanın değeri o insanın kendi s i hakkında sahi p olduğu görüşe göre biçilemezse, belirli b i r top l u mu da kendi nden söz ettiği d i l i tartışılmaz gerçek olarak kab u l ederek değerlendiremez v e hayranl ı k duyamayız. " B u t ü r deği şim dönemlerini dönemin kendine dair b i linciyle değerlendireme yiz; ta m aksine, b i l i nç maddi yaşamdaki çelişkilere başvurarak 107
açıkla n m a l ı d ı r . . . " Y a p ı , mev c u t iktidarın evladıdır. Yap ı s a l c ı l ık, gösteri " i letiş i m i " n i n mev c u t koş ul ları n ı n bir mutlak o l d u ğ u n u düşünen, devlet güvencesi altındaki diişiincedir. mesaj l ar ı n kod l ar ı n ı araşt ı rma yönte m i ,
Yapısalcılığın,
ilet i ş i m i n çeş i t l i hiyerar
şik işaretler b i ç i m i nde var olduğu bir top l u m u n ürü n ü nden ve ta nın mas ından başka bir
şey
deği l d i r . S onuç
gösteri top
olarak,
l u m u n u n tarih ötesi geçerl i l i ğ i n i kan ı t l am ay a yarayan
yapısalcılık
deği ldir, tam ters i n e , yapısalcılı ğ ı n soğuk düşünü kanıtlamaya y a rayan
yoğun
gerçeklik ol arak kend i n i dayatan gösteri top lu m u d u r.
203 Eleşt ire l göstcri ,J_(avra m ı , hiç şüphesiz k i , her şeyi açıkl a m ak
ve
soyut o l a rak
sa
vunmaya h i tabet
itham
etmek
ve böy l e l i kl e gösteri s istem i n i
h i zmet etmek için sıradan ve boş bir sosyolojik-p o l i t i k
form ü l ü
o l arak
s ıradan laşt ı r ı labilir.
Çünkü
hiçbir
dü
şünce n i n mevcut gösteri n i n ö tesine gidemeyece ğ i , olsa o l sa gös teri h akkındaki mevcut d ü ş ü ncelerin ötesi ne gidebileceği açıktır. Gösteri top l u m u n u fi i len ortadan kald ırm ak i ç i n , pratik bir g ü c ü devreye sokacak i ns a n l ar gerekir. Eleştirel gösteri
teoris i ancak
topl umdaki yadsıyıcı akımlarla birleşerek doğru olabilir ve b u yad s ı m a , yan i devrimc i s ı n ı f m ücadele s i n i n yeniden baş l a m a s ı , kendi gerçek koş u l ları n ın , (pratikteki mevcut baskı koş u l l a r ı n ı n ) teori si o l a n gösteri eleştirisini gel iştirerek ve bu yads ı m a n ın ne olabileceği t ı r.
Bu
ile
i l g i l i g izi açığa ç ıkararak kend i b i l i nc ine varac ak
teori işçi sın ı fından m uc izeler beklemez.
taleple r i n i n yen i
formü lasyonunu
O, proletaryanın uzun so
ve yerine getiri lmes i n i
luklu bir i ş o larak göz önü nde b u l u ndurur. Teorik ve pratik mü cadel e
arası nda
yapay bir ayrım yapmak i ç i n -çünkü
burada ta olmaksızın böyle b i r teorinin oluşumunu ve i leti ş i m i n i tasarlamak b i le m ü m k ü n de ğ i ldir -eleştirel teor i n i n kara n l ı k ve zorlu yolunun toplum çapında devreye giren pratik hareketin de nasibi olması gerekeceği ke
n ı m la n a n teme l ü zerinde, ciddi bir pratik
sindir.
1 08
204 Eleştire l teori kendi d i l i nde
iletilmek zoru n dadır. B u , içerikte o l
d u ğ u kadar b i ç i md e de diyalektik olmak zorunda olan ç e l i şki n i n d i l idir. B u , bütün lüğün eleştirisi ve tarihsel e leştiridir. B u eleşt irel teori, "yaz ı n ın s ı fı r noktası " değ i l , altüst o l m asıdır. Bir ü s ! G p yad s ıması değil yadsımanın üs!Gbudur.
205 Diyalektik teor i n i n s u n u l u ş üsl ubu h i le hakim d i l kura l larına ve bun l arla i l g i l i zevklere göre bir skandal ve bir iğrcnçliktir, ç ü n kü var o l a n kavram ları pozi t i f ol arak k u l lan ı rken bu kavra m l arın ye n iden keşfed i l m i ş
akıcıfı,� ı'nı, onl arın zoru n l u yok edili ş i n i de q
zam an l ı o l arak fark eder.
206 Kendi elqtirisini de içeren bu ü s l u p b u g ü n k ü eleştirinin
tüm geç
mişi üzerindeki tahakküm ü nü bel irtmek zorundad ı r . Diyalektik te ori n i n s u n u l u ş b i ç i m i , içi ndeki olumsuz r u h u yansıt ır. "Hakika t , iç inde o n u yapan aletin izine artık rast l a n m ayan bir ürün g ibi de ğildir." (Hege l ) . İçi nde hareketin izinin ele yer a l m ası gereken h a reketin teorik b i l i n c i , kavramlar arasınd a k u r u l m u ş i l iş kilerin
al tüst olması v e önceki eleştiri n i n bütün kaza n ım l ar ı n ı n çalınıp deL�iştirilmesi i le kend i n i gösterir. Tam la y a n ı n altüst o l ması, ta
rihsel devrim lerin düşünce tarzındaki i fadesidir ve Hege l ' i n iğ neleyici üslubu o larak kabul edi l miştir. G e n ç Marx , Feuerbac h ' ı n da sisteml i olarak k u l l a n m ı ş o l d u ğ u özneyle y ü k l e m i n y e r i n i de ğiştirme tek n i ğ i n i överek, sefaletin felsefesinden felsefe n i n se faleti n i çekip alan b u
asi üslubu en t u tarlı şekilde k u l lan mayı ba
şarmıştır. Çalıp değişti rme, saygı n hakikatler halinde dondur u l muş, bir başka deyişle yalana dönüştürü l m ü ş olan geçmi ş i n e leş tirel sonuç ları n ı n çökert ilmesine yol açar. K ierkegaard, bunu ka sıtlı olarak k u llan mış, bir de geçers i z l i ğ i n i ilan etmişt i : " B ü t ü n çalıp ç ı rp m a lara rağmen , tıpkı b i r dolap beygiri g i b i , e n i nde so n u n da, sana ait olm ayan ve canlandı rdığı hatıralarla rahats ı z l ı k 1 09
veren küçük bir kelimeye kapılıp gidersin." (Felsefe Kırıntıları). Çalıp değiştirmenin bu kul lanımını belirleyen şey , resmi hakikat şeklinde tahrif edilmiş olana yönelik mesafe zorunluluğudur ve Kierkegaard ayn ı kitapta bunu şu şeki lde itiraf eder: "Söyledik lerime ödünç sözler katmamı hedefleyen , sitem dolu çeşitli ima larınıza i l işkin son bir saptama daha. Bunu burada i nkar et miyorum ve isteyerek yaptığımı ve bu broşürün devamında, tabii ki eğer yazarsam, meseleyi gerçek ismiyle nitelendirmek ve so runu tarihsel bir kisveye b üründürme niyetin de olduğumu artık saklamayacağım." 207 ....
Düşünceler gelişirler. Kelimelerin anlamı gel işmeye katılır. Aşırmacılık zorun ludur. İ lerleme bunu gerektirir. Bir yazarın c ü m lesine sıkı sıkıya sarılınır, onun ifadelerinden yararlanılır, yan l ış bir düşünce silinir ve yerine doğrusu konulur. 208
Çalıp değiştirme, alıntının, sırf bir alıntı haline geldiği içi n sürekli tahrif edilen teorik otoritenin karşıtıdır; bağlamından , devinimin den ve de topyekü n referans olarak döneminden ve bu referans içindeki -ister b i lerek isterse yanlışlıkla olsun- kusursuz tercihten koparılmış bir bölümdür. Çalıp değiştirme, anti-ideoloj in i n akıcı dilidir. O, h içbir şeyi kesin olarak ve kendi içinde güvenceye al maya kalkışamayacağ ı n ı bilen iletişimde ortaya ç ıkar. Çalıp de ğiştirme, en yüksek aşamada, hiçbir eski ve eleştiri-üstü referansın onaylayamayacağı dildir. Buna karşılık, hem kendi içindeki hem de uygulanabilir olgu larla olan tutarl ı lığı, ortaya çıkardığı h a kikatin eski çekirdeği n i onaylayabil ir. Çalıp değiştirme, nedeni n i , şimdiki eleştiri gibi, kendi hakikatinin d ış ında kalan bir şey üze rine oturtmamıştır.
1 10
2 09
İ fade edilmiş teori alanı n ın bütün sars ıl maz özerkliğini yalanla yarak, mevcut düzeni rahatsız eden ve bozan eylem i hu şiddet aracılığıyla buraya sokan, teorik formü l asyonda kendin i açıkça çalınıp değiştirilmiş olarak sunan şey bize, teorik olanın bu va roluşunun kendi içinde bir hiç olduğunu ve ancak tarihsel eylem aracılığıyla ve kendisinin hakiki benzeri olan tarihsel düzeltme i l e tanınabileceğ i n i hatırlatır. 210
Kültürün gerçek anlamda yadsınması, onun anlamını koruyaca� olan tek şeydir. Bu yadsıma artık kültürel olamaz. O, tamamen farkl ı bir anlaml.a da olsa kültür düzeyinde kalan şeydir. 211
Çelişki d i linde, kültür eleşt irisi kendi s i n i birleşmiş eleştiri olarak tanıtır: Kültürü n tamamına -şiiri kadar bilgisine de- hükmeden ve toplumsal kültür eleştirisinden kendisini hiç bir şekilde ayrı tutmayan şeydir. Birleşmiş toplumsal p ratik le tek başına bu luşmaya g iden şey, bu birleşmiş teorik eleştiri dir '
'
.
1 1 1
IX. MADDİLEŞMİŞ İDEOLOJİ
Özbil i nç; başka bir özb i l inç için varolduğunda ve v aro l d uğundan dolayı kendinde ve kendi için varo l ur; yani ancak
tanınan varlık ol arak vardır.
Hegel, Ti11iıı Fe11onıe110/ojisi
212
İdeoloji, tarihin çelişkilerle yüklü gidişatında, sınıflı bir toplu m düşüncesinin tenıeli'dir. İ deolojik olgular asla basit kuruntul ar ol mamışlardır, bunlar daha ziyade gerçekliklerin deforme olmuş bi lincidir ve böylelikle, karşılığında, gerçekten deforme edici bir eylemi harekete geçiren gerçek etkenlerdir; özerkleşmiş iktisadi üretimin somut başarısının yol açtığı ideoloj i n i n gösteri biçiminde maddileşmesi, toplumsal gerçeklik i le tüm gerçeği kendi modeline göre yeniden yontabilmiş olan bir ideoloj iyi pratikte birbirine ka rıştırdığında bu durum daha da geçerli l ik kazanır. 1 12
213 Evrensel olanın soyut i ra de s i v e yanılsaması o l a n ideo l oj i , e v
rense l so y utl a m a v e ya n ı l sam a n ı n modern toplu mdaki e t k i l i dik ta tö r l ü ğ ü yoluyla m c ş ru iy et k az an d ı ğ ı n d a art ı k k ı s m i olanın i ra deci m ücadelesi olmaktan ç ı k a r zaferi o l ur . B u n oktada, i d e ol oj i k idd i a bir tür kes i n pozitivist k us u rs u z l u k kaza n ı r : A rl ı k o tarihsel ,
bir seç i m değ i l , bir gerçekl iktir. Bu tür bir idd iada, ideo l oj i leri n özel isimleri' ne yer yok t u r.
S iste m i n
h izmet i ndeki tamamen ide
oloj i k ç a l ı ş m an ı n rol ü bile, her türlü ideoloj ik fen o m e n i n öte si ndeym i ş g i b i görünmek i ste y e n bir "epist e m o l oj i k t e m c l " i n ta n ın ma s ı ndan başka bir şey olarak k a b u l edi l mez. Madcl i lcşt i ri l nı i ş
ideoloj i n i n k e n d i s i e k i fade edilebil i r b i r t a r i h sel p rograma s a h i p
o l m a d ı ğ ı g i b i b i r i s m e de sah ip d e ğ i l d i r . B u , bir b a ş ka d e y i ş l e ol!�jiler tar i h i n i n sona e rm es id i r
ide
.
214 B ü tü n i ç m a n t ı ğ ı , Mannheinı ' ın
ka s t ettiğ i a n l a m ı y l a
"bütüncü l
idcoloj i"ye varan ideoloj i , -ken d i s i n i donduru l m u ş bir hı"itii11/i(�ı"i11 sahte-bilgisi olarak d a y a t a n b ö l ü m ü n despo t i z m i , y a n i totaliter bakış açısı ş i m d i tarih-dış ı l ı ğı n dev i n i m s iz gösterisi nde tamLtın l a nınaktad ır. O n u n tamamlanmas ı , aynı
zamanda topl u m u n ta
m am ı i ç i ndeki b i r l i k te,
ç ö z ü l m es id i r . B u topl u m u n pratikteki çözülmesi i le tarih se l yaşama giden yolu k ap at a n son saçmalık olan ide
oloj i de ortadan kalkmak zorundadır.
215 Gösteri
öncelikle ideolojidir, çünkü kendi bütünlüğü içinde, bütün sistemlerin özünü sergiler ve gösterir: yoksul laşma, kö leleşme ve gerçek yaşamın yadsınması. Gösteri m ad di olarak "in sanlar arasındaki ay r ı l ık ve uzaklaşmanın" ifadesidir. Gös ter id e yoğunlaşmış o l a n "sahtekarlığın ye n i gii c ü n ü n temeli bu ü re timde yatmaktadır ve b u üreti m sayesinde, "nesneler y ı ğ ı n ıyla bir l ikte . . . insanı köleleşt i re n y ab a n c ı varl ıkların ye n i alanı da ge l i şir." Bu, i h t i y a c ı y aşam ı n k ar şı sın a ç ıkaran b i r yay ı l m a n ı n en ideoloj i k
"
1 13
ileri aşamasıdır. " Demek k i , paraya duyulan ihtiyaç ekonomi po liLiğin ürettiği gerçek ve tek ihLiyaçtır." (Ekonomi ve Felsefe Üze rine Elyazmaları). Gösteri, I legel'in Jcna'nın Realphilo soplıie'si nde paranın ilkesi olarak izah elliği i lkeyi toplumsal ya şamın tamam ına yayar; bu "ölü olanın, kendi içinde hareket ede n i n ya ş amıdı r ."
216
Üzerine
Tezler' de özetlenmiş olan, felsefe n i n , ide ve materyalizm arasındaki karşıtlığı aşan pra k s i s te ger çek l e ş m es i tasarısınrn ters i n e gösteri, kendi e v re ni n i n sahte somutluğu dahi l inde ma t e ry a l i z m i n ve idealizmin ideoloj ik özel l i k le ri n i h e m -korur hem de d a y a t ı r . Dünyayı bir etki n l i k olarak değil, b i r temsil olarak gören ve sonuçla m adde yi ideal leştiren eski materyal i zm i n se yi rli k yanı , somut şeylerin otomatik olarak t op l u m sa l yaşam ı n deml ileri haline g el d i ğ i gösteride gerçekleşir. B u n a karş ı l ı k , ideal izm in düşlenen etkinli,�i de gösterge ve işa retlerin t ekni k arac ı l ı ğ ı yl a gösteride ge rçek l q i r ; b u gös t e rge ve işaretler sonuçta soyut bir ideali ınaddlleştirirler.
Feııerhaclı a l i zm
217 Gabel ' i n Yanlış
Bilinç adlı kitabında ideoloj i ve ş i zofre n i ar as ı n d a kurduğu paralellik, ideolojinin m addileşmesinin iktisadi sürecine yerleştirilmelidir. To plum ideoloj in i n eskiden beri o ldu ğ u şey ha l ine gelmiştir. Praksisin bütünlüğünün bozulması ve buna eşlik eden anti-diyalektik yanlış bilinç; işte gösterinin boyunduruğu al tındaki g ündelik yaşamın her anında dayatılan şey. Bu, "in sanların karşılaşma yeteneğindeki başarısızlığın" s iste m l i olarak örgütlenmesi ve bu yeteneğ i n yerin i sanrılı bir toplumsal o lgu nun alması olarak anlaşılmal ıdır: karş ılaşmanın yanlış bilinci, "kar ş ı laşma yanılsam ası." Hiç kimsen i n artık diğerleri tarafından ta nmamadığı bir toplumda, her birey kendi gerçekliğini tanıyamaz hale gelir. İ deoloji kendi ortamı n ı b u l muştur, ayrılık kendi dün yasını kurmuştur. ,
'
ı 14
218
Gabel, "klinik şizofreni göstergelerinde, bütünlük diyalektiğinde k i düşüş (en aşırı biçimi olan ayrışmayla birlikte) ile oluşum d i yalektiğindeki düşüş (en aşırı biçimi olan donuklukla birlikte) bir hay l i iç içe geçm i ş görünür," der. Ardında kendi yaşamının sür gün edildiği gösteri ekranıyla sınırlı yalınkat bir evrenin tutsağı olan seyirci bilinci, artık metaları ve metaların ı n politikası ile tek yanlı olarak kuşatan kurgusal nıulıa taplar dan başka bir şey ta n ımaz. Gösteri, kend i bütünlüğü içinde, seyircinin "aynadaki imaj ı"dır. Burada sahnelenen şey genelleşmiş bir otizmden sahte çıkış kapısıdır. '
219
Benlik ve d ü n ya a ra s ı n d a k i sın ırları d ünyanın varlık-yokluğunu kuşatan ben liğin ezi lmesiyle ortadan kaldıran gösteri, görünüşün örgütlenmesiyle sağlanan s ahtekarl ı ğ ın gerçek nıevcudiyeti'yle bütün yaşanmış hakikati bastırarak doğru ile y a n l ı ş arası ndaki sı nırları da ortadan kaldırır. Tuhaf gündelik kaderine edilgen bir şe kilde boyun eğen bir kimse, büyülü tekniklere başvurarak bu ka d::re aldatıcı bir şekilde tepki gösteren bir del iliğe doğru itil ir. Metaların tan ın m ası ve tüketilmesi , karşılıksız bir iletişime gös terilen bu sahte karşılığın can damarıdı r. Tü keticinin hissettiği taklit ihtiyacı, kesinlikle, onun temel m ahrum iyetinin bütün gö rünüşleri tarafından şartlandırılmış çocuksu bir ihtiyaçtır. Gabel'in tamamen farklı bir pataloj ik düzey için kullandığı tabirle söy lemek gerekirse, "temsile duyulan anormal i h tiyaç, burada, va roluşun sınırında kalmış olmanın verdiği azap verici bir duyguyu telafi etmektedir."
220 Yanlış bilinç mantığı kendini doğru bir şekilde tanıyamıyorsa, gösteri ile i l g i l i eleştirel hakikatin araştırılması doğru bir eleştiri olmak zorundadır. Pratik mücadelesini uzlaşmaz gösteri düş manları arası n da vermek ve onların olmadıkları yerde kendisinin ı ıs
o lmadığını kabu l etmek zorundadır. D oğ r ud a n etki li o l maya soyut istek, reformisl uzlaşmal::ı.ra g irişmeye ya tla sahte devrimc i kalıntıların ortak ey l e m i n e katılmaya kalkıştığında hftkim düşünce yasalarını , gii11cell(�i11 m üstesna bakış açısını kab u l eder. B öy l e l i k l e , taşk ınlık, a l t e d i l meye çalışıl ırken yenide n ortay a ç ı kar. Ters i n e , gösteriyi aşan e l q t i r i beklemeyi hilmek zoru ndadır.
de
duyulan
221 Te r s y ii z ed i l m i ş h a k i k a t i n m addi t e m e l l e ri nden
ç ağ ımı z ı n k u rt u l u ş u n u o l u şt u r a n şey b u d u r . yerl q t i rnı eye dair bu Lari hsel
"
kurtu lmak; i şte
Dü n y a y a h a k i kat i
misyon"u ne tecrit
edi l m i ş b irey ne
de man i p ü l asyonl ara boy u n eğm iş darm adağ ı n ı k k a l aba l ı k ye ri n e
gerçekleşm i ş de yani pratik teor i n i n k e n d i ken d i n i denetled i ğ i v e k e n d i e y l e m i n i g ö reb i l d i ğ i Konsey' e b ü t ü n i k t idarı devretmek s u re t i y l e bütün sı ıı ı fl a rı n çözü l m e s i n i gerçek l e ş t i rmeye m u kt e d i r s ı nı f yeri ne get ireb i l ir. B u k u rt u l u ş , b i reyl e ri n "doğrudan doğruya e v rensel t a r i h e bağ l ı oldu k l a rı " v e d i y a l o ğ u n , keneli k oş u l l a rı n ın zaferini sağlamak i ç i n s i lah l andığı yerden b aş ka y erde mümkün deği ldir.
get i rebi l ir;
mokras i n i n
1 16
bu
.qı i syon u ancak b u g ü n ve daim a,
yabancı l aşt ı rm a y a n
b i ç i m i ne,
Gösteri Toplunuı __
q!!ri.n��-}9ru_�J_La_�· 1 988
Gerard Lcbov i c i ' n i n anısına; 5 Mart 1 9 84'te, Paris ' tc öldürü l d ü , c i nayetin fa i l leri h a lil. meçh u l .
İ ç i nde b u l u n d u ğ ı ı n u ı_ d u rum ve koş u l l a r ne kadar teh l ikel i o l ursa o l s u n , u m ıı ı � u z l u ğa k a p ı l m a y ı n ; a s ı l her şeyden korku lacak d u nı ın l a n l a kork u l ac a k h i çbir şey yoktur; ıclı l i k e l erl e k u şa l ı l d ı ğ ı ıı ı zda bu ı e h l i k c k r i n lıiçbiri n clen kork may ı n ; çare s i z k a l c l ı ğ ı ıı ud a e l i n i ze ne geçerse ona g ü v en i n ; gari l a v l an d ı ğ ın ızda g i d i p d iişın a n ı g a fi l a v l a y ı n . S u n Tsc. Sarnş Saııalf
1
B u Yorumlar' ı hemen ilgiyle karşılayacak elli ya da altmış kişi kesinlikle vardır; yaşadığımız günler ve ele aldığımız sorunların ağırlığı düşünüldüğünde bu sayının fazl a olduğu bile söylenebilir. Fakat bunun nedeni tabii ki bazı çevrelerde otorite olarak kabul ediliyor olmamdır. B u kitapla ilgilenecek seçkinlerin yarısının ya da yarıya yakın bir bölümünün kendileri n i gösterinin tahakküm sistemi n i sürdürmeye adamış kişilerden, d iğer bir yarısının da bunun tam tersi davranmakta ısrar eden insanlardan oluşacağını da aynı şeki l de akıldan çıkarmamak gerekir. Hem dikkatli hem de çeşitli alanlarda söz sahibi okurları da hesaba kattığımda tam bir özgürlük içinde konuşamayacağım açıktır. Ö zellikle de rastgele bi rilerin i çok fazla bilgilendirmemeye özen göstermeliyim. 1 23
Yaşadığı m ı z zama n ın kötül üğü b e n i b i r kez daha yen i b i r tarzda yazmaya zorl ayacak. B az ı unsurlar b i lerek es geçilecek; ve p la n
bir hayli bel irsiz kalmak zorun d a o l acak. Okurlar çağa damgas ı n ı v ur m u ş ol an bazı t u zaklarla karşı l aş ab i l i rler. Oraya buraya b i rçok
deği�ik sayfa eklemek koş u l u y l a anlam ı n tam am ı ortaya çıkab i l ir: Tıpkı a ı ı t l a ş ma l a rı n aç ıkça öne sürdüğü şey l ere ge ne l l ikle g i z l i
maddelerin eklenmesi ve tıpkı bir k i m y e v i m ad d e n i n sak l ı özel l i kleri n i bir b aşka k i mye v i madde ile b i rleşt i ğ i nde a çığ a ç ı karma
s ı g i b i . B u n u n l a b i rl i kte
bu kısa es e rd e n e yazık ki kol a y l ı k l a a n
laşı l abi lecek çok faz l a ş e y olacak.
2 1 967 'de Giisreri 'J�plw1111 a d l ı kitapta m odern gösterin i n özünde ne o l d u ğ u n u gös t e r d i m : S oru msuz bir egemen l i k s ı a ı iisii ne u l aş m ı ş o t okr a ı i k pazar ekonom i s i n i n h ü k ü mran l ı ğ ı ve b u h ü k ü m ra n
lığa eş lik e d eı ı ye n i lı li k nıetrne tek n i k l e r i n i n tam a m ı . Çeş i t l i ü l
kelerde d a h a s o n ra k i y ı l l arda ela devam eden 1 96 8 olayları , ken
d i l i ğ i n den d oğd u ğ u t o p l u m u n m e vcut örgüt lcnım:si ı ı i lı içhir yerd e
alt
edemem i ş ken g ös t e ri her yerde g ü ç lenmeye devam etm i ş t ir,
yani hem her ta ra ft a
en
a ş ı r ı u ç l ara kadar y a y ı l m ayı hem de m er
kezd e k i yoğ u n l u ğ u n u art ı rmayı sürd i i rm ü şt ü r. Hatl a saldırıya uğ ra y a n
iktidarların
her z a ma n
y ap t ı ğ ı
gibi
yeni
sav ı ın m a
tek
n i kleri n i b i l e öğreıı m i � ı i r. Göst eri ı o p l u ımın u ıı e l e ş t i r i s i ne ba ş l a
dığımda -o g ü n k ü koşul l arda- öze l l ikle, hu eleş t i ride ortaya ç ı
karı l abi lecek dev r i m c i içerik fark e d i l m i ş ve
b u da doğal o l arak
bu eleştiri n i n en can s ı k ı c ı yönü o l arak h i ssed i l m i ş t i . Gösteriye geli nce, zaman zaman onu kafadan uydurmakla ve her zaman i çi n de b u gösteri n i n d eri nliği n i , birl i ğ i n i v e gerçek işley i ş i n i değer lend irmede aşırıya kaçmış o lm ak l a suçlandım . Kabul e t m e l i y i m ki sonra l arı ayn ı konu üzerinde yeni k i t aplar yay ımlayanlar
bu
ko
nuda daha az şey söylemenin m ü m k ü n o ld u ğ u n u m ü kemmel b i r şekilde kanıtlam ı ş l ardır. B ü tün yapma l a rı gereken bütünlük ve b u bütün l ü ğün dev i n i m i n i n yeri ne, o l a y ı n yüzeyindeki tek bir statik ayrı n t ı y ı koymaktı; ve her yazar özgü n lü ğ ü n ü fark l ı ve daha az ra hatsız edici bir ayrıntıyı seçerek i spat lam ıştır. Hiçhiri perv a s ı z ta rihsel yarg ı l am a l arda b u l unarak k i ş i se l yoru m u ndaki b i l i m s el a l çakgön ü l l ü l ü ğ ü lekelemek i s t eme m i ş t i 1 24
.
B u n u n l a beraber, göst e ri toplumu gelişmeye d e v a m
eııi. Hızla ge ark ası n d a ancak k ı rk y ı l , ama dolu dolu ku l l a n ı l m ış kırk yıl v ard ı . Ve gösteri toplumu hiç k i m s en i n araşt ırma zahmetini göze al madı ğı kendi h a rek e t i y l e o d ö n e m d e n i t i baren şaşırtıcı başarı lar göst erm i ş ve asıl doğasının tam olarak b en i m t a r i f et t i ğ i m şey o l d u ğ u n u ortaya çıkarm ıştır. Bu aşikar d u r umu n sadece akad e m i k b i r d e ğ er i yoktur; çünkü hiç ş ü p h e s i z gösteri n i n birliğini ve söy l e m i n i aktif b i r g ü ç o larak a n lamak, hu g üc ü n o za mandan beri hangi y ö n lerde h areket ede b i l d i ğ i n i i n ce lem e k i ç i n k aç ı n ılm az d ı r. Toplu mda k i ç e l i şk i n i n b i r s o n raki aşaması ke s i n l i k le b u k o ş u l l a rda ortaya ç ı kac a ğ ı i ç i n şu sorul ar son derece ö n e m l id ir : Made m k i bug ü n gösteri esk i s i n d en çok daha g ü ç l i i d ü r , l i şt i , çünkü l 967'de
o zaman h u faı l a gücü ne yapaca k t ı r? Daha ö n c e m e v c u t o l
mad ı ğ ı
ha ngi
a l a n l a ra g ir m i ş ti r? K ı sacası b ug ü n k ü lıareker alan
ları nelerd ir? Bugünlerde, i nsan l arı çok fark l ı h i r yaşam sürmeye z or l a y a n bir
tür hızlı istilanın sözkonusu
oldu ğ u na d a i r
duygu oldukça yayg ı n l ı k kazanmıştır; ama l i m de
,
ya
bu
g ari p
bir
da h a ziyade i k
da b i r başka doğal den gcde görülen açıklan amayan b i r
de ğiş i k l i k g i bi
bildiği tek ş e y i n s öy l eyecek h içbir şe yi n i n o l mad ı ğ ı bir d e ği şi k l i k g i b i yaşanm ıştır. Dahas ı , birçok i nsan bun u u ygarlaşt ırıcı b i r ist ila o l a rak sanki kaç ı n ı l maz bir şey gibi kabu l eder ve h atta o n u n l a i ş b i r l iğ i yapma arzu s u ndad ır. Bu i n sanlar, bu fet h i n tam ol arak n e işe y a ra d ı ğ ı n ı ve nas ı l i ler l ed i ği n i b i l memeyi terc i h ederler. ,
ceh alet i n
,
Gösterin in son yirmi y ıldaki h ı zlı yay ı l ı ş ın ın yol açlığı ve heni.iz pek b i l i n meyen b az ı pratik sonuçları hatırlatacağım. Bu sorunun hiçbir yönü hakk111da polemiğe girmeye n iyetim yok; bu tür po lemikler bugün fazlasıyla basi t ve gereksizdir. Hiç kimseyi ikna etmeye de ç alışmayacağım. B u yorumlar ahlfık dersi verme kay gısı taşımıyorlar. Neyin istenebi lir ya da en azından tercih edi lebilir ol d u ğ u n u önermiyorlar. Sadece iste n ilenin ya da tercih edi leni n ne olduğu belirtilmektedir.
1 25
3
Bugün artık hiç kimse göslerinin varlığından ya da g ücünden makul bir şekil de şüphe duyamayacağına göre, bu kadar acımasız bir şekilde tecrübeyle sahil olan bir sorun h akkında ilave bir şey ler söylemen i n akıllıca olup olmadığından şüphe edilebilir. 1 9 Eylül 1 987 tarihli Le Moııde, "var olan şey hakkında konuşmaya p,erek yoktur" form ü lü nü , yani en a zın d a n bu konuda h içbir ül keyi geri bırakmamış olan bu gösteri döneminin temel ya sasın ı büyük h i r mutlulukla tanıimıştır: Çağda� top l u m bir gösteri topl u m u d ur v e b u herkesin kabul ettiği bir d u ru m d u r. Ken d i l e r i n i be l l i e tmeyenleri b i r s ü re sonra fark etmek ge rekece k t i r . Ç � ın ger i s i nde kalmı� ü l k e l ere dok u nmadan, sarıay i lq m i � u l usl ara damgas ı n ı v u rma nok tas ına gelen b i r olayı tanı m l ayan eserler artık d ik k a te alınm amaktad ır. B u o l a y ı , genel l i kle ondan ya k ııımak amacıy la t a h l i l eden k i t;ı::ı l arııı da tanınmak i ç i n kendilerini gösteriye adamal arı son derece t u ha ftır.
Gösterinin bu gösterisel eleştirisi sadece gecikmiş bir elqtiri de ğildir, daha da beteri gösteri kurall arı içinde d ikkat çekmeye ça l ışt ı ğ ınd an nafil.e genellem e lere ya da sahte üzüntü lere sıkı sıkıya sarılacağı doğrudur: tıpkı bir gazetede s oytarıl ık yapan yukarıdaki gibi uyanık bir bilgiçliğin saçma gelmesi gibi .
Gösteri, yani dünyanın sahiplerinin yaptıkları şeyler hakkında yü rütülen boş t a rt ı şmalar da böylece bizzat gösteri tarafrndan dü zenlenmiş olur: Gösterinin sahip olduğu büyük olanakların yaygın kullanımı h akkında hiçbir şey söylememek için ısrarla bu ola naklar üzerinde durulur. Genellikle gösteri kelimesinden ziyade ın edyatik kelimesi tercih edilir. Ve bununla da basit b ir araç kas tedi l mek istenir: yeni kitle ilet i ş i m i (daha önceden alınmış ka rarlara edilgen bir hayranlığın y aratıldığı, sonunda tek y an l ı bir safl ığa erişen ilet i şim ) zenginliğini, kitle iletişim araçları sa yesinde tarafsız bir "profesyonellik"le yönetecek olan bir tür kamu h izmet i . İ letilen, emi rler d ir ; ve bu e m irleri verenler, ay111 zamanda bu emirler h akkında ne düşündüklerini de mükemmel bir uyum içi nde bizlere söylerler. '
1 26
Temcide böylesine birleştirici olan, kaçınılmaz olarak bu de n l i merkeziyetçi ve anlayış olarak tamamen despotik olan gösteri ik tidarı, kendi egemenliği altında bir gösteri politikasının, bir gös teri adaletinin, bir gösteri tıbbının ya da aynı derecede şaşırtıcı o lan tüm "medya aşırıl ıkları"nı1;1 kurulmuş olduğunu görmekten sık sık nefret eder. B öylece gösteri, medyatik aşırıl ıklardan ibaret kabul edilir ve i letişim kurmaya yaradığı sürece tartışmasız bir şe kilde iyi olarak kabul edilen medyanın doğasının zaman zaman aşırı uçlara göt ürüldüğü söylenir. Toplumun efendileri genell ikle m e dyad a ki memurların ın kendilerine kötü h izmet verdiğini söy lerler; sık sık da seyirci tabakasını, kendisini ölçüsüz ve halla hay vani bir şekilde medyatik zevklere teslim etmekle suçlarlar. Böy lel ikle, medya i ç ind e potansiyel olarak b u l u n a n sonsuz s ayı dak i sözde ayrı m ın ard ında, aslı nda büyük bir ısrarla istenen gösterisel ;ı•naç birliğir.in son ucu olan ş e y gizlenir. Tıpkı meta mantığının t ü m tücc a r l ar ı n çeşitl i rekabet tutk u l arına hükmetmesi ya da savaş mantığının s i lahlarda sık sık görülen değ işiklere hükmetmesi gibi gösterinin se rt mantığı da medyatik çılgınlıkların zengin çe şitliliğini lıcr yerde yönetir. Son yirmi y ı l l ı k gelişmede görÜ'lcn en öneml i değişiklik gös teri n i n sürekliliğinde yatar. B u nun, zaten oldukça i leri bir gelişme aşamasına e r i ş m iş o l an medya araçları n ın mükemmelleştiri l mesi i le bir ilgisi yoktur: Bu, sadece gösterin i n tahakkümünün, kendi yasalarına tabi olan bir kuşağı yetiştirebilmiş olmasından ileri gelir. Bu kuşağın tamam ının fiilen yaşadığı bu olağanüstü yeni koş u llar, gösterinin bundan böyle engelleyeceği ve de izin ve receği her şeyin tam ve yeterli bir özetin i oluşturur. 4
Teorik düzeyde, önceki formü lasyonları m a eklemem gereken bir tek detay var ki bu detayın da çok kapsam l ı sonuçları vardır. 1 967 ' de b irbirini takip eden ve rakip olan gösterinin iki iktidar bi çimini ayırt etmiştim: yoğun l aşmış ve yaygın gösteri. Bunların her ikisi de, gerçek topl u m u n hem amacı, hem de yalanı olarak onun yüzeyinde kalıyorlardı. Birincisi, d i ktatör bir kişiliğin et1 27
ç ıkararak hem S ta etmiştir. İ kincisi rekahet h a l i ndeki geniş kapsamlı yeni meta çeş i t leri ara s ı ndan özgürce seçi m yapmaya teşvik ederek d ü n yanın A m e r i ka n l a ş t ı r ı lmasırn tem s i l e t m i ş t i r ve b u , g e le n ek se l b u ıj u v a demokra s i s i b i ç i m leri n i uzun s ü re s ü rclii reb i l m i ş ülkeleri bazı aç ı lard an ü rk ü t m ü ş , ama y i n e de onları baştan çı karmayı ba şarm ı ş bir süreçt ir. O z a m an d a n bu yana bir ü ç ü ncü b i ç i m o l u ş m uş t u r , hu da daha önceki i k i b i ç i mden d a h a güç l ü o l d u ğ u n u ka
rafın d a yoğu n l aş m ı ş b i r ideoloj iy i
linisL hem de Nazi t o t a l iter i s e ücret l i le r i , b i rb i rl e r i y l e
ön
plana
karş ı-dev r i m i ne e ş l i k
,
n ı t la m ı ş olan y a y g ın biç i m i n gene l zaferi teme l i nde her i k i s i n i n rasyone l h i r ş e k i lde b i rleşme�; i d i r . A rt ı k kend i n i dünya çapında dayatmaya ç a l ı ş a n hiitiiıı leşmiş gösteri söz kon u s u d ur. R u sya ve A l n�ınya
y oğ u n l a ş m ı ş gösteri n i n , Amerika B irleş i k
Devletleri i s e y a y g ı n göster i n i n o l u ş u m u nda ö n e m l i b i r y e r t u tarken, Fra n s a ve İ t a ly a ' d a S ta l i n i s t part i v e sen d i ka l ar ı n pol it i k ve entelekt ü e l yaşamda t u t t u k ları önem l i rol , zay ı f demokrasi ge l e n e ği tek part i h ü kü ınct i n i n uzun s ü re l i i k t idar teke l i , bek l e n m e ,
dik
bir şek i lde ortaya ç ı kan h i r devri m c i dalgaya son verme
s aye s i n de olmuştur.
t i yacı g i b i b i r d i z i ortak tarihsel e t ke n ter i n i n ortaya ç ı km a s ın da etk i l i
hem yoğu n l aş m ı ş
ih
b ü t ü n l e ş m i ş gös
de yayg ı n olarak gö iki n it e l i ğ i de d ah a geniş çapta ku llanmayı öğren ir. Eski uygulama b i ç i mler i bir hayli değişm iştir. Yoğ u n laşmış yönü bakımından, yönetim merkezi artık gizli b ir hale gelmiştir: Orada artık ne bilinen bir lider, ne de açık bir ideoloj i vardır. Yaygın yönü bakımından ise, gösteri, top lumsal olarak üretilmiş d avranış ve nesnelerin neredeyse tamamı üzerinde asla bu kadar etkili olmamıştı. Zira bütünleşmiş gös terinin n ihai anlam ı , gerçeklikten söz ettiği ölçüde kendini ger çekliğe dahil etmesi ve gerçekliği tıpkı ondan bahsettiği gibi ye niden oluşturmasıdır. Sonuç olarak, bu gerçekl i k artık onun karşı sına yabancı b i r şey gibi çıkmaz. Gösteri yoğun olduğunda çev resindeki toplumun büyük bir bölümü; yaygın olduğunda ise cüzi bir bölümü ondan kurtuluyordu, günümüzde i se hiçbir bölümü ondan kaçamaz. Gösteri art ı k kendisini gerçekliğin tamam ına B ütünleş m i ş gösteri
hem
rülür ve b u v e ri m l i b i rleşmey l e b i rl ikte her
1 28
n üfuz edecek kadar yaygınlaştırmıştır. Teorik olarak kolaylıkla öngörü lebileceği gibi pazar mantığını n taleplerinin sınırsız bir şe kilde yerine getiri lmesine dair pratik d e neyim, tahrifi n küresel leştirilmesinin ayn ı zamanda da küreselleşmenin tahrif edi lmesi anlamına geldiğini hızlı ve istisnasız bir şekilde kanıtlayacaktı. Kültürde ve doğada, giderek önemini kaybeden ve gün geç ı ikçe gösterinin ihtiyaçlarına uygun olarak seçilen ve s ınıflandırılan eski kitap ve eski bina mirasının halen bu önemi korumasının dı şında, modern endüstrinin araçları ve ç ıkarları doğrultusunda de ğiştiril me m iş ve kirletilmemiş hiçbir şey kalmamıştır. Genet ik bi limi b i le hakim toplumsal güçl e re tamamen açık bir bilim hal ine gelmiştir. Günü müzde, üretimin ve a lg ı laman ı n tamamını tahrif etmek için gereken bütün araçları el inde tutan gösteri hü k ü me l i e n u z ak ge leceği şekillendi ren tasarıların dent:t imsiz efendisi olduğu kadar anıların da mutlak efendisidir. Her yerde tek başına h ü kmeder; iis ,
tünkörü varılmış yargıların uygulayıcısıdır.
İ şbölümünün aniden, bir karnaval neşesiyle parodik bir şekilde sona ermesi i şte bu koşullarda görülebi lir; bu d urum , bütün gerçek becerilerin ortadan kalkmasıyla çakıştığı için büyük bir mem nu n iyetle karşılanır. B ir mal iyeci şarkı c ı , bir avukat polis de dekti fi olabilir, bir fırıncı edebi terc i h lerin i sergileyebi lir, bir aktör devlet başkanı o labilir, bir ahçıbaşı yemek yapma tekn ikleri hakkında sanki bunlar evrensel tarihin en önemli konularıymış gibi felsefe yapabilir. Kendini kamuoyu önünde önceden tanındığı uzmanlık alan ı n ı n tamamen dışında kalan bir etkinliğe vermek ya da bazen gizlice bu etkinliğe soyunmak amacıyla herkes gösteriye katılabi lir. "Medyatik bir statüye" sahi p olmanın, i nsanın gerçekte yapmaya muktedir olduğu herhangi bir şeyin değerinden çok daha öneml i olduğu bir ortamda, bu starünün kolayca aktarılabilir ol mas ı ; herkesin her yerde aynı şekilde meşhur olma hakkının ol ması doğaldır. B u hızlandırılmış medyatik parçacıklar genelde, yasalara uygun olarak güvenceye alınmış o lan hayranlığın verdiği şevkle kendi kariyerlerinin peşi nden koşarlar. Ama, medyaya gc çışın, res m e n bağ ımsız olan ancak çeşitl i ad hoc [özel) ağlarla ,
1 29
gizlice birbirine bağlı çok sayıda işletme arasında bazen g iz likapaklılık görevini yaptığı da görülür. Öyle ki, uygulamada ko layca öngörülebilen dayanışmanın yanı sıra toplumsal işbölümü de kimi zaman tamamen yeni biçimler altın da yeniden ortaya çıkar: Örneğin, artık bir suikast düzenlemek için bir roman ya y ımlanabi lir. Bu pitoresk örnekler, artık hiç kimseye mesleği ko nusunda güvenilemeyeceğini de göstermektedir. Ama bütünleşmiş gösterinin en yüce tutkusu , gizli aj a n l a r h a l i n e
devri mci ler, devrimc i leri i se
halfi
gizli ajanları
get irmektir.
5
B ütünlüklü gösteri aşamasına dek modernleşmiş olan toplum, şu beş temel öze l l iğ i n birleşik etkisiyle nitelenir: kesintisiz teknolo jik yenilenme; devletin ve ekonom i n i n iç içe g irmesi; gizliliğin yaygınlaşması ; tepki görmeyen yalan lar; ebedi bir ş i md iki zaman. Teknoloj i k yenilik hareketi uzun süreden beri devam etmektedir ve kimi zaman sanayi ya da sanayi ötesi de denilen kapital ist top lumun yapı taş�dır. Bu hareket, son dönemde kazandığı hızla b i r likte ( i kinci Dünya S avaşı'n ı n ertesi) gösterin i n otoritesini daha da pekiştirm iştir, çünkü onun sayesinde herkes kend ini tamamen uz manlar topluluğuna, onların hesaplarına ve her zaman bu he saplara bağlı olan yargılarına te:;lim edi lmiş halde bulur. Devlet ile ekonominin iç içe girmesi, bu yüzyılın en bariz eği limidir; ve en azından son dönemdeki bütün i ktisadi gelişme lerin itici gücü haline gelmiştir. Devlet ile ekonomi güçleri arasında imzalanan savunma ve saldırı ittifakı, onlara her alanda önemli ortak fay dalar sağlamıştır: h er birinin ötekine sahip olduğu söylenebilir; onları karşı karşıya getirmek, haklıl ıkları ve saçmalıkları arasında ayrım yapmak son derece saçmadır. Bu b irleşme, gösteri hakimi yetinin gelişmesi için de son derece uygun olduğun u kanıtlamıştır -aslında bu ikili ta başından beri hep birlikteydi. Son üç özell ik, bütünleşme aşamasındaki bu hakimiyetin doğrudan sonuçlarıdır.
1 30
Yaygınlaşmış g i z l ilik, gösterinin sergi lediği her şeyin kesin ta mam l ay ıc ı s ı olarak ve meselelerin özüne inildiğinde de en öneml i mari feti olarak gösterinin ardında yer a lır. Yalana artık t epki gösterilmemesi ona tümüyle yeni bir n i telik kat m ış t ır. B irdenbire, hemen hemen her yerde va r lığı sona eren ya da en iyi ihtimalle asla kanıtlanamayacak bir varsayım haline in dirgenen şey, doğru olmuş t ur. Tepki görmeyen yalan , ilk olarak, sesini duyurm a yeteneğini kaybeden ve he m e n ardından da t a mamen ortadan kalkan kamuoyunu yok etmeyi başanlı . Bu n un, p olitikada, uygu lamalı bilim lerde, ada let s isteminde ve sanalla aç ı k ça görülen önem l i sonuçları olmuştur. Giyimden şarkıcı lara dek modanın bile durgunlaştığı, g eç m ı ş ı u n u tmak isteyen ve artık hir gelecek inancı taşımayan bir h u günün oluşturu lması kesintisiz bilgi akışıyla sağlanmıştır ve hu bilgiler ıs rarl a önemli habe rl e r miş gibi d u y u rul a n ama aslında dönüp d ol a }ıp aynı önemsiz şeyler listesine geri dönen bi lgilerdir. B u arada, gerçekten d e ğ i ş e n şe yl e r l e ilgi l i son derece önemli h a berler ise nadiren ve düzensiz bir şekild e verilir. B u h aberler, her zaman hu dünyanın kendi varlığını açı kça s u ç lamasıyla ve prog ramlı bir ş e kil de kendi kendi n i yok etme aş am al a rıyla ilgilidir. 6
Gösteri hakimiyetinin ilk hedefi, tarihsel bilgiyi genel anlamda yok etmekti; ve bu en yakın geçmişle i lgili hemen hemen bütün enformasyonlar ve makGl yorumlarla başl amak suretiyle gerçek leştirilmişti. B u kadar aşikar bir gerçekliği açıklamaya gerek yok tur. Gösteri, i nsanların olup bitenleri görmezlikten gelmelerin i ve yine de anlaşılabilen bir şey varsa bunu derhal u nutturmayı büyük bir ustalıkla başarır. En önemli olan şey en gizli tutulandır. Son yirmi yılda l 968 Mayıs'ının tarihi kadar ısmarlama yalanlarla giz lenen h içbir şey olmamışlır. Aslında o günler ve o günlerin kö kenleri hakkında yapı lan bazı aydınlatıcı çalışmalardan yararlı dersler çıkarılmıştır; ama bunlar devlet sırrı olarak kal m ıştır. ı :ı ı
On yıl
kadar
terinin
tad ı n ı ç ı ka ra n bir c u m hurbaşkanı
önce
Fransa'da, epeydir unutulmuş, ama hala gös "bu ndan böyle, imaj ları n suyun yüzeyindeki yansımalar g i b i bir görünüp b i r kaybolduğu , b e l lek s i z bir düny ad a yaşayacağımızı bilmekten " duyduğu m ut luluğu nah i f b i r şeki lde d i le getirmişti. B u aslında işbaşındakil er ve orada kalmayı bilenler i ç i n geçerlidir. Tari hin sonu, bütün mevcut iktidarlar için hoş b ir d inlenmedir. Bu son, iktidarın bütü n girişimleri nin başar ı s ı n ı y a da en azından başarı söylentisini gü vence altı na a l ır. Mutlak bir ikt i
edeceğ i, kendi m ü ve ö ze l l i k l e de he deflerini u ygulamaya geçi rme ka p a s ites in e bağ l ıd ı r. Ts'in Che houang-ıi kit � y a k t ır m ı ş tı r ama on ları tümüyle ortadan k a l tehakkim ç ı karlar ı n a
ya
yok
d a mecburiyet lerine
dırmayı başaramam ı ş t ı r. S t a l i n , böyle bir proj e n i n yüzyı l ı mı zda
gerçekleştirilmes i n i daha da i leriye götürm üştür
ama, -impara bu labildiği her türlü suç orta k l ı ğ ı na ra ğ m e n dü nyada o n u n poli s in i n u l aş am adı ğ ı ve sahtekarl ı k l arına g ü l ü n ü len gen i ş bir alan k a l m ışt ı . B ü t ünleşm iş göste r i , arl ı k dünya ç a p ı nda u y g u l a d ı ğ ı ye n i t e k n iklerle daha d a iyi s i n i yapmıştır. Her yerde saygı uyandıran a n lamsızlığa gülmek artık y as ak t ır ; her _ halükarda, biri n i n g ü ld ü ğ ü n ü göstermek olanaksız hale gelmiştir.
torl u ğ u n u n s ı nırları d ış ı nd a -
Tari hin alanı
u n u t u l m a z olanın alanıydı, sonuçları uzun süre etkili olacak olaylar bütünüydü. Ve bunun ayrılmaz b i r parçası olarak tari h, sürmek zorunda olan ve yeni gel işmeleri k ısmen de olsa an lamaya yardımcı o l ac ak b il giydi: Thukydides, tarihin "sonsuza dek süren bir kazanım" olduğunu söyler. Tarih bu şe k i l de hakiki bir yenilik ö lçüt ü olmuştu ; ve yeniliği satanın, yeniliği ölçme araçlarını yok etmede büyük çıkarı vardır. Toplumsal anlam sa dece anlık olana ya da hemen sonra ivedi hale g elec ek olana -ve her zaman bir başka aynı ivediliğin yerini alana- atfedildiğinde medyanın kullanım biçimlerinin yaygaracı ve sonsuz bir an lamsızlığı garanti ettiği görülebilir. '
Gösterinin, t ar i h i n yasadışı ilan edilmesinden, bütün yakın tarihi zaten yasadışı olmaya mahkum et m i ş o l m aktan , toplumda t ari h 1 32
ruhunu yaygın bir şekilde unutturmuş olmayı başarmaktan sağ ladığı değerli avantaj önceli kle kendi tarihini örtbas etmektir: Yakın zamanda gerçekleştirdiği dünyayı fethetme hareketi örtbas edilir. Gösterini n iktidarı adeta her zaman oradaymış gibi zaten tan ıdık gelir. B ütün zorbalar, henüz haşa geçmiş olduklarını unut turmaya çalışmışlardır. 7
Tarihin yok ed ilmesiyle birlikte, doğrulanamaz hikayeleri , denet lenemeyen istatistikleri, inanılmaz açıklamaları ve tahammül edi lemez akıl yü rütmeleri arası nda hayali b i r mesafede yitip giden şey, çağdaş olay l ar olmuştur. Gösterinin sunduğu bütün aptal lıklara birkaç saygın düzeltme ya da protestoyla ancak medya uz man ları yanıt verebilir. Ve üstelik bunlar son derece temkinli dirler, çünkü aşırı umursamazlıklarının dışında, gösterinin genci otoritesi ve gösterinin ifadesi olan toplumla girdikleri mesleki ve kişisel dayanışma, görkemi bozulmaması gereken bu otoriteden asla ayrılmamayı onlar için bir görev ve halla bir zevk haline ge tirir. Unutmamak gerekir ki her medya profesyonel inin, maaş ya da başka ödül veya karşılıklarla bağlı olduğu bir veya birden çok efendisi vardır; ve bu uzmanların her biri yerine başkasının ge çebi leceğin i bilir. Bütün uzmanlar dev lete ve medyaya h izmet ederler ve uzman lıkları ancak bu şekilde tanınır. Her uzman kendi efendisine hiz met eder, zirn her türlü eski bağımsızlık olasılığı mevcut top lumun örgütlenme koşul ları tarafından yok denilecek kadar aza indirilmiştir. En i y i h izmet veren uzman tabii ki yalan söyleyen uzmandır. Uzmana ihtiyaç duyanlar, farklı güdülerle, tahrifçiler ve budalalardır. B irey, olayları kendi kendine idrak edemedi ğinde resmi o larak u zman tarafından güvenceye alınacaktır. B i r zamanlar Etrüsk sanatı uzmanlarının olması normaldi; v e bunlar her zaman işleri n i n ehliydiler, çünkü Etrüs k sanatı satılık değildi. Ama örneğin, birçok meşhur şarabın kimyasal yollarla taklit edil mesinin karlı bulunduğu bir dönemin şarapları, ancak bu şarap ların daha iyi ayırt edi lebilen yeni kokuların ı sevmeye enayileri 133
ikna edecek uzman lar y e tiş t i r mek koşuluyla satılabilir. Cervan tes, "kötü b ir kılığın altında iyi bir ayyaş bulunur" der. Şaraptan iyi anlayan biri genellikle nükleer endüstrinin kural ları n ı bilmez; ama gösteri iktidarı eğer bir uzman nükleer enerj i konu sunda al databiliyorsa, bir başka uzmanın da şarap konusunda onu ra hatlıkla aldatabileceği n i hesaba katar. Ve örneğ i n , hava sıcaklık ları n ı ya da gelecek kırk sekiz saat için tahmini yağışları bildiren mcdyaıik meteoroloj i uzmanının söylediklerinin bazı ekonom i k, turistik ve bölgesel denge leri kor u m a zoru n l u l u ğ u y l a -hele ki bu kadar insanın b irbi r i n den ıssız ye rl er arasınd a bu kadar çok yol katederek bu kadar çok seyahat elliği b i r o rtamda- ciddi bi r şe kilde k ı s ı t landığı gayet iyi bilinir; bu k ı s ı t lan m a o k ad a r i leri gider ki bu uzmanın ani m at ö r olarak daha başar ı l ı olduğu söy-.. len e b i li r . Tüm nesnel tarih bi lgisinin yok olması, bir bakıma, bireysel iti barların bütün bilgi y i -toplanan ve ayııı zamanda tamamen farklı şekilde yay ı m lanan bilgi- deneti m altında tutanlar tarafından di lediğince u ys a l v e değ i ş t i r i l e b i l i r hale getirilmesi nde görülebilir. Bu durumda tahrif etmek için gerekli bütün yetkiye sahiptirler. Gösteri nin bilme ihtiyacı nı duymadığı bir tarihsel kaıııt artık kaıııt olmaktan ç ıkar. İ n san , bir gösteri mahkemesinin iyi n iye t li bir ! G tu f gibi a t fetti ğ i ü nden b a ş ka hiçbir şeye sahip olmadığında, gözden düşmesi de çok ani olabilir. Gösteri karşıtı o l u p ün ka zanmak hemen hemen olanaksız hale gelmiştir. Ben, bu şekilde ün kazanmış olan son canlı örneklerden biriyim; ve üstelik asla başka bir kon uda ü n sahibi olmadım. Ama bu da son derece şüp heli bir hale geldi . Toplu m , gösteri top l u m u olduğunu resmen açıkladı. Gösteri i l i şkileri n i n dışında kalarak tanı nmak, zaten top lum düşmanı olarak tanınmakla eşdeğerlidir. Herhangi bir insanı n geçmişini baştan sona yeniden yazmak, kök ten bir şekil de değiştirmek, Mo-skova davalarında olduğu gibi ye niden yaratmak m ümkün dür; ve bütün bunlar bir davanın ağır l ığına başvurmak zorunda bile kalınmadan yapılabilir. B ugün lerde öldürmek daha ucu za mal oluyor. Bütünleşmiş gösterinin yöneticileri ya d a onların dostları sahte, belki de acemi tanıkların 1 34
-bu sahte tanıkların kullanılmasına şah i t o lacak seyircilerde bu acemiliğ i h issedecek kapasite kaldı mı ki?- ve her zaman mü kemmel olan sahte belgelerin eksikliği n i asla çekmezler. Do l ayısıyla artık birisi hakkında doğrudan doğruya kendinizin öğ ren mediği hir şeye inanmak mümkün değ i ldir. Ama aslında b irisini yalan yere suçlamak nadiren gerekir. Kendini tam ve ev ren se l olarak tanılan tek toplumsal doğru lama biçimini çalıştıran mekanizma bir kez ele geçirildikten sonra isteni len her şey söy len ir. Gösteri , idd iaların ı sadece dairese l hareketlerle i lerleyerek kanıtlar: Geri dönüşler yapar, kendini tekrarlar ve herkesin ta n ıklık edebi l eceği tek şey kamuoyu önünde doğru lanabilen ve ina n ı labi len şey o lduğundan bu şeyin bulu nduğu yeri doğru lamaya devam eder. Gösteri otoritesi aynı şekilde herhangi bir şeyi bir kere, üç kere yadsıyabilir ve artık bu konuda konuşmayacağını başka hir şeyden söz edeceğini söyleyebilir; ve ne kendi alanında ne de b a ş ka b ir a land a herhangi bir tepki alma tehlikesinin ol madığını gayet iyi bil ir. Çünkü artık ne agora ne de genci topluluk mevcutıur; ne de aracı kurumlarla ya da özerk kuru luşlarla, sa lon larla, kahvehanelerle, bir işyc rinin işç i le riyl e sı nırlı top l u l uklar kalmıştır; insanların kendilerini ilgi lendi ren gerçekleri tartışabile cekleri h içbir yer yoktur çünkü kendilerini me d yatik tartışma ve onu nakletmek üzere örgütlenmiş güçlerin ezici varlığından asla uzun süreli olarak kurtaramazlar. B ir zamanlar bilge dünyayı o l uşturan , örneğin saygınl ıklarını olguların tarafsız tarihi denilen şeyi doğrulama, ona yaklaş ma ya da en azından böyle bir tarihin bilinmesi gerektiğine inanma yetenekleri ü zerine kuran kişi lerin yargılarına, yani görece l i olarak bağımsız güvencelerine artık rastlanmamaktadır. Hatta artık, inkar edilmesi mümkün olmayan bibliyografik h akikat b i le yoktur ve u l usal kütüphanelerin bil g isayara geçirilen katalogları hakikatin izlerini daha da iyi yok edebileceklerdir. Hakim , doktor, tarihçi olmanın kısa zaman ön cesine kadar ne anlama geldiği n i düşün me k ve genellikle kendi u zmanlık alanları dah i l i nde kabul ettikleri mecburiyet ve buy rukları hat ırlamak kafa karıştırıcı bir şeydir: İnsanlar, ba balarından çok yaşadıkları zamana benzerler.
1 35
Gösteri üç gün hoyunca bir şeyden bahsetmediği zaman o şey hiç var olmamış gibidir. Çünkü artık gösteri başka bir şeyden bah sediyordur ve kısacası bundan böyle var olan o başka şeydir. Gör düğümüz gibi pratikte yol açtığı sonuçlar oldukça fazladır. Tarihin Yunan'da, demokrasiyle birlikte ortaya çıktığı zannedili yor. Oysa tarihin dünyadan demokrasiyle birlikte sil indiği kanıtla nabiliyor. İ ktidarın bu zaferlerle dolu listesine onun için olumsuz olan bir sonucu da eklemek gerekir: Yönetim inde sürekli olarak büyük bir tarihsel bilgi açığın ı n yer aldığı bir devlet, artık straıejik olarak yürütülemez. 8
Demokratik olduğunu ileri süren toplum, bütünleşmiş gösteri aşa masına ulaştığında her yerde hassas bir mükemmel/iğin gerçekleş tirilmesi olarak kabul görmüş· gibidir. H assas olduğu için sal dırılara maruz kalmamal ıdır; ve aslında, kendisinden önceki hiç bir toplumun olamadığı kadar mükemmel olduğu için saldırılara da maruz değ i ldir. Bu hassas bir toplumdur, ç ünkü tehlikeli tek nolojik gel işmesin i yönlendirirken büyük zorluklar çeker. Ama bu, yönetmek için m ükemmel bir toplumdur; hu nun kanıtı, bu top lumu yönetmek için can atanların tamamı n ı n onu ayn ı tarzda ve neredeyse hiçbir şeyi değiştirmeden yönetmek istemeleridir. Çağ daş A vrupa'da, i l k kez, h içbir parti veya parti fraksiyonu, önemli bir şeyi değiştirmek istiyormuş gibi bile davranmamaktadır. Meta artık hiç kimse tarafından eleştirilemez: Ne genel sistem olarak ne de sanayinin ileri gelenlerinin herhangi bir anda pazara sürmeye karar verdikleri hurda olarak. Gösterinin hakim olduğu her yerde, örgütlü olan tek güç gösteriyi isteyen güçlerdir. B u durumda hiç kimse ne var olanın düşmanı olabilir ne de her şeyi kapsayan omertiı'yı* çiğneyebil ir. İki yüzltalyanca, "suç ortaklığ ı dayanışması", anlamı nda; yasadışı örgütlerde dı şarıya bilgi sızd ı rmayı engelleyen kural . (ç.n.)
•
1 36
y ı ldan fazla bir süre hakimiyetin i sürdüren ve yaşadığı toplumun eleştiriye ya da dönüşüme, reforma ya da devrime açık olmasını sağlayan bu tedirgin edici kavramdan vazgeçilmiştir. Ve bu durum yeni argümanların ortaya çıkmasıyla değil, sadece argümanların gereksiz hale gelmesiyle elde edilmiştir. B u sonuçtan yola ç ıkarak evrensel mutluluk hakkında değil, zorbalık ağları nın kork unç gücü hakkında fikir sahi b i olabiliriz. S ansür asla bu kadar mükemmel uygu lanmamıştı. B irkaç ülkede hala özgür vatandaşlar olarak kaldıkları na inandırılanların, gerçek yaşamlarını etki leyecek b i r seçi m yapmak söz konusu olduğunda, görüşlerini bildirme hakları asla bu denli kısıtlanmamıştı. Onlara bu kadar yüzsüzce yalan söylemek asla m ümkün olmamıştı. Se yirc i sadece, h içbir şey bilmemesi gereken ve. h içbir şeyi hak et meyen biri olarak düşünü lmektedir. Olayların bir sonraki aşaması n ı öğrenmek amacıyla sürekli olarak seyreden kişi asla harekete geçmeyecekiir: Seyirc i olmanın koşulu budur. Amerika B irleş ik Devletleri'nin genellikle bir istisna oluşturduğu söylenir, çünkü bu ü lkede l\ixon, edepsizliğe varan acemilikteki bir dizi inkarla so nunda helasını bulmuştu; ama tamamen yerel olan ve bazı eski ta rihsel nedenlere dayanan bu istisna artık doğru değildir, çünkü yakın zamanda Reagan h içbir şekilde ceza l andırılmadan aym şeyi yapabilmiştir. Asla cezalandırılmamış olan her şey gerçek an lamda serbesttir. Bu durumda skandaldan söz etmek artık modası geçmiş kaçmaktadır. İ talya ve Amerika B irleşik Dev letleri'nin ar dından kısa bir süre sonra bütün dünyanın dahil olduğu hu dönemi en iyi özetleyen sözler, hem resmi hükü metin hem de P.2, yani Potere Due deni len paralel hükümetin üyesi olan bir İ talyan dev let adamına a i ttir: "Bir zamanlar skandallar vardı ama artık bun lardan eser kalm adı." Marx, Louis Bonaparte 'ın 18 Brumerı'nde, İ kinc i İmparatorlu k Fransası'nda yarım m ilyon bürokratıyla zengin devletin oynadığı baskın rolü tanımlamışt ı : Böylece köprüden okul binasına, b i r köy ü n
ortak
mallarından de
miryollarına, u l u sal mal lara ve bölge üniv ersi telerine dek her şey hü1 37
k ü ıııet e t k i n l i ğ i n i n b i r nesne s i hal ine gelm i ş t i r. Üstü n l ü k i ç i n sırayla m ü c adele eden parL i ler, bu dev asa d e v l e t
ya
p ı sın ı salı iplcnmey i , kazananların temel ganimeti o l arak görmekte d i rler,
der Marx ; demek k i , siyasi partilerin finansmanı i le i l g i l i meşhur soru daha o z ama nd an ortay;,:: atıl mıştı. B un l ar her şeye karşın b i ra z önemsiz kaçan ya da modası geçmiş denen şeylerdir, çünkü bugünkü dev let spekülasyon ları, arlık daha ziyade, yeni şehirleri ve otoyolları , yeraltı u l aşımını ve elektro-nükleer enerj i üret i m i n i , petro l araşıırmalarııı ı v e b i lgisayarları, bankaların ve sosyo-kültü rc l ınerkezkrin yönet i m i n i , "görse l - i şi tsel görünüm" değişiklik lerini ve yasadı �ı silah i hracatını , gayri menkul spekülasyonlarını ve ilaç sanay i i n i , tarımsal g ıda ve h astane yönelim i n i , askeri kre d i leri ve top l u m u n sav unmasın a yönel i k s ayısız hizmeti yönelmek zorunda olan ve sürekl i genişleyen bölüm lere ait g izli fon l arı kap samaktadır. Ye aynı kitapta, bu h ü kümeti "gündüz uygu layacağı kararları gece a l mak yerine, gündüz karar v eren ve gece uy gulayan" bir hüküınet olarak değerlend i ren Marx, ne yazık k i çok uzun zaman günce l liğini koruyabil mişt i r. 9
Böylesine m ü kemmel olan bu demokrasi . akıl almaz düşman ı nı , yani terörizmi tek baş ın a yaratmıştır. Asl ında, demokras i n i n is lediği, kendi so1111 çlanııda11 ziyade diişmaııları taraf111da11 yar g ı lanmaktır. Terör i zmin tari h i dev let tarafından yazılmıştır; bu yüzden de eğ i t i c i d ir Seyirc i ler elbette terö ri z m h ak k ı n d a h e r ş ey i bilemezler ama her zaman bu konuda, terörizmle k arş ı l aşt ırı l dığında geri kalan her şey i n daha kabul edi l eb i l i r ya da her türlü durumda daha rasyonel ve daha demokrati k olduğuna dair ikna edilebilecek kadar bi lgi sahibidirler. .
B askının modernleştirilmesi , "nedamet getiren ler" adı a l tınd a ön c e l i kle İ talya'da u ygu lanan bir p ilo t de n e m ede , yemi n l i pro fesyonel savcıları y et i ş t irmek te başarıl ı olmuştu; bu tür kişiler i l k -
1 38
olarak, XVII. y üzyı ldaki Fronde karışıklıkları· sırasında ortaya çıktıklarında " sertifikalı tanık" olarak adlandırılmışlardı. Hukuk taki bu gösterisel i lerleme, İ talyan hapi shanelerini, vuku bulma mış bir iç savaşın, şans eseri olarak asla fi ilen başlamamış bir t ü r s i lah l ı kitle ayaklanmasının, rüyalara giren b i r kumaş gibi gizlice dokunmuş bir darbeci li ğ in cezasını çeken b i nlerce mahkumla dol durmuştu. Terörizmin gizemlerini yorumlaman ın . iki karş ıt goruş arasında bir simetriyi gündeme get iriyorm uş gibi gözüktüğü söylenebil ir; sanki mutlak bir şeki lde birbirine karşıt metafizik sistemlere bağ lı iki reıscfe okulu sözkonusuymuş gibi. B azıları , terörizm i , gizli servislerin bariz yönlendirmelerinden başka bir şey olarak gör mezken; diğerleri teröristlere, tarihsel an layıştan bütünüyle mah ru m insanlar olarak yaklaşmak gerektiğ i ne inan ırlar. B iraz ta rihsel mantık ku llanıldığında tarihten hiçbir şey anlamayan insan ın kolayca yönlendirilebi leceğini göz önünde bulundurmanın aslında hiçbir çelişki taşımadığı son u c u na varmak kolaylıkla mümkün olacaktır; üstelik bu insan lar diğerlerinden daha kolay bir şekilde yön lendirilirler. Aynı şeki lde, bir insana özgürce yap tığını düşündüğü her şeyin aslında önceden b i lindiği gösteri le b i ldiğinde bu i nsanı pişmanlığa sürüklemek çok daha kolaydır. Çok sayıda kişiyi h arekete geçirebi lmek veya eleyebilmek için ; birkaç kişinin sızmasının yeterl i olduğu askeri tarzdaki yeraltı ör gütlenmesin i n kaçını lmaz sonucu budur. S ilahl ı mücadeleleri de ğerlendirirken yapılan eleştiri , sonuçta hepsine dayat ılacak olan genel benzerlikle yanl ış yola sapmadan, kimi zaman özellikle bu operasyonlardan bir tanesini tah l i l etmel idir. Dev let güvenlik ser v islerinin, aslında uzunca bir süreden beri bunun için örgütlenmiş olan gösteri alanında bulabildikleri tüm avantajları kullanmaya kalkışmaları mantıksal olarak beklenen bir olasılıktır; buna kar şılık şaşırtıcı olan bunu anlamakta karş ılaşılan zorluktur ve bu da haklı olamaz.
•
Kardinal Mazari n'e karşı girişilen ayaklanma. (ç.n.) 1 39
B askıcı adaletin bu alandaki aktüel çıkarı, tabii ki konu ları ola bildiği kadar çabuk genelleştirmektir. Bu tür metada öneml i olan paketleme ya da etiketlemedir: Fiyat kodlarıdır. Gösteri demokra sisinin tüm düşman l an tıpkı bütün gösteri demokrasileri gibi bir biriyle eşdeğerlidir. B öylece, teröristler için artık gösteri demok rasisinde sığınma h akkı olamaz ve henüz terörist olmakla suç lanmasalar bile kesinlikle terörist haline geleceklerdir ve suç luların iade zorun luluğu kendisini dayatacaktır. Kasım l 978'de, Federal Alman Cumhuriyeti h ü kümeti tarafından esasen birkaç devrimci el ilanını y ayımlamakla suçlanan genç matbaa işçisi Gabor Winter'ın davasında, savcılık temsilcisi Bayan Nicolc Pra din, Paris i stinaf Mahkemesi ön ünde, 29 Kasım l 95 1 Fransız Alman anlaşması uyarınca suçluların iadesini reddetmenin tek ge rekçesi olabi lecek..._ "pol itik nedenlerin" bu davada mazeret olarak ku llanılamayacağını ispatlamı şt ı : Gabor Winter siyasi değil topl umsal bir suçludur. To pl umsal bas k ı ları redded iyor. H a k i k i bir s i yasi s uç l u to p l u m u reddetmez. S i yasi yapı lara s a l dırır, G abor W i nler gibi toplumsal yap ı l ara değ i l .
Kabul edilebilir siyasi suç kavramı Avrupa'da, ancak burj uvazi nin, eskiden kurulmuş toplumsal yapılara başarıl ı bir şekilde sal d ırmasıyla ortaya ç ıkmıştır. S iyasi suçun niteliği toplumsal eleş tirinin çeşitli hedeflerinden ayrı tutulamaz. Bu, B l anqui, V arlin, Durruti için doğruydu. Bugün tümüyle politik olan bir suç tıpkı pahalı olmayan bir lüks, hiç kimsenin artık işleme fırsatını bu lamayacağı bir suç olarak korun mak isteniyormu ş g ibi davranıl maktadır, çünkü işledikleri suçların peşine n adiren düşü len ve suçları artık politik o l arak n itelenmeyen politika profesyonelleri dışında hiç kimse bu konuyla ilgilenmemektedir. Bütün suçlar ve cinayetler fii len toplu msaldır. Ama hiçbir toplumsal suç, bugüne kadar gereğinden fazla sabırlı ve iyi o lduğunu düşünen ve artık suçlanmak istemeyen bu toplumda, bir şeyleri değiştirm e id diasından daha kötü bir şey olarak görülmeyecektir.
1 40
10
M antığın çözülmesi, yeni hakimiyet sistemının temel çıkarları doğru ltusu nda farklı ama karşılıklı olarak birbirin i destekleyen araçlarla devam etmiştir. Bu araçların b irçoğu gösterin i n kul landığ ı ve yaygınlaştırdığı teknoloj iye dayanır; ama bazıları daha ziyade kitlenin boyun eğme p siko lojisine bağlıdır.
Tekn o lojik açıd a n hir başkası tara fı nd a n oluşturulmuş ve se çilmiş imaj , ulaşab ildiği her yerde bireyin öncekTi kendisi için gözlemlediği dünya ile temel bağl a nt ı s ı hal ine geldiğinde bu ima jın her şeye ho ş görü göstereceği kesinlikle unutulmamal ıdır; ç ünkü aynı imajın içine her türlü şey h içbir çelişki yaratmadan yerleştirilebilir. İ maj akı n ı her şeyi taşır ve algılanabilir dün y a n ı n bu sadeleştirilmiş ö zet i n i keyfine göre yöneten ; gösterilmes i ge rekenin ritmin i n ne olac a ğ ı na ve bu akı nı n nereye varac a ğ ı ıı a karar v e re n başkas ı d ı r ; t ı p k ı düşünmek için v akit bırakmayan ve seyircinin a nl a y abilec e ği ya da düş ü ne b ilec e ği şeyden tamamen bağımsız olan ve aralıksız süren k e y f i b i r sürpriz gibi başkası karar veri r . Bu somut s ürekli boyun eğme de n e y i m i n d e orada bu lunanı bö y le s ine yaygın b i r şekilde kabu l lenmeni n , yan i sonu nda ipso facto• olarak onda yeterli bir değer bu lma noktasına gelen hiı' kabu llenmenin psikoloj ik kökeni y at ar . Gösteri söylem i, tamamen gizli olanın yanı sıra, kendisine uygun gelmeyen her şeyi de a le nen susturur. Gösterdiği her şeyi , bağlamından, geçmişinden, amaçlarından ve sonuçlarından tecrit eder. Bu du ru mda tamamen mantık dışıdır. Hiç kimse g ö s teri ye karşı çıkamayacağına göre, gösterin i n kend i kendine karşı çıkma, kendi geçmişini düzeltme hakkı vardır. H i zmetkarlarının, baz ı olaylarla ilgili y eni ve belki de daha da aldatıcı bir versiyonu bildirmek zorunda kaldıklarında takındıkları küstah tutu m , cah i lliği ve kamuoyuna atfedilen yanlış açıklamaları kabaca d üzeltmektir; ü stelik bir gün önce bu yanlışı kendi geleneksel güvenceleriyle alelacele yayanlar bizzat ken d ileridir. Böylece gösterinin verdiği eğitim ve seyirci lerin ce haleti, aslında b irbirlerin i doğururken haksız yere birbirine karşıt etkenler olarak görülürler. İ kili b i l g i s ayar dili de aynı şekilde ,
,
•
(Lal.) Durum gereği. (ç.n.) 141
b aşka birinin isteklerine göre programlanmış olan ve zamandan bağımsız, üstün, tarafsız ve bütünlüklü bir mantık kaynağı gibi görünen şeyin sürekli ve koşulsuz benimsenmesine yönelik karşı konu lamaz bi r tahriktir. Her konuda yargıya varmak için bu ne hız, bu ne söz dağarcığ ı ! Pol itik m i? Toplumsal m ı ? Seçim yap mak gerekir. Her ikisine birden sah ip olunamaz. Benim seçimim kendini day atır. B izimle alay ediliyor ve bu programların kimler i çin olduğu gayet iyi b i l i n iyor. Bu durumda çocukları n , her satırı gerçek bir m uhakemeyi g e re ktir en ve insan deneyiminin gösteri öncesi ndeki ze n g in l iğ i n e u laşman111 tek yolu olan okumayı h e nü z becere mezke n , e ğ it i m le r i n e erken yaşta ve hi.i yü k bir ş e v k l e bil gi s a y a r ı n Mutlak B i lgisi i le h a şl a m ak zorunda olmaları h i ç de şa şırtıcı değildir. Çünkü konuşma neredey se ö lm üştü r ve konuşmayı bilenleri n ç o ğu d a'yakın zamanda ölecektir.
Çağdaş halklarııı c..l üşünce araçl ar ı açısından, çöküşün b i r i n c i ne den i açıkça, gö s t e ride sergilenen söylemin yamta h i ç yer bı rakmamasında ya t makt ad ı r ; oysa mantık toplumsal olarak ancak diyalog sayesi nc..le oluşabilm iştir. Dahası, göste r ide konuşana du yulan sayg ı böylesine arttıkça , o kişi önem l i , zengi n , prestij li ve otoritenin ta kendisi olarak kabu l edildikçe, seyirciler arasında, bu otoritenin b i re y sel bir yans ı m as ın ı sergilemek üzere en az göster i kadar m a nt ıksız olmayı i steme eğilimi de artar. S onuçta, mantık kol ay değildir ve h iç k i mse onlara mantık öğretmeyi d i leme miştir. Hiçbir uyuşturucu müptelası mantık öğrenmez; çünkü artık ne mantığa ihtiyacı vardır ne de onu öğrenebi lecek durumdadır. Sey ircinin bu tembelliği her durumda sınırlı bilgilerin i mantıksız otoritenin bazı argümanlarının dogmatik tekrarıyla gizlemeye ça l ışacak olan herhangi bir entelektüel kadronun veya a lelacele ye tiştirilmiş bir uzmanın tembelliğinden farklı deği ldir. 11
Genel l ikle, mantık konusunda en yetersiz kalanların kesinlikle kendilerini devrimci i l an edenler olduğuna inanılır. B u doğ rulanmamış yaklaşım, aptallar ve militanlardan oluşan çarpıcı is tisna dışında hemen hemen herkesin asgari bir mantıkla dü1 42
şündüğü eski bir döneme aıllır; ve militanlar konusunda kaslen kölü niyet l i davranı l m ıştır çünkü bu şekil de davranmanın etkili olacağı düşünülmüştü. Ama günümüzde, gösterin i n yoğun b i r şe kilde kullanılmasının -ki bunun böyle o l acağını beklemeliydik çağdaşlarımızın çoğunu ara sıra ve bölük pörçük de olsa ideolog hal i ne getirmiş olması gerçeğinden kaçış yoktur. Mantık eksikliği önemli olanı ve önemsiz ya da ilgisiz olanı; aykırı olanı ya da lam tersine tamamlayıcı olabilecek olanı; özel bir sonucun kapsadığı her şeyi ve aynı şeki lde dışladığı her şeyi anında idrak etme ye leneğini yitirmek demektir; bu hastalık gösterin i n anestezi ı·e re a11imasyo11 uzman ları tar a f ın d an topluma kasıtlı olarak aşırı dozda zer k edi lmiştir. Asiler, boyun eğen kurban lardan kesinlikle daha irrasyonel değillerdi. S adece asi lerde ge ne l irrasyone l l ik daha yoğun olarak görü lüyordu, çünkü lasarı larııı ı açı k la rke n bir yan dan da pratik b i r harekeli sürdürmeye çal ışm ışlardı; -bu kimi zaman sadece bazı metinleri okumak ve bu metinlerin ne demek i s ted i ğ i n i anladıklarını göstermekten ibarelti . Kendileri n i , lam an lamıyla diyalektik çelişkiler mantığın ın hareket alanı olan slralej i aşamasında bile mantığı alt etmeye adamışlard ı ; ama bütün c.J i ğerleri gibi onlar da kendilerini eski , yeters i z formel manlık araç larıyla yönlendirme yeteneğinden b i le m ahrumdular. Hiç kimse on lar için kaygı d u ymaz; ve diğerlerini de hiç kimse düşünmez.
Bu kısır gösteri düşüncesinin, oluşumunda etkili olan her wı surdan daha fazla derinden etkilediği birey, öznel n iyeti bu so nucun tamamen tersi olsa da ta başından itibaren kendisini yer leşik düzenin h izmetine s unar. Temelde gösteri d i lini takip ede cektir, çünkü kendine yakı ı:ı hissettiği tek d i l budur; zira ko nuşmayı da bu d ilde öğrenmiştir. Hiç kuşkusuz, bu dilin retoriği nin düşmanı o larak ortaya çıkmayı isterdi ; ama onun sözdizim ini kullanacaktır. B u , gösteri hakimiyetini n sağladığı başarının en öneml i noktalarından biridir. Eskiden var olan sözcük dağarcığının böylesine h ızla y itirilmesi bu sürecin sadece bir anıdır. Bu y itirme halen bu sürece hizmet et mektedir. 1 43
12
Kişiliğin silinmesi, gösteri norm larına somu t olarak boyun eğmiş ve bu şekilde otantik deneyimleri tanıma ve dolayısıyla da bi reysel tercihlerini keşfetme olanaklarından daha da u zaklaşmış bir varoluşun koşullarını kaçınılmaz şekilde beraberinde getirir. B irey, böyle bir toplumda bir nebze dikkate alı nmak istiyorsa pa radoksal olarak sürekli kendin i yadsımak zoru nda kalacaktır. Bu varoluş aslında sürekl i değişen bir sadakati, sahte ürünlere karşı sürekli hayal kınkl ığı yaratan bir dizi kabul lenmeyi gerektirir. Yaşamın değeri düşük işaretlerindeki enflasyonun ardından h ızla koşulmaktadır. Uyuşturucu, şeylerle ilgili bu örgütlenmeye uyum sağlamaya yardım ederken delilik ise bu durumdan kaçmaya yar dımcı olur. Mal dağıtımı'ııın, ney i n cazip olabileceğini bile -hem alenen hem de gizlice- belirleyecek kadar merkezi bir öneme sahip olduğu bu toplumdaki her türlü işte, bazı girişimlerin tatm inkar gel işimini açıklamak için zaman zaman bazı insanlara, tamamen hayali olmak suretiyle, bazı rtitelikler, bazı bilgiler ve hatta kimi zaman bazı kusurlar atfedildiği görül ür; bu tamamen her şeye karar veren çeşitli aiılaşma/ar'ın işleyişini gizlemek ya da en azından bu işleyişi mümkün olduğu ölçüde farklı kılığa sokmak içindir. B1:1nun yanı sıra, sözüm ona önemli şahsiyetlerin tüm n iteliklerin i vurgulamaya yönelik olarak taşıdığı ısrarlı n iyetine v e bunu ger çekleştirmesine imkan tanıyan ürkütücü araçlara rağmen mevcut toplum genelde hunun tam tersini gösterir; bunu da günümüzde sanatın ve sanat üzerine yapılan tartışmaların yerini tutan şeyle yapmaz sadece: Tam bir yetersi zlik diğer bir yetersizlikle çarpışır, bu çarpışman ı n ardından panik yaşanır ve bu noktada mesele di rencini kimin önce yitireceğidir. Örneği n , bir davada bir tarafı temsil etmekle yüküm l ü olduğunu unutan bir avukat karşı tarafın avukatının yürüttüğü mantıktan ciddi bir şekilde etkilenir; bu mantık en az kendisininki kadar kesinlikten u zak o lsa Qile. Masum bir sanığın işlemediği bir suçu bir an için i tiraf ettiği bile olur; bunun nedeni, sırf onu suçlu olduğuna inandırmak isteyen 1 44
bir jurnalcinin v arsayımındaki mantıktan etkilenmesidir ( 1 984 yı l ında Poitiers'deki doktor Archambeau davası): Gösterinin i lk savunucusu olan ve yaşadığı yüzyıl ın en kararlı bu dalası gibi görünen McLuhan bile n ihayet l 976'da "kitle iletişim araçlarının uyguladığı baskının akıldışılığa yol açtığını" ve onları kullanma biçi m lerin i değiştirmenin aciliyet kazandığını keş fettiğinde gösteri savunuculuğundan vazgeçmiştir. Torontolu dü şünür, yıllarını, herkesin hemen ve kolayca dahil olabileceği bir "küresel köy''ün yaratacağı çok sayıdaki özgü rlüğe hayranlık du yarak geç irmişti. Şehirlerin tersine köyler hep <İynı konformizm, tecrit , aşağılık bir gözetim, sıkıntı ve birkaç aile hakkında sürekli tekrarlanan dedikod ular ile yönetilegclmiştir. Bu da, arlık Gri ınaldi-Monaco ya da Bourbon-Franco h anedanlarını S tuartların yerine geçen hanedanl ıktan ayırt etmenin imkansız hale geldiği küresel gösterin i n mevcut bayağılığının en isabetli tarifidir. Yine de McLuhan'ın nankör öğrencileri, geçic iliğin içinden rastgele " seçilecek" olan bütün bu yeni özgürlüklerden oluşan medyatik övgüde bir kariyer edinmeyi hedefleyerek, bugün McLuhan'ı u nutturmaya ve onun ilk buluşların ı modernleştirmeye çalışıyor lar. Ve m uhtemelen de kendilerine esin veren kişiden çok daha hızlı bir şekilde kendi lerini yadsıyacaklardır. 13
Gösteri, kurduğu mükemmel düzeni kuşatan kimi tehl ikeleri giz lemez. Okyanusları n kirlenmesi ve Ekvator ormanlarının yok edil mesi dünyadaki oksijenin yeni lenmesini teh likeye sokmuştur; ozon tabakası endüstriyel büyüme karşısında dayanıksız kalmıştır; nükleer radyasyon geri dönüşü olmayan bir şekilde b irikmektedir. Gösteri tüm b u nların önemsiz olduğu sonucunu çıkarır sadece. Ta rihler ve oranlardan başka bir şey üzeri nde tartışmak i stemez. Ve sadece bu konuda güven tazelemeyi başarır; ki bu gösteri-öncesi aklın alamayacağı bir şeydir. Mesleki çekememezlik nedeniyle Dr. Archambeau'nun bazı hastaları diğer doktorlar tarafından öldürülmüş ve gerçek suçlular asla bulunamam ıştır. (ç.n .)
•
FIOÖN/GO�ıcri Top lumu
1 45
G ös te ri d e m okrasi si n i n y ö n t e m ler i totaliter dikta'nın b a s i t sert liğinin ters ine, hüyük b i r esneklik taşı rl ar. B i r şey gi z l i ce de ğ i ş t i ğ i nde ismi korunabilir (bira, sığır eti ya da filozol). Ayn ı şe k i l d e b i r ş e y g i z l i ce sürdürüldüğünde de i s mi değ iştirileb i l ir: Ö r neğin İ n g i l tere de W indscalc'deki nükleer atıkları değerlendirme fabri kas ı n ın a d ı 1 957 y ı l ındaki feci ya ng ı nd a ıı sonra şüph e l e r i daha kolay saptırmak a m a c ı y l a , S e llafield o l arak d e ğ i ş t i r i lmişt i r ; ama y er ad larıyla ilgili b u düzenleme bö lged ek i kanser ve löse m i kay n akl ı ölüm oranlarının a rt ma s ın ı enge l le m e m i ş t i . Otuz yıl s onr a top l u m u n demokra t i k yollarla öğrendiği g i b i İ n g i l i z hü kümeti, halkın n ü kleer e n e rj iye olan g ü ven i n i sarsacağı d ü şüncesiyle -ki b u n u n h a k l ı ge re kçeleri vard ı - h u fe l iiketlc i l g i l i h i r raporu g i z l i ı u ır:cpı y a karar v e rm i ş t i . '
,
J iğer a l a n l a ra na gi z l i l i k gerekti rir; ve bildiği m i z g i h i bu a lan l a r da yeterince gizl i l ik ta ş ı r l a r. Yaşamı kolaylaştırmak i ç i n , yan i bu s iste m i n e fend i leri ta r a fı n d an seç i l m i ş b i l gelerin yal anl a rı nı ko l a y laştırmak için d e ği şt i r i l mes i zor olan sayıl;.ırı n bir�-oğ uyla ge Askeri
ya da
s i v i l n it e l i k l i n ü k leer denemeler
z a r a n daha fazla
rekt iğ inde u s t a l ı k l a oy n ayabilmek amacıyla ö l ç ü m leri değiştir mek, on ları daha çok sayıda ö lç ü t e
göre
d üzenlemek v e tasfiye
etmek gere k l i görü l m üştür. Bu sebeple radyoaktivitey i ölçmek
için şu ölçü b i r i m leri nden b i ri k u l lan ı l abil ir: k ü r i , bekerel, rö n t gen , rad [diğer ad ı s an t i g re y ] rem; ve tabii bu arada m ü tevazı ıni liradı ve 1 00 rem de ğe r i n de k i s iverti unutmamak gerekir. B u , Sel l afi e l d in hfıla Windscale d iye b il i nd i ği günlerde y a b a n c ı l arın ç ok karmaşık bu l d u ğ u İ ngiliz para sistemini hatırlatıyor. ,
'
Tarafsız yorumculara ya
da d üşman tarihçilere çok fazla g i z l i bilgi vermemek a m acıy l a eğer askeri seferler her zaman ş u us!Gp ta ak t arıl sa y d ı , XIX. y ü zy ı l d a askeri tarih in ve dolayısıyla da stra teji t eor i sy enleri n i n yaka l a yab i lecek oldukları kes i nlik ve açıklık tahmin edilebilirdi : Hazırlık aşaması, bizim tarafı m ı z ı oluşturan, dört generalin ve bu ge nerallerin k u manda s ı ndaki birliklerden o l uşan sağlam bir öncü kuv vetin. 1 46
1 3 .000 piyadeden ol uşan b i r düşman gücüyle karş ı laşt ı ğ ı bir
dizi çarpışmadan i barettir. B ir sonraki aşamada ise uzun zaman tar t ı ş ı l m ı ş bir meydan savaşı gelişir ve bu savaşa ord u m u zu n tamamı
290 top v e 1 8.000 ade t k ı l ı ç l ı ağ ır s ü v ariyle katı l ı r; oysa karşılaşıl an düşman k u v veti en az 3 . 600 piyade teğmen, kırk hafif sü v ar i ve y i rmi dört zırh l ı süvari y üzbaşısından o luşmuştur. Her iki tarafın peşpqe gelen başarı ve başarısızl ıkl arı son ucunda savaş ı n ortada k a ldığı söy lenebi l i r. Be nzer uzunluktaki v e yoğunl uktaki b i r sav aşla normal ola rak beklen i len ortal ama i l e karş ı laştırıldığında k ay ı p l arı m ı z M araton Savaşı'nda Y u nanların verdiği kayıptan daha fazla ama Prusy al ıların İcn a'daki kayıpl arından daha azd ı .
Bu örnekten yola çıkan bir uzman savaşan güçlerle ilgili ancak muğlak bir fikir edinir. Ama operasyonların yürütü lme tarzın ın her t ü r l ü ya r g ı n ı n üstünde kalması sağlanmış olur.
1 987 Haziraıı ı'nda, E . D . F.'ıı i n ' tesisat bölümü müdiir yardımcısı Pierre Bacher, nükleer santrallerle ilgili son güvenlik doktrinini açıklamıştı. San trallere v ana ve fil lrelcr yerleşt irerek bütün bir bö l g e yi etkileyecek reaktör çatlakları ya da patlamalar gibi b ü y ü k felaketlerden kaç ın mak çok da h a kolay h ale gelir. B u tür felfiketlcr, getirilen aşırı sınırlamalar sonucund a ortaya çıkmakta dır. Makina her zorlandığında birkaç kilometre l ik dar bir alan ı -ki bu alan her seferinde rüzgarın h ızına ve yön üne göre farkl ı ve ge liş igüzel şekilde genişler- sulayarak yavaşça basıncı azaltmak daha iyidir. P i erre Bacher, son iki yılda Drôme'daki Cadarache'ta yürütülen ihtiyatlı denemelerin "atıkların -özellikle de gazın- ta şıdığı radyoaktivite oranının çok düşük olduğunu, en kötü ih timalle güç istasyonundaki radyoaktivitenin yüzde birini geç mediğini açıkça kanıtlamış olduğunu" i leri sürmüştür. B u en kötü ihtimal çok düşük bir i htimaldir: yüzde b ir. Ö nceleri, mantıken imkansız kaza durumları h aricin de hiçbir tehlikeni n olmadığından herkes emindi. İ lk deneme yıllarında bu mantık şu şekilde değişti: Kaza her zaman mümkün olduğuna göre asıl kaçınılması gereken bunu n felfıket halini almasıdır ve kolaylıkla da bu hale gelebilir. Bütün yapılması gereken ölçül ü bir şekilde azar azar kirletmektir. B irkaç yıl boyunca günde 1 40 santilitre votka içmenin, Polonya"
"
.* Fransız Elektrik Şirketi. (ç.n.) 1 47
lılar gibi hemen sarhoş olmaktan çok daha sağlıklı bir şey ol duğuna kim karşı çıkabilir? İ nsan toplumunun, pazar söylemine karşı en ufak bir itirazı du yurmanın fii len imkansız hale geldiği bir dönemde böylesin e vahim sorunlarla karşı karşıya kalması kuşkusuz büyük bir ta lihsizliktir; bu dönemde, tahakküm , sırf aldığı kararlara ve bölük pörçük ve ölçüsüz yargı lamalarına verilecek bütün karşılıklardan gösteri tarafından korunduğu için artık düşünmeye ihtiyacı ol madığına inamr ve aslında zaten düşünmeyi bi lmez. En sağlam demokrat bile neden kendisine daha zeki efendiler seç i l mesini ter cih etmesin ki? Aralık l 986'da Cenevre'de düzenlenen uluslararası uzmanlar kon feransında, ele'al ınan sorun sadece -hatırlanacağı gibi- bu ge zegeni kozmik ışınların zararlı etkilerinden koruyan ince ozon ta bakasının son zamanlarda ortaya çıkan ama büyük bir hızla yayı lan delinmesine yol açan gazın, yani kloroflorokarbon üretiminin dünya çapında yasaklanıp yasaklanmamasıydı. Elf-Aquitaine kim ya ürünleri bayiinin temsilcisi olan ve bu yasağa tamamen karşı çıkan bir Fransız deleg asyonunda yer alan Dan iel Veri l he şu an lamlı saptamayı yapmıştı: Bu gazın yerini tutacak bir ş e y gel iştirmek en azı ndan üç y ı l alacaktır ve mal iyetler dört katına ç ı kabilecektir.
Bu kadar yüksekte olan bu kısa ömürlü ozon tabakasının hiç kim seye ait olmadığı ve herhangi b ir pazar değeri taşımadığı b i lin mektedir. O halde bu endüstriyel strateji uzmanı kendisine karşı çıkanl ara ekonomiye gösterdikleri tuhaf aldırışsızlığın ölçüsünü gerçekle ilgili şu hatırlatmayı yaparak gösterebilmi ştir: Endüstriyel bir stratej i y i çevrey l e ilgili zoru n l uluklar üzerine kurmak
aşırı
tehl ikelidir.
Uzun zaman önce ekonomi politiği " insanın n i h ai yadsınması" olarak tanımlayarak eleştirmeye başlayanlar yanılmamışlardı. Eko nomi pol itik bu özell ikle tanınacaktır. 1 48
14
Zaman zaman bilimin, günümüzde ekonomik karl ı l ı ğ ı n d a y aıı ı ğ ı zorunlul uklara boyun e ğ d iği söylenir, aslında bu h e r zaman için doğruydu. Yeni olan, ekonomi nin insanlığa k a rş ı açık savaş ilan etmesidir; bu sadece yaşam koşullarına deği l , ayn ı zamanda ayak ta kalına koşullarına karşı da açılm ı ş bir savaştır. Böy le ce bi l imsel düşünce, geçmişinin büyük b i r böl ü m ünde köle l i ğe karşı olmasına rağmen , kendisini gösteri hfık i m i yeı i n i n h izmetine ada mayı tercih eder. Bu noktaya gelmeden önce bilim göreceli b i r ö zerkl iğe sahipti. Kendi pay ı n a düşen g e rç e k l i ğ i d ü ş ü n m e y i b i lirdi; ve bu nedenle ele ekonomik k ay nak l a r ı n arı ın a s ı ııda g e n iş kat kıları o l abi l m i ş t i . Her şeye kfü.lir b i r e k o n o m i ç ı ğrı nclan ç ık tığında -g(jsferi �·a,� ı bundan haşka bir şey de.� ildir hem yön -
tcm b i l i mscl açıdan hem de "araşt ımrn c ı l a r ı n'' pra t i k ça l ı şm a ko
açısından en son bi l i m se l özerk l i k kırınt ı ları da o r ta d a n Artık bil imden d ü n y a y ı a n la m as ı ya d a herhangi b ir şeyi i y i leştirmesi beklenmemektedir. B i limden be klenen tek şey sadece oluphiten her şeyi an ı nd a doğnı l a m a s ıd ı r. G österi h ak i m i yet i oldukça tahripkar bir düşüncesizlikk söm ürd ü ğ ü b u alanda da en az diğer alanlardaki kadar b u d a l ac a davran arak sadece ken disine bir sopa yapmak amacıyla bil imsd b i l g i n i n dev ağacını kesm iştir. A ç ı kç a olanaksız bir doğru l a m aya yö n e li k hu ııilıai toplum sal talchc boyun eğmek iç i n çok faz l a d ii ş ii n ın em c k , gös teri d i l i n i n k o l ay l ık l ar ı n a iyice a l ı ş m a k daha iyi o l u r . B u utanç veric i dönemde kötü yola düşürülmüş bilim en son uzman laşması n ı çok iyi n iyet l i bir şekilde bu meslek a l a n ın da ger çekleştirmiştir.
ş u l ları
kalkmıştır.
,
Yalana dayalı doğrulamaların bilimi, doğal olarak burj u v a top lumunda görülen ilk çöküş belirtileriyle, şu "beşeri" den ilen sahte bilim lerin kanserli h ücre gibi çoğalmasıyla birlikte ortaya çık mıştır; yine de örneği n modern tıp bir ara kendini işe yarıyorm u ş gibi gösterebilmişti ve çiçek ya da cüzzam hastalığının ç ares i n i bulan l ar nükleer ışınlar y a da tarımsal gıda kimyası karşısında al çakça teslim olanlardan oldukça farkl ıydılar. Doğal olarak bu günkü tıbbın hastalıklı çevre karşısında artık t o p l u m sağ l ı ğ ı n ı sa1 49
v unma hakkının olmadığı kolayl ıkla görülebilir, çünkü bu, dev lete ya da en azından ilaç s anay i i n e meydan okumak a n l am ın a gelir. Mevcut bilimsel etkinliğin düştüğü durumu kabul etmesi sadece sessiz kalma zorunluluğundan i l eri gelmemektedir. B u durum aynı zamanda s ı k ve dobra dobra yaptığı açıklamalardan da kay naklanmaktadır. Kas ı m 1 985'Le Lacnncc H a s t a nes i profesörleri Even ve Andrieu , dört hasla üzerinde sekiz gün süren bir de neyden sonra belki de AlDS 'e etkili bir çare bulduklarını açık l a mı ş la rd ı İ ki gün sonra hastalar ö l ü n c e , kendi araştırmaları o kadar ileri safhada olmayan, belki de kıskançl ı k duyan b i rç o k doktor, hastaları n durumu kötü leşmeden birkaç saat ön ce , p ro fesörlerin, yamltıcı b aş ar ı belirti teri nden haşka hir şey olmayan s o n u ç l ar ı yayımlamakta aceleci dav r andık la r ı n a d a i r ş ü p h e le ri n i d il e get ird i l e r Even ve Andricu , "her şeye rağ men y a n l ı ş umul ta mamen umutsuz ol m ak t an daha iyidir," diyerek k e nd i l eri n i b ü yü k bir s o ğ u kk a nl ılıkl a savunmuşlardır. Tek baş ına bu açıklamanın bile bilimsel ruhun t a m a m e n reddedi lmesi anlamın a ge l d i ğ i n i an layamayacak kadar büyük bir gaflet içindeydi ler; bil imsel ruhun reddedilmesi şarla t an l a r ı n ve büyücülerin henüz hastanelerin yö n el i m i n e getirilmediği dönem lerde tarihsel olarak bu t ü r in sanla rı n kar hayalleri ni her zaman i ç i n desteklemiştir. .
.
top lu m s a l g ös te r i n i n m addi olarak modernleşmiş ve zen ginleşmiş bir sunuş altında aslında çok eski p a n a y ı r şarlatanlarının -illüzyonistler, çığırtkan/ar ve halkı gaza getirenler- teknikle ri n i yeniden canlandırmaktan başka bir şey yapmayan geri kalan kısmı gibi resmi bilim de bu hale gelmek zorunda kalınca, mü neccimlerin ve mezhepleri n , v akumlanmış Zenlin ya da Mormon teoloj isinin de buna paralel olarak her yerde söz sahibi olmasına şaşırmamak gerekir. Yerleşik güçlere iyi hizmet vermiş olan ce halet, yasadışı davranan becerikli şirketler tarafı ndan da sürekli olarak sömürülmüştür. Hangi dönem okuma yazma b ilmemenin bu kadar yaygı nlaştığı günümüzden daha elverişli olabil irdi ki? Ancak bu gerçeklik de neticede bir başka büyücülük gösterisi ile yadsınmıştır. UNESCO, geri kalmış ülkelerde mücadele etme gö-
Tı p k ı
1 50
,
rcvini üst lendiği okuma yazma bilmeme ile ilgili çok kesin b i r bi limsel tanımı k ur u l u ş u n dan itibaren b en i mse m işt i Aynı o l ay bek lenmedik bir şekilde , ama bu de fa gel i şmi ş d iye adlandırılan ül keler safhında yen ide n h ort l ay ınca, -tıpkı savaş sırasında karşısında Grouchy'yi beklerken Blücher' i bulan k i şin i n yaptığı g ibi· uzmanlar ordusunu göreve çağırmak y e te rli olmuştu ve bu uzmanlar o k u ma yazma bilmeme" yerine dil so ru n u ifadesini k u l l anarak d er h a l za fer e u la ş mış l ardı : Tıpkı esaslı bir ulusal da vayı d e s t ek l em e fırsatını zaman zaman y aka lay a n "sahte bir yurt sever g i bi . Ve anlamsız sözler uydurmanın akla yatkınlığın ı sağ lam temciler üzerine kurmak için pedagoglar a ra sı n d a sanki uzun zamandır kabu l e d i l e n bir tanı mmış gibi hemen yeni bir tanı m or taya a tılı r ; buna göre okur yazar ol ma y an k iş i bizim bildiğimiz asla okumayı öğr e n m em i ş kişi iken bunun tersine, modern tabirle d i l so r un l ar ı olan kişi, ( ped a goj i dalının daha y e te n e kli olan res m i teo r isyen l eri ve tar i h ç il er i soğukkanlılıkla bu i n s a n l arı n es kisinden çok daha iyi düzeyde 6,�rendiklerini öne sürmüşlerdir), öğrendiği dili t e s ad ü fe n hemen ıınlltnııış olan kişidir. Bu şaşırtıcı açıklama, eğer, mcsdenin ö z ü n ü kasten gözardı e de rek , daha bi l imsel dönemlerde herkesin aklına geleb ilecek ilk son ucu -yani, açıklamadaki ç ö küş ü n p r a ti k te ki çöküşe aym adımlarla eşl ik et tiğ i , k ok u ş m uş düş ü n c e d e görülen son gelişmelerden önce h iç bi r yerde asla gözlemlenmeıniş ve hayal edilmemiş olan bu yeni fe nomenin de açıklanması ve uğrunda mücadele ed ilm e s i ge r ek ti ğ i n i n tanınması- büyük bir ustalıkla atlamasaydı rahatlatıcı olmaktan ziyade rahatsız edi c i olabilird i . .
"
"
,
15
Y ü z y ıldan fazla b i r zaman önce, A . -L. Sardou'nun Fransızca Eşanlamlı Keiinıeler Sözlü,�ü şu kelimeler arasında ayırt edilmesi gereke n nüansları tanımlamıştı: aldatıcı , yanıltıcı , sahtekar, baş tan çıkarıcı, kurnaz, dalavereci : bu kelimelerin tamamı b ir leştirildiğinde bugün gösteri toplumunun portresini yaparken kul l an ılabilecek b i r ren k pa le ti meydana gelir. Kendilerini bo zgu n
-
•
Sözkonusu savaş Waterloo savaş ı , kişi ise Napo lyon'dur. (ç.n.) 151
culuğa adamış bütün grupların normal olarak karşı laşması bek lenen tehlikelerin birbirinden çok farklı yan anlamlarını, bu kadar açık bir şekilde göstermek onun dönem ini ve uzmanlık de neyimini aşmaktaydı; bu bozgunculuk örneğin şu aşamaları iz lemektedir: yolunu şaşırmış, kışkırtılmış, nüfuz edilmiş, manipüle edilmiş, ele f.:eçirilmiş, bozguna uğramış. B u önemli n üanslar "si lahl ı mücadele" kuramcı ları tarafından asla benimsenmemiştir. A ldatıcı, (Frans ı zcada al d a t ı c ı anlam ı n a gelenfallacieux kel imesi La tince fallacioıı.ıııs't a n gelmektedir) yanı ltma u stası ya da yan ı l tmaya
a l ı ş ı k , d ü ze n baz: bu s ı fatın tanımı ya111/tıcı k e l imesinin üstünlük de recesiyle e ş i l l i r.
Y a n ı l t a n y a da herh angi
bir şe k i lde h alaya sü
rük ley e n yanıltıcı'd ır: yan ı l tm a k , su i s t i ma l etmek, oy u n l a ve suistim al etmek i ç i n e n e l veri ş l i a raç l a yanı l t m ak n i y etiyl e b i r halaya sü
rük l emek i ç iR y a p ı l a n şey aldatu:ı'clır. Ya111 ltıcı c i nsi ! v e muğlak b i r k e l i medir; bü tün b e l i rs i z i şaret ve gö r ü n ü ş b i ç i m l e r i ya 111 ltı cı' d ır: A l
d a t ı c ı , h i l ek ar l ı ğ ı , düzenbazl ı ğ ı , üzerinde ç a l ı ş ı l m ı ş sahtekarlığı be l i rt i r;
k a rma ş ı k
konuşmalar,
p ro t esto la r
ve
akıl
yürütmeler a/
dm ı cı 'd ı r . B u kel imen i n sahtekar, haştarı çıkarıcı , kurnaz ,
dalcıvercci
kelimeleriy le b i r i l işkisi v ardır, ama qdeğer deği l l erd ir. Sulııekar, t ü m sah t e görünüş türlerini ya da sfıistimal et m e y e vey a zarar ver meye yönel i k tasarlanmış e n u· i k a ları be l irtir; örneğin i k i y ü z l ü l ü k , i f t i ra v . b . Baştan �·ıkarıcı b i risini ele g eç i r mey i , onu ustal ı k la ve his
seıı i rnıeden yo l d an ç ı ka r m a y ı ifade eder. Kurnaz sadece u s t a l ı k l a t uzaklar k u rm a v e t u zağa düş ü rm e ed i m i n i b e l i r t i r . Dalavereci ise b i risini şaşırtmakla ve o n u hataya düş ürme kurn azlı ğ ı y l a yetin ir. A l datıcı bu t a n ı mların çoğunu k apsar.'
16
Kısmen yeni sayılan dezenformasyon kavramı modern devletlerin yönetilmesinde kullanılan diğer birçok buluşla birlikte yakın za manda Rusya'dan ithal edilmiştir. Dezenforınasyon, bir i ktidar ya da bunun sonucu olarak iktisadi veya politik otoritenin bir kısmını ellerinde tutan i nsanlar tarafından kurulu olanı sürdürmek ama cıyla bir hayli kullanıl m ıştır; ve bu kullanıma her zaman bir karşı Sözlükten alınma bu meti n , Frans ızcanın dilbilimsel özellikleri n i ifade et mektedir. (ç.n.)
*
1 52
saldırı işlevi yüklenmiştir. Mutlak bir resmi gerçeğe , ancak düş man ya da en azından rakip güçl erden kaynaklanan bir dezenfor masyon karşı ç ı kab i lir ve bu kasten ve kötü niyetle saptırılm ış bir bilgilendirme olur. De zenformasyon otoritelere uygun bir olgunun basitçe yadsınması ya da onlara uygun olmayan bir olgunun ba si tçe doğrulanması olamazdı: Buna psikoz denir. Doğrudan ya lanın tersine dezenformasyon , kaçınılmaz olarak usta bir düşman tarafından kasten manipüle edilmek koşu luyla bir m iktar hakikat taşımak zorundadır; h akim toplumun savun ucularına i lginç gel e n yanı budur. Deze n formasyonu kullanan iktidar, kendisinin hatas ız olduğuna kesi n likle inanmaz, ama dezenformasyonun doğa�ında olan bu aşırı anlamsızlığı bütün titiz eleştirilere atfedebi leceğini bilir; bunun sonucu olarak da hiçbir özel h atayı kabullenmek zo ru nda kalmaz.
K ısacası dezenformasyon hakikatin kötü kul lanımıd ır. De zenformasyonda bulunan suçlu, ona inanan budaladır. Ama bu usta düşman kim olacaktı? Bu durumda bu, kimseyi "clezenfor masyona tabi kılma" riski taşımayan terörizm olamazdı, çünkü te rörizm ontoloj i k olarak en hödük ve en az ben imsenecek yanlış'ı temsi l etmekle yükümlüdür. Bugünün bütü n leşmiş gösteri ka pitalizmi, yüzyıl ı n ortalarına doğru kısaca Doğu ve B atı'yı, yani yoğunlaşmış gösteri i le yaygın gösteriyi karşı karşıya getiren sı n ı rlı ç at ı ş malarla ilgili ç a ğ d a ş hatıralar ve etimoloj isi s ayesinde, aralarındaki derin ittifak ve d ayanışmayı gösteren sayısı z kanıta rağmen hfila -zaman zaman teröristlerin ü s lenme kampı ya da esin kaynağı olarak bile gösterilen- totaliter bürokrasi kapitalizminin asıl düşmanı olarak kaldığına inanıyormu ş gibi görünür; bu ka p italizm de göst eri kapitalizmi için ayn ı şeyi söyler. Aslında bütün yerleşik i ktidarlar, bazı gerçek yerel rekabetlere rağmen ve asla itiraf etmek i stemeden, 1 9 1 4 savaş ı n ı n patlak vermesinden hemen sonra n adir A lman enternasyonalis t lerinden b irinin (düzen k arş ı tı olup kısa vadede hiçbir büyük başarı kaydetm eksiz i n ) ha tırlayabildiği şeyi asla unutmazlar: "Asıl d üşman içimizdedir." D czenformasyon , sonuç olarak XIX. yüzy ı l ı n toplumsal savaş di linde "teh l ikel i tutkular" d iye tanımlanan şeyle eşanlamlıd ;;· . De zenfo r masyon, karanl ıkta kalan her şe ydir ve bildiğimi z gibi bu 1 51
toplumun kendisine güvenenlere sunduğu benzeri görülmemiş mutluluğa karşı çıkmayı isteme riskin i taşır; bu çeşitli anlamsız risk ya da h ayal kırıklıklarının bedelini fazlasıyla ödeyen bir mut luluktur. Ve bu mutluluğu gösteride gören herkes, bu bedel üze rine cimrilik yapmanın gereksiz olduğunu kabul eder; geri kalan herkes bir dezenformatördür. Çok özel bir dezenformasyonu, bunun bir dezenfornıasyon ol duğunu söyleyerek itham etmekten sağlanan diğer avantaj , top yekün gösteri dilinin böyle bir şeye dahil olduğu yolundaki şüp heleri savuşturmasıdır. Gösteri, en bil imsel güvenceyle, dezenfor masyonun bulunabileceği biricik yeri tanımlar: B u , söylendiğinde gösterinin hoşuna gitmeyecek her şeydir. ....
Son zamanlarda, fransa'da medyanın bazı bölüm lerine "de ze n form a syon yoktur" ibaresini taşıyan bir tür resmi etiket koyma projesinin uygulamaya geçirilmesi -eğer kasti bir tuzak değilse hiç şüphesiz yanlışlıkla o lmuştur: Bu, o zamana kadar bilfi i l san süre maruz kalmadıklarına inanan ya da daha alçak gönüllü olarak buna inan ı lmasını isteyen bazı medya profesyonellerini yarala mıştı. Ama d.e zenforın asyon kavramı asla savunma amacıyla kul lanılmamalıdır, özell i kl e de dezcnformasyona kapalı bir alanı mutlak şekilde kaplayacak olan bir Çin Seddi ' ııiıı, bir Maginot Hattı'nın inşa edi ldiği statik bir savun m ada daha da az kul l an ılmalıdır. Dezenformasyon olmalı ve her yere bulaşabilecek şekilde akışkan olmalıdır. Gösteri dilinin saldırıya uğramadığı yerde onu savunmak aptallık olacaktır; ve bu kavram, tersine, dik katleri üzerine çekmekten kaçınmak zorunda o lan hususlardaki gerçeklik karşısında birini n onu savunmaya çalışmak zorunda kal masıyla çok çabuk y ıpranacaktı. Ü stelik otoriteler, herhangi bir özel haberin dezenformasyon taşımamasını g üvence altına almak gibi bir ihtiyaç duymazlar. Aslında bunu yapacak araçlara da sahip değillerdir: B u ö lç üde bir saygınlıkları yoktur ve tek yap tıkları şüpheleri söz konusu haber ü zerine çekmektir. Dezenfor masyon kavramı sadece karşı saldırıda geçerlidir. Dezenformas yon yedekte tutulmalı ve su y üzüne ç ıkan bütün hakikatleri geri püskürtmek için aniden öne sürülmelidir. 1 54
E ğer hesapta olmayan bir dezeıı formasyon, bazen geçici olarak çelişkiye düşen bazı özel çıkarların hizmetine girerek ortaya ç ıkına ve denetim dışı kalarak, dolayısıyla da daha az s oru msu-z luğu olan ortak bir dezenformasyon çal ışmasına ters düşerek i n a n ılma tehlikesi taşırsa, bu durumda önceki de ze n form asy ona daha u zm a n ve daha zeki ma n i p ü latör lerin dahil olduğu gibi hir k or kuya kap ı i nı ay a gerek yoktur: B u sadece dczenforınasyonun artık herhangi hir do.�rulamaya yer olnıa_v an h i r dünyada y ay ı l m a s ın dan i leri g e l i r . örg ü tl ey en çe bütün eleştiri leri sa dec e adı n ın yarat t ı ğ ı e t k iy l e hemen ç ü rütmek için d ikkatleri üzerine Loplar. Ö rneğ i n eğer i ş l e rine gel i rs e bir gün bu m e t n i n gö s ter i y l e i lgili b i r deze n formasyon girişimi oldu ğ u n u s ö y l eyeb i lirl er; ya da a s l ı n d a demokrasinin aleyhine b i r dezcn formasyon g i r i ş i m i d i yeb i l i r ler ki h u da aynı a n l am a ge l i r.
Kafa karış t ı r ı c ı deze n formasyon kavram ı , ses s i z l i ğ i ş i t l i etkenleri n yok etmey i başaramad ı ğ ı
gös t e r i kav ramının idd i a elliğinin aksi ne, de uygul aması her yerde ve her zaman doğru da n doğ ruya d e v l et in buyruğundadır ya da devletin d eğer le r in i savunan ların i n i s i yati fi n de olup ona h izmet et mekten başka bir şey ya pamaz. A s l ı nda d eze n fo rınasy on b ü t ü n mevcut e n forın asyonlarda y e r alır; ve onun temel öze lliğidir. Sadece e d i l g en l iğ in gözdağ ı y la s ü rdürülmesi g e reke n yerlerde d e ze n fo rm as y on diye adlandırılır. Yoksa b ö y le adla11dırıldı,�ı yerde dezcnformasyon .y oktur. Var o l duğu yerde ise böyle adlandırılınaz.
Tersyüz
olmuş
zenformasyon
Gerçekliğin kabu l görmüş bazı yönlerinden yana ya da onlara karşı olduğunu iddia eden çelişkili ve birbirleriyle çatışan ide olojiler varken, "dezenforınatörler" değil fanatikler ve yalancılar v ard ı . Gösteri konsensüsüne duyulan saygı ya da en azından gösteri şöh retine duyulan i stek birinin karşı olduğu ya da bütün sa m i m i yetiyle onayladığı şeyi dürüstçe söylemesi engellendiğinde; ve aynı zamanda bu kişi şu ya da bu nedenle tehlikeli varsayıldığı 1 55
için kabul etmesi beklenilen şeyin bir bölümünü gizleme i htiyacı duyduğunda aptal lık veya ihmalkarlık ya da sözde yanlış akıl yü rütme yoluyla dezenformasyona başvurulur. Örneğin 1 968 son rasının tartışma ortamında "Siıüasyonist Hareket yandaşı" diye bi l inen ve beceriksizce toparlanmaya çalışanlar, ilk dezenforma törler olmuştu, çünkü ben imsediklerini iddia ettikleri eleştiriyi doğrulayan tüm pratik manifestoları gizlemek için ellerinden ge leni yapm ışlardır; ve bu eleştirinin ifade ed i liş tarLını zayıflat maktan en u fak bir rahatsızlık duymadan, bizzat kendilerinin bir şey keşfett iğini göstermek için ne bir şeye ve ne de kimseye gön derme yapmışlardır. 17
l leg:cl'in ü n l ü bir sözünü tersine çe v i r ere k ta l 967'de şunu yazmıştım: "gerçek an lamda altüst edi lmiş bir dünyada doğru , bir yan lışlık anı d ı r." O zamandan bu yana geçen y ıllar bu ilkenin is t isnasız her öze l alana yayıldığını gösterm işt ir. .....
Böylece, art ık çağdaş sanatı n var olamadığı bir dönemde klasik sanatları değerlendirmek güçleşir. Her a l a n d a olduğu gibi burada da cehalet sadece sömürü lmek amacıyla ü re t i lmi ş t i r . Tarihin an lamı ile birlikte zevk de yitiril irken, hilekarl ık ağları örülmüştür. Her ş ey i düzen lemek i ç i n sadece uzmanları ve mezaıçıları de netlemek yeterl idir ve bunu yapmak çok kolaydır, çünkü bu tür iş lerde -aslında her tür işte- her türlü değeri doğru layan şey satıştır. Neticede, sahtekarlıktan saygınlık sağlamakta çıkarı olanlar bo ğazına kadar sahtekarlığa batmış olan -özellikle Amerika Birleşik Devletleri ' ndeki- koleksiyoncular ve müzelerdir; tıpkı yüzlerce ülkenin dev borçlarında fiktif bir olum lu değer bulan Uluslararası Para Fonu gibi . Sahte olan şey zevki biçimlendirir ve özgün olanı hatırlatacak her türlü olasılığı bilinçli bir şekilde ortadan kaldırarak kendini güç lendirir. Sahtesine benzetmek için doğru olan bile mümkü nse ye niden yapılır. En zengin ve en modern olan Amerikalılar bu sahte sanat ticaretinin en önem li kurbanlarıdır. Versai lles' ın ya da S ix1 56
tine Şapeli'nin restorasyon çalışmalarını finanse edenler de bu in sanlardır. İ ş t e bu yüzd e n Michelangelo'nun freskleri çizgi film lerdeki gibi parlak ve canl ı renklere bürün mek zorunda kalır; Vcr s ail l es ı n özgün mobilyaları, yüksek fiyatlarla Teksas'a ithal edilen XIV. Lo u is dönemi tarzındaki sahte mobilyalara ben zesinler diye parlak yaldızlarla bezenir. '
Feuerbach'ın, "tasviri nesneye, kopyayı asl ına, temsili gerçek l i ğe tercih eden dönemiyle i l gil i değerlendirmesi, gösteri yüzyılı tarafından tamamen doğrulanmıştır, hem d e XIX. yüzyılın zaten doğasında olan şeyin, yani kapitalist sanayi üretiminin dışında tut mak isted iğ i b irçok alanda gerçekleşm işti. Burjuvazinin müze, özgün nesne, doğru tarihsel eleştiri, özgün belge an layışını geniş ölçüde yaygınlaştırması hu şekilde gerçekleşmişti. B un unla bir li kt e bugün salııe her yerde doğrunun yerini almaktadır. Bu ba kımdan, trafiğe bağlı kirliliğin Marly Atları nın' ya da Sainı Trophime kapısındaki Roma heykellerin i n yerine plastik kop yalarının konmasını zorunlu hale get i rm e s i tam zamanında ol muştur. Kısacası her şey t urist kameraları için eskisinden daha güzel hale gelecekt ir. "
,
Bu süreçte erişilen en y üksek aşama hiç şüphesiz Çin bürokrasi sinin, B i r i nci İ m p arat or l u k dönem indeki sanayi ordusun un hey kellerinin gülünç taklitlerin i yaptırmasıdır; ve çok sayıda devlet adamı bu heykelleri in situ ( y erin de) i zlemeye davet edi lm iş ve bu h eyke l l ere h ayr a n l ı k duymuştur. Bu z iy are tç i lerle bu kadar acı masızca dalga g eç i le b i l m e si ziyaretçi devlet ad amları n ı n da nışman yığınları arasında Çin'in ya da herhangi bir yerin sanat ta rihini bilen h i ç kimseni n o lmadığını gösterir. S öyleyebilecekleri tek şey şu olabilir: " Ekselanslarının bilgisayarında bu konuda bir bilgi yok." Ta riht e ilk defa sanattan ve de neyin özgün, neyin ola n aksız olduğundan haberdar olmadan yönetmen i n mümkün ol duğunu gösteren bu saptama, ekonomiyi ve idareyi yürüten nahif delilerin muhtemelen dünyayı bazı büyük fe l a ketl er e sürükleye,
•
Concorde Meydanı'ndaki at heykeli. (ç.n.) 1 57
ceklerin i varsaymamız için tek başına y e ter l i d ir ; tabii ki fii l i uy gulamaları bunu daha ö n c e göstermediyse. 18
Toplumumuz, ü y e l e ri n i n yoğun zenginl i k le ri üzerine kalın bir p erde çeke n "ön plandaki kurul u ş l ardan dev lete her türlü hu kuksal ya ptı rı mda n uzak sınırsız b i r harek5.t alanı s ağ la yan "sa vunma sırları"na kadar; reklam ı n arkasına g i z l e nen ve genell ikle dehşet verici olan !:iisrerişçi ürerim'c ait sırlardan, b ug ü n ün ve rilerinden yola ç ı k ı l a r a k tahm i n ed i len gel ec eğ e dair çeş i t l i d ü şü nce le re dek g i zlil i k üzerine k u r u l m u şt ur. Öy le ki s adece tahak küm g i ze m l i bir şe ki l d e vereceği te pki leri hesaplayarak, v a rl ı ğ ı ıı ı reddelliği şey lerin muhtemel ge l i ş m es i n i bu d ü şü ncel erde görür. Bu kon uda hazı g ö zl e m l e r yapılabilir. "
Kırsal kesimdeki bazı özel ınckfm l ar gi bi hüyük şehi r l erde de her zaman için ulaşılamayan, yani tüm g özl e rden u zuk ve korunaklı birçok yer vardır; b u n l a r masum merakın erişemeyeceği ve ca su s l uğa karşı iyi ko'r unan yerlerdir. B uralar tamamı askeri yerler olmamakla birlikte yöre halkının ve gelip geçen lerin ve hatta uzun süredir temel görev i en yaygın suç biçimlerini gözetlemeye ve bastırmaya i ndirge n m iş o laıı pol isin bile her türl ü de netimin den uzak o l m ak amacıyla askeri mod el i örnek al m ı ş l ardı r . B u ne denle İ taly a da Aldo Mora Poiere Du e n i n tutuklusu i ken bu lunması mümkü n olmayan bir binada değil , sadece girilmesi mümkü n olmayan bir binada tutulmuştur. '
'
G izlilik içinde hareket etmek üzere eğitilmiş çok sayıda insan her zaman vardır; ve bunlar sadece bu amaç için eğitilmiş ve ça lıştırılmışlardır. B unlar gizli arşivlerle, yani gizli gözlemlerle ve analizlerle donatılmış özel birimlerdir. B u gizli işlerle ilgili çeşitli kullanım ve manipülasyon teknikleri i le donatılmış başka birimler de vardır. Son olarak da bunların "Eylem" birimleri sözkonusu ol duğunda, bu birimler sözkonusu problemleri basitleştirmek üzere başka yeteneklerle donatılabilirler. 1 58
B i r yandan, gözetim ve etkileme konusunda uzmanlaşmış bu in sanlara tahsis edilen kaynaklar artarken , diğer yandan genel ko şul lar da her geçen sene bu i nsanların lehine gelişmektedir. Ö r neğ i n , bü t ünleşmiş gösteri toplumunun yeni koşul ları, bu toplumla ilgili eleştiriyi gerçek anlamda yasadışılığa -gizlendiği için değil eğlence düşüncesinin ağır bir şekilde ortaya konması sayesinde gizli kaldıRL için yasadışı olmaya- iıtiğinde, bu eleştiriyi gözetle mekle ve onu yadsım akla yüküml ü kişi ler, neticede yeralt ı çev relerinde ona karşı geleneksel harekfil yöntemlerini kullanabil ir ler: Provokasyon, i ç eriye sızma ve bu amaç için özel olarak or taya kon ::ıb i l ecck o l a n sahte eleştiri adına özgün eleştiriyi ortadan kaldırmaya dair çeşitli biçim ler. Genel gösteri aldatınacası bin lerce özel aldatmaca ile kendini zenginleştirdiğinde belirsizlik her düzeyde artar. Açıklanamayan bir cinayet , başka yerlerde olduğu kadar hapishanede de intihar olarak adlandırı labilir; ve ınanıığııı çöküşü, ak ıldışılığa doğru giden ve başından itibaren t uhaf uz ı ı rnnların uyguiadığı saçına otopsi lerle sık sık ç arpıt ı lan davaları ve araştırmaları mümkün kılar. Her yerde her türden insanın beklenmedik bir şekilde öl dürüldüğünü görmeye uzun zamandan beri alı ştık . B il inen ya da bili ndikleri kabul edi len teröristlerle, alenen terörist bir yöntemle mücadele edilmektedir. M ossad , Ebu Cihad'ın öldürülmesini plan layabilir , İ ngiliz S AS İ rlandalılar için, " GAL" po lisi de Baskl ılar için aynı şeyi yapabilir . Terörist oldukları varsayı lanlar tarafın dan öldürülenler nedensiz seçilmemiştir; ama genellikle bu ne denleri anladığımızdan emin olmak imkansızdır. Bolonya Garı ' nın İ talya iyi yönetilmeye devam etsin diye h av aya uçurulduğu; ve B rezilya'daki " Ö lüm Tugayları"nın ne olduğu; ve bir şantajı des teklemek için mafyanın Amerika B irleşik Devletleri'nde bir oteli kundaklayabileceği bilinebilir. Ama "çılgın B rabant katilleri"nin· temelde neye hizmet edebildiklerini nasıl bilebil iriz? Bu kadar • 1 980'1erde Belçika'da bir dizi cinayet işleyen çeteye medyanı n verdiği ad.
Çete cinayetlerini süpermarketlere bir dizi baskın yaparak gerçekleştiriyordu. Her seferinde görünüşte rastgele bir biçimde altı yedi kişiyi vurup çok düşük miktarlarda para çal ıyorlard ı . Yakı n tarihlerde çıkan haberler kurbanların pek de öyle rastgele seçilmemiş olabilecekleri, katillerin de bazı sağcı örgütlerle bağ lantılı olabilecekleri şüphesini ortaya atm ışlardır. ( İ ng .çev.notu.) 1 59
çok etkin çıkarın böylesine iyi gizlendiği bir dünyada Cui pro dest?° ilkesini uygulamak zordur. B undan çıkarılacak sonuç, bü tünleşmiş gösteri koşullarında, çok sayıda gizemin kesiştiği nok tada yaşıyor ve ölüyor olmamızdır. Medyatik-polisiye söylentiler anında ya da en kötü ihtimalle ü ç dört defa tekrarlandıktan sonra tartışmasız olarak yüzyıllık ta rihsel kanıt statüsü kazanırlar. Günümüz gösterisinin efsanevi oto ritesine göre sessizl ikte kaybolmuş garip kişiler, k urgusal v am pirler şeklinde yeniden ortaya çıkarlar; bunların geri dönüşleri sadece uzmanların keyfi kararıyla anımsat ı lmış ya da hesaplanmış ve kanıtlanmıştır. B unlar, gösterinin doğru dürüst gömmediği bu ölüler, Akheron ve Lcthe arasında bir yerde bulunurlar; hepsi de birileri tarafınd �ı uyandırılmayı beklerken uyudukları varsayılan d ağdan i nmiş terö r is t denizden dönmüş korsan ve artık çalma ih t iyacı duymayan hırsızdırlar. ,
Böylece belirsizlik h er yerde örgütlenmiş olur. Tahakkü m ken disini genellikle sahte sa ldırı la r la korur ve bu saldırıların med yada ele alınış tarzı asıl harekatı örtbas edecektir. Örneğin 1 98 1 'de İ spanyol Meclisi ' nde, Tejero ve sivil korumalarının garip sald ırılarının başarısızlığa uğraması aslında başarıya u laşmış olan daha modern , yani örtül ü bir hiikümet darbesini gizlemekle mü kel lefti. Aynı şekilde, 1 985 yılında Fransız gizli servisinin Yeni Zelanda'da kalkıştığı başarısız bir sabotaj girişimi de kimi zaman bir savaş kurnazlığı olarak görülmüştür; bu belki de insanları, gizli servislerin harekat tarzlarında olduğu kadar hedeflerin se çiminde de gülünç derecede beceriksiz olduklarına inandırarak dikkatleri bu gizli servislerin çok sayıdaki yeni kul lanım şekille rinden uzaklaştırmak amacıyla tasarlanm ış bir kurnazlıktı. 1 9 86 Sonbaharı'nda, Paris şehrinin yeraltında gürültülü bir şekilde sür dürül e n petrol yatağı bulmaya yönelik jeolojik araştırmaların, bu rada yaşayanların sersemlik ve boyun eğme kapasitelerin i ölç mekten başka ciddi bir amacının olmadığı neredeyse her yerde kesinlikle kabul edilmekteydi; ve bu onlara, i ktisadi açıdan daha mükemmeli bulunamayacak bir saçmalığa dayanan sözde bir araş tırma gösterilerek y apılmıştı. '
*
(Lat.) Kimin çıkarına? (ç. n . )
1 60
İ ktidar öylesine gizemli bir hale gel m i ş tir ki, Amerika B irleşik Devletleri başkanl ığın ı n İ ran'a yasadışı yollardan silah salma s ı n ı n ard ından, Amerika B irleşik Dev leıler i ' n i , sözde demokrat ik dün yanın en önde gelen gücünü, gerçekte kimin yönettiği sorusu so rulabilmişti . Gerçeklen de demokratik dünyayı hangi şeytan yö netiyor? Daha derine inilirse, her türlü iktisadi gereklil iğe resmen bu kadar çok saygı d u y u l a n bu dünyada, üretilmiş herhangi b i r şey i n gerçek m a l i ye t i n i a s l a k i mse bilemez: Aslında gerçek mal iyet i n en önem li k ıs m ı asla lıesaplannıaz; ı•e elde kalan gizlidir. 19 1 9 8 8 y ı l ı n ın başında
General Noriega an iden dünya çapında i.i n O, ord usuz b i r ü lke o l a n Panama' n ı n M i l l i Muhafı z l a r ı ' n a kom u ta n l ı k eden gayri resmi diktatördü. Çünkü Panama ı a m a n lamıyla egemen b ir devlet değ i ldi : Panama kanal için yara ı ı l ın ı ş t ı , k a n a l Panama i ç i n değil . Para b i r i m i dolardır ve b u rada yerleşik olan esas ordu ela yabancıdır. Tıpkı Polonya'daki Jaruzclski gibi Noriega da b ü t ü n kariyerini, işgal güçlerinin po lis şefi gibi onlara h izmet ederek kazanmıştı. Panama ona yeterl i g e l i r sağlaya madığı için Amerika B irleşik Devletleri ' ne uy uşturucu ithal edi yor ve "Panama kökenli" sermayesini de i sviçre'ye ihraç edi yordu. Küba'ya karşı CIA i le işbir l i ğ i yapmıştı ve ekonomik et kinliklerin i kılıfına uydurabilmek için uyuşturucu ticaretindeki bazı rakiplerin i , bu soruna kafayı takmış olan Amerikalı yet kil i l ere ihbar etm işti . Güvenlik konusundaki baş danışmanı pi yasanın en iyisiyd i : İ srail gizli servisi Mossad'ın eski bir görev lisi olan Michael Harari; bu durum Washington'ı kıskandırıyordu. Amerikalılar b u adamdan kurtulmaya karar verdiklerinde -çünkü bazı Amerikan mahkemeleri onu ihtiyatsızca suçlu bul muştu- No riega, Panama v atanseverliği ile hem isyankar halkına hem de ya bancılara karşı kendini bin yıl boyunca savunmaya hazır olduğunu açıklamıştı; ve derhal anti-emperyalizrn adına, Küba ve Nikara gua'daki sert bürokratik d iktatörlerin açık desteğini almıştı .
kazand ı .
. Fi
I ÖN/Gösıeri Toplumu
161
çok etkin çıkarın böylesine iyi gizlendiği bir dünyada Cui pro dest?' i lkesini uygulamak zordur. Bundan çıkarılacak sonuç, bü tünleşmiş gösteri koşullarında, çok sayıda gizemin kesiştiği nok tada yaşıyor ve ölüyor olmamızdır. Medyatik-pol isiye söylentiler anında ya da en kötü ihtimalle üç dört defa tekrarlandıktan sonra tartışmasız olarak yüzy ı l l ık ta rihsel kanıt statüsü kazanırlar. Günümüz gösterisinin efsanevi oto ritesine göre sessizlikte kaybolmuş garip kişiler, kurgusal vam pirler şeklinde yeniden ortaya ç ıkarlar; bunların geri dönüşleri sadece uzmanların keyfi kararıyla anımsatılmış ya da hesaplanmış ve kanıtlanmıştır. Bunlar, gösterinin doğru dürüst gömmediği bu ölüler, Aklıeron ve Lethe arasında bir yerde bulunurl ar; hepsi de birileri tarafın�ıı uyandırılmayı beklerken uyudukları varsayı lan dağdan inmiş terörist, denizden dönmüş korsan ve artık çalma ih tiyacı duymayan hırsızdırlar. B öylece belirsizlik her yerde örgütlenmiş olur. Tahakküm ken disini genell ikle sahte sa ldı rı lar la korur ve bu saldırıların med yada ele alınış tarzı ası l h arekatı örtbas edecektir. Ö rneğin 1 98 1 'de İ spanyol Meclisi ' nde, Tejero ve sivil korumalarının garip saldırılarının başarısı zl ığa u ğraması aslında başarıya ulaşmış olan daha modern, yani ört ü l ü bir hükümet darbesini gizlemekle mü kellefti. Aynı şekilde, 1 985 yıl ında Fransız gizli servisinin Yeni Zelanda'da kalkıştığı başarısız bir sabotaj girişimi de kimi zaman bir savaş kurnazlığı olarak görü lmüştür; bu belki de insanları, gizli servislerin harekat tarzlarında olduğu kadar hedeflerin se çiminde de gülünç derecede beceriksiz olduklarına inandırarak dikkatleri bu gizli servi slerin çok sayıdaki yeni kul lanım şekil le rinden uzaklaştı rmak amacıyla tasarlanmış bir kurnazlıktı. 1 986 Sonbaharı'nda, Paris şehrinin yeraltında gürü ltülü bir şekilde sür dürül e n petrol yatağı bulmaya yönelik jeolojik araştırmaların, bu rada yaşayanların sersemlik ve boyun eğme kapasitelerini ölç mekten başka ciddi bir amacının olmadığı neredeyse her yerde kesinlikle kabul edilmekteydi; ve bu onlara, iktisadi açıdan daha mükemmeli bulunamayacak bir saçmalığa dayanan sözde bir araş tırma gösterilerek yapılmıştı. '
• (Lat.) Kimin çıkarına? (ç. n . ) 1 60
İ ktidar öylesine gizemli bir hale gelmiştir ki, Amerika B irleşik Devletleri başkanl ığının İ ran'a yasadışı yollardan silah satmasın ın ardından, Amerika B irleşik Devletleri ' ni, sözde demokratik dün yan ı n en önde g e len gücünü, gerçekte kimin yönettiği sorusu so ru l abilmişti . Gerçekten de demokratik dünyayı h angi şeytan yö netiyor? Daha derine inilirse, her türlü iktisadi g e re klil iğe resmen bu kadar çok saygı duyulan bu dünyada, üretilmiş herh a ngi b i r şeyi n gerçek maliy e tini asla kimse bilemez: Aslında gerçek maliyetin e n önem li kısmı asla hesap lanmaz; ı•e elde kalan gizlidir. 19
1 98 8 yılının başında General No ri ega aniden dünya çapında ün kazandı . O, o rd u s u z bir ü lke olan Panaına'nı n Milli M u h a fızları'na komut an l ı k eden gayri resmi diktatördü. Çünkü Panama t am a n lamıyla e g e m e n bir d e v let deği l d i : Panama kanal için yar a t ı l m ış t ı kanal Panama için d e ğil Para birimi dolardır ve b u rada y er l eş i k olan esas ordu da yaban c ı d ı r Tıpkı Polonya'daki Jaruzelski gibi Noriega da bütün kariyerini, işgal güçlerin i n polis şefi gibi onlara hizmet e de rek kazanmıştı. Panama ona y e t e rli g e l i r sağlaya madığı için Amerika B irleşik De vlet leri n e uyuşturucu i thal edi yor v e "Panama k ö kenli sermayesini de İ sviç re y e ihraç edi yord u . Küba'ya karşı CIA ile işbirliği yapmıştı ve ekonomik et kinliklerini kılıfına uydurabilmek için uyuşturucu ticaretindeki bazı rakiplerini, bu soruna kafayı takm ış olan Amerikal ı yet kil ilere ihbar et mişti . Güvenlik konusundaki baş danışmanı pi yasanın en iyisiydi: İ srail gizli servisi Mossad'ın eski bir görevlisi olan Michael Harari; bu durum Washington'ı kıskandırıyordu. Amerikalılar bu adamdan kurtulmaya karar v erdiklerinde -çünkü bazı Amerikan m ahkemeleri onu ihtiyatsızca suçlu bulmuştu- No riega, Panama vatanseverliği ile hem isyankar halkına hem de ya bancılara karşı kendini b i n yıl boyunca savunmaya hazır o lduğunu açıklamıştı; ve derhal anti-emperyalizm adına, Küba ve N ikara gua'daki sert bürokratik diktatörlerin açık desteğini almıştı. ,
.
.
'
"
, Fi
I ÖN/Gösıeri Tor lunıu
'
161
Panaına'ya özgü bir fenomen olmayan ve her yerde aynı şeyleri n yapıldığı bir dünyada her şeyi satan ve h er ş ey in sahtesini yapan General Noriega, bu tür dev letin bu tür adamı, bu tür bir general ve bir kapitalist olarak bütünleşmiş gösterin i n ve bu gösterinin iç ve dış politika alan larında sağladığı çok çeşitli haşarıların mü kemmel bir temsilciydi. O, çağımızdaki hükümdar modelidir; ve olabilecek her yerde iktidara gelmeyi ve iktidarda kalmayı he defleyen ler arasında bu işi e n iyi becerenler ona çok benzerler. Bu tür harikaların sebebi mucizesi Panama değil , içinde bulundu ğumuz çağdır.
....
20
B ütün istihharaı serv isleri -Cla usewitz'in savaşla ilgi l i doğru teorisine bu noktada katı larak- hilgiııin güce dönüşmesi gerektiğine i nan ırlar. Bu servisler çağdaş itibarların ı , özg ü n �i irscl n i telikle rini buradan alırlar. Zeka, eylemi yasaklayan ve diğerlerinin ey lemleri hakkında pek fazla doğru bir şey söylemeyen gösteri ta rafından bu kadar dışlanın ışke n , adeta, gerçekleri analiz edenler ve bazı gerçekler üzerin de gizl ice etki yapanlar arasına sığınmış g ibi görünmektedir. Yakın dönemde, Margareı Thatchcr'ın büyük çabalar sarfederek boşuna hasıraltı et meye çalıştığı ve böyle ya parak da doğrulamış olduğu birtakım açıklamalar, İ ngilıere'de bu servislerin , politikasını tehl ikeli buldukları bir başbakanı de v i rebilecek güçte olduklarını zaten gösterm iştir. Gösterinin ya rattığı yaygın aşağı lama, Kip l i ng dönemi nde "büyük oyun" diye adlandırılabilmiş şeyin cazibesi n i bu kez yeni gerekçelerle tekrar yaratmıştır. "Polisiye tarih anlayışı" çok sayıda güçlü toplumsal hareketin kit leleri harekete geçirdiği XIX. yüzyılda, tepkisel ve g ü lünç bir açıklama olarak kalıyordu. B ugünün sahte isyankarları ortalıktaki söylentiler ya da bazı kitaplar sayesinde bunu gayet iyi bilirler ve bu sonucun daima doğru kalacağına inanırlar; kend i dönemlerinin gerçek pratiğini asla görmek istemezler; çünkü bu pratik onların soğuk u mutları açısından gereğinden fazl a acıklıdır. Devlet bu du rumu saptar ve hesabını buna göre yapar. 162
Ul uslararası pol itik yaşamın hemen hemen bütün yönlerin in ve iç politikanın daha d a fazla yönünün, aldatmaca, yanlış bilgilen dirme ve -biri diğerini gizleyebilen ya da sadece öyle görünen- iki taraflı açıklamalarla birlikte gizli serv is tarzında yürütüldüğü ve gösterildiği bir dönemde, gösteri zorunlu a nlaşılmazlıktan yorgun düşmüş dünyayı yaşamdan uzak ve daima sonuçsuz kalan can sı kıcı bir polisiye roman dizisi gibi anlatmakla yetin ir. Bu pol isiye romanlar, gece yarısı bir tünelde zenciler aras ın d a geçen bir kav ganın realist bir şekilde sah nelenmesinin içerdiği bütü n dramatik unsurlara sahiplerdir. Televizyon güzel b ir görü ntü gösterdiği ve bu görüntüyü küstah bir yalanla yorum ladığ111da aptallar her şey in açık s eç i k o lduğuna inanırlar. Yarı seçkin, neredeyse h e r şeyin k aranlıkta kaldığın ı , iki yönlü olduğunu ve bilinmeyen kodlar tarafından "oluşturulduğu nu" bilmekle yetinir. Daha müstesna bir elit ise u laşabildiği bütün gizli bilgilere ve sırlara rağmen her özel durumda açıkça ayırt edilmesi güç olan doğruyu öğrenmek isteyece ktir. O, bu aşkı ge nel t ikle karşılıksız kalmasına rağmen hakikatin yöntemini öğ renmekten keyif duyacaktır. 21
Gizlilik b u dünyaya hükmeder, öncelikle de tahakkümün smı ola rak. Gösteriye göre sır toplumun tamamına cömertçe sunu lan bilgi kuralının zorunlu bir istisnasından başka bir şey değildir: Tıpkı bütün lüklü gösteri nin bu "özgi.ir dünya"sında tahakkümün de mokrasiye hizmet veren bir icra organından başka bir şeye in dirgenememesi gibi. Ama h iç kimse gösteriye gerçeklen inan mamaktadır. O halde seyirciler, ola ki n asıl h areket edecekleri konusunda gerçekten fikirleri sorulduğunda, temel gerçeklikleri hakkında hiçbir fikirlerinin olmadığı bir dünyayı yönetemeyecek olmaların ı tek başına garanti eden sırrın varlığını nasıl kabul eder ler? Mesele, neredeyse hiç kimsenin ulaşılamaz çıplaklığı ve iş levsel yaygınlığı içinde sırrı göremiyor olmas ıdır. Herkes u z manlara ayrılmış küçük bir sır alanının kaçını lmaz varlığını kabul eder; birçok insan çoğu şeyin bu sırrın i ç in de olduğuna inanır. 1 63
La 13 oeıie, Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev adlı eserinde zorba bir iktidarın, bu iktidarı destekleıı�enin menfaatlerine olduğunu dü şünen ya da buna inanan bireylerin oluşturduğu tek merkezden yö neti len çevrelerden nasıl destek almak zorunda olduğunu gösterir. Aynı şekilde sorumsuz olduklarından şüphe bile edilememesiyle gurur duyan politikac ılar ya da medya profesyonelleri arasındaki birçok insan da ilişkileri ve gizli kaynakları sayesinde birçok şey ' öğrenirler. İ şin içyüzünü bilmekten mutlu olan kişi, bu içy üzü elqtirmez ve kendisine açıklanan bütün g izli bilgilerdeki esas gerçeklik payının kendisinden daima saklanacağını bilmek is temez. Hile yapanların yardımsever koruyuculuğu sayesinde sahte de olsa biraz daha fazla oyun kağıdını görebi lir; ama hiçbir zaman oyunun kurallarını öğrenemez. Böylece kendisini derhal ma nipülatörlerle ö.:('.deşleştirir ve aslında onun da paylaştığı bir ce halete karşı aldırışsız kalır. Çünkü , yalancı zorbalığa aşina olan bu kişilere s u nulan bilgi kırıntıları, normal olarak yalanla ze hirlenmiş, denetimsiz ve manipülc edilmiştir. B u bilgi kırıntıları yine de kendilerine ulaşanları sevindirir çünkü bu insanlar ken dilerini hiçbir şey bilmeyenlerden daha üstün hissederler. Zaten bu bilgi kırıntılarının tek işlevi tahakkümü daha saygın kılmaktır, asla onu anlaş.ı labilir kılmak değil. Bu bi lgi ler insanlara birinci sınıf seyirci ayrıcalığı sağlar: Bu insan lar kend ilerinden gizlenen şeyi kullanarak değil, ifşa edilene inanarak bir şeyleri anlayabile ceklerine i nanacak kadar budaladırlar! Tahakküm, özgür ve engelsiz yönetiminin çok yakın bir gelecekte hem ekolojik (örneğin kimyasal) hem de iktisadi (örneğin ban kacı lık) alanda bir dizi vahim felakete yol açacağının en azından farkındadır. B ir süreden beri bu istisnai talihsizlikleri alışıla gelmiş ılımlı dezenformasyonun dışındaki araçlarla ele almaya çalışmaktadır. 22
Son yirmi yılda sayıları giderek artan ve tamamı fai l i meçhu l kalan -her ne kadar birkaç önemsiz isim kurban edildiyse d e hiç bir zaman ası l fail lere ulaşılması sözkon usu o lmamıştır- suikast1 64
!ere gelince, bunların seri ü rclim özellikleri ortak bir markaya işa ret etmekledir: Resmi açıklamaların aleni ve sürekli değişen ya lanları; Kennedy, A ldo Moro, Olaf Palme, bazı bakan ve ban kacılar, bir iki papa ya da bunlardan çok daha değerli o lan diğerleri. Son zamanlarda ortaya çıkan bir loplumsal hastal ığa ait bu sendrom çok çabuk bir şekilde neredeyse her yere yayılmıştır; adeta incelenen ilk vakalardan itibaren devletin zirvesinden (bu rası bu tür suikastlerin geleneksel ortamıdır) aşağıya do,�ru ini yormuş ve aynı zamanda bu tür savaşın profesyonel ler arasında her zaman sürüp gittiği alt kesimlerden , yan i diğer geleneksel ya sadışı kaçakçılık ve kayırma alanlarından yukarıya do,�ru çı kıyornwş gibidir. Bu faaliyetler, sanki devlet bu işe karışmaya te nezzül etmiyormu ş ve Mafya da bu alanda sivrilmeyi başarmış gibi her türlü toplumsal olayın ortasında karşı laşma eği liminde dirler; böylece bu aşamada bir tür birleşme başlar. Bu yeni tarz gizemleri tesadüfi diye açıklamak oldukça sık baş vuru lan bir eği l i m d ir : polisin yetersizliği, sorgu yargıçları n ın ap tallığı, basının zamansız açıklamaları, gizli serv islerdeki büyüme bunalımı, tanıkların kötü niyeti, ihbarc ı ların aniden işten vaz geçmeleri. Edgar Poe, Morgue Soka,� ı C inayeti nde yer alan meş hur bir akılyürüıme ile gerçeğe giden kesin yolu zaten bulmuştu : '
Bana öyle ge l iy o r ki hu g izem, kolay l ı k l a çözü lebi lecek bir durum olarak görülme s i n e yol açacak nedenden ötürü çözümsüz bir şey ola rak düşünülmektedir -bu g izemin acay i p öze l l iğ i n i kastediyorum .
sıralar
..
Şu
meşgul o lduğumuz türdeki sor u ş tu rma l a rda, "ne oldu" d i y e
sormaktan çok "daha önce asla olmamış
n.e oldu" d i y e sorulmalıdır.
23
Ocak 1 988'de, Kolombiya uyuşturucu m afyası sözde varlığı ko nusunda kamuoyunda var olan görüşleri düzeltmek amacıyla bir bildiri yayınladı. Bir mafyanın oluşabildiği her yerdeki en büyük arzusu tabii ki v ar olmadığını ya da fazl a bilimsel o lmayan if tiraların kurbanı olduğunu kanıtlamaktır; bu da onun kapital izmle ilk ortak noktasıdır. Ama söz konusu d urumda, d ikkatleri tek ba1 65
şına üzerine çe kme k t e n rahatsız olan mafya, kendisini haksız yere g ü n ah ke çi s i olarak kullanarak gizlenmeye çalışaıı d i ğe r top luluk lar hakk ı nd a ay r ı n t ı l ı b i l gi verecek kadar ileri gitmişti. Şu a ç ı k l a m ay ı yapmıştı: B izler n e bürokratların ve politikacıların ne bankac ı ların v e mali uz manların ne mi lyonerlerin mafy asına ne de büyük çaptaki h ileli söz leşmelerin, tekel ya da petrol m a fyasına ne de medya mafyasına
da
h i liz.
a l an ları n , t ü m d i ğ e r l er i gibi, kendi fa a l i y e t l e r i n i s u l ar ı y l a m e vc u t topl u m u n ta m a m ı n ı s u l ay an bu lanık büyük bir nehre, bir suç ve daha b ay a ğ ı yas ad ı ş ı l ı k l ar nehrine bo ş a l t m akla ç ı k ar l a r ı olduğu ko l a y l ı k l a tahmin ed i l e b i lir; am a mes lekleri icabı ne den bahscll i kl er i n i b i rç ok insandan daha i y i b i len i n san l ar l a karşı karşıy<ı o lduğumuzu kabul e t m e k de do ğ ru o l u r . M afy a , en iyi şe k il de modern toplum toprak l ar ın da yeşerir. Mafya, en az bütünleşmiş gö s t e r i t o p l u m u n u n d ü nyasın ı şe k i ll e n d i re n d i ğe r emek ürünleri kad a r h ızlı b i r bü y ü m e g ö ste ri r . Mafya, bil g i say a r ve e n d üst r i y e l g ı d a a l a n ı nd a , şe h irkr i n ve gecekondu ların t am anlamıyla yeniden y ap ı l a n m a s ı nd a , özel hizmetler ve okuma Bu
aç ı kl a m ay ı kaleme
yazma
b i l meme oran ında gö r ü le n aşırı i lerleme ile b i r l i kte b ü yü r.
24 Mafya y üzy ı lı n b aş ı n da
S i c i l y a l ı göçmen işçilerin gelmesiyle bir likte A m eri k a B i rl e ş i k Devletlcri ' nde görülmeye b aş lad ı ğ ında , köklerinden k op a r ı l ıp getirilmiş b ir arkaizmden başka bir şey de ğildi; tıpkı aynı dönemde Amerika' nın B atı kıyısındaki gizli Çinli t opl u l u k l ar arasında ortaya ç ıkan çete savaşları g i b i . Cehalete ve yoksul luğa dayanan mafya o dönemde Kuzey İ talya'da bile kök salmayı başaramamıştı. Modern devlet karşısında her yerde si linmeye mahkum gibi görünüyordu. B u , rasyonel bir polis de netim inin ve burjuvazinin yasalarının u laşamadığı şehir dışında yaşayan, geri kalmış azınlıkların "korunması" üzerine kurulabilen bir örgütlü suç biçimiydi. Mafyanın savunmaya yönelik taktiği, p o l i si ve adaleti etkisiz h ale getirmek ve faaliyet alanı dahi li nde 1 66
kendisine gereken gizliliği sağlayabilmek amacıyla, tanıkların or tadan kaldırılmasın dan başka bir şey asla olamazdı. Bunun ar dından , önce yaygın gösteri toplumunun sonra bütünleşmiş gösteri toplumunun yarattığı ye11i cehalet ortamında kendine yeni bir alan bu lmuştu : Gizliliğin tam zaferi, yurttaşların y urttaşlıktan toplu is tifası, mantığın tamamen yitirilmesi, rüşvetin ve evrensel kor kaklığın ilerlemesiyle birlikte mafyanın modern ve saldırgan bir güç olabilmesi için bütün uygun koşullar bir araya gelmişti . Amerika'daki içki yasağı -bu yüzyıl devletlerinin her şey üzerinde otoriter bir denetim uygu lama iddialarını ve bunun sonuçlarını gösteren en iyi örnek- alkol ticaretini on yıldan fazla bir süre için örgütlü suça teslim etm işti. Bu olayla birlikte zenginleşen ve tec rübe kazanan mafya, seçim politikasına, tic,arete, profesyonel katil pazarın ın gelişmesine ve bazı uluslararası politika meselelerine dahil olmuştur. İ kinci Dünya Savaşı sırasında S icilya'nın istilasına yardım etmesi için Washington hüküıneti tarafından desteklen m iştir. Alkol yasal hale gelince, şu anda yasadışı tüketimin gözde malı olan uyuşturucu alkolün yerini alm ıştır. Bunun ardından mafya, gayrimenkul işlerinde, bankacılıkta, üst düzey politikada ve önem li devlet işlerinde ve nihayet gösteri endüstrisinde telev iz yon, sinema ve yayıncılıkta c iddi bir önem kazanmıştır. B u durum, en azından Amerika B irleşik Devletleri'nde müzik endüstrisi için de geçerl idir; tıpkı hir ürünün reklam ının yeterince kalabal ık sa y ıda insana dayandığı her alanda olduğu gibi. Mafya yeterince sermayeye ya da dokunulmayan ve cezalandırılamayan meçhul kiralık adamlara sahip olduğundan, rekla m alanındaki bu i nsanları satın alarak ya da gözlerini korkutarak onlar üzerinde baskı uy gulamak oldukça kolaydır. Disjokeyleri satın alarak birbirinden rezil ürünler arasında hangisinin başarılı o lacağına karar verilir. Mafya, Amcrika'da edindiği tecrübelerin ve başarıların ardından hiç şüphesiz ki en fazla İ talya'da güç kazanmıştır: Dönemin h ü kümetiyle yaptığı tarihsel uzlaşmad an itibaren sorgu yargıçlarını ya da polis şeflerin i öldürmeye başladı: B u da onun siyasi "te rörizm" sahnesine girmesini sağlayan bir tecrübe olmuştur. Gö1 67
rece fark.lı koşullarda Japon mafyasının benzer gelişimi çağın bir liğini çok iyi gösterir. Mafya i le devleti karşı karşıya getirerek bir şeyler açıklanmak is tendiğinde her zaman yanılgıya düşülür: On lar asla birbirlerinin rakibi değillerdir. Teori , pratik hayattaki bütün söylentilerin ko laylıkla gösterdiği şeyi rahatlıkla doğrular. Mafya bu dünyanın ya bancısı değildir: O tamam iyle kendi evindedir. B ütünleşmiş gös teri döneminde, aslında her türlü gelişmiş ticari şirkete 6rnek olacak şekilde varlığını sürdürür. 25
Gösterinin demir yunırıı,�ıı altında ezi lmiş topluma şu anda hük meden yeni koŞu llarla birlikte, örneğin bir politik cinayetin bir başka açıklamayla sunulacağı , yani bir nevi elekten geçiri leceği bilinmektedir. Her yerde eskisinden daha fazla deli var ama son derece hoş olan şey artık onlardan da delice bahsedilebilmesidir. Ve bu tür medyatik açıklamaları dayatan şey, herhangi bir terör egemenliği değildir. Tam tersine, bu tür açıklamaların sessiz se dasız varlığıdır teröre yol açan. Ufukta savaşın görüldüğü 1 9 1 4 yılında, aşırı yurtsever sağın gö zünde J aurcs ü lkenin savunmasına gerçekten zarar verecek bir kişi olarak görü ldüğü için Jaures ' i öldüren V il lain bu akımdan de rinden etkilenmişti ve şüphesiz ki biraz dengesiz bir kişiliği olan V i llain'in Jaures' in öldürülmes i gerektiğine inanmış olduğundan kimse kuşku duymamıştı. Ama bu aşırılık yanlıları Sosyalist Parti içinde partiyi derhal "kutsal ittifak"a itecek olan vatansever mu vafakatin büyük gücünün farkında değillerdi ; Jaures'in öldürül mesi ya da savaşı reddeden enternasyonalist konumuna s ıkı sıkıya bağlanmasına izin verilmesi fark etmiyordu. Aynı olay bugün ol saydı gazeteci-polisler ve " toplumsal meseleler" ve "terörizm" konularında tanınmış uzmanlar, Villain'in farkl ı siyasi görüşlere sahip olmakla birlikte tesadüfen hepsi fiziksel olarak ya da dış gö rünüş açısından Jaures'e benzeyen adamların kurban olarak se çildiği çok sayıda c inayet girişimini her zaman planlamış ol1 68
duğunun iyi bil indiğini derhal söylerlerdi. Bazı psikiyatristler bunu doğrularlar ve medya da öncelikle psikiyatristlerin söy lediklerini doğrulayarak otoritesi tartışılmaz uzman olarak bizzat kendi yetki ve tarafsızlığını doğrulamış olurd u . Ertesi günden tezi yok, resmi polis soruşturması da Villain denen bu adamın Chope du Croissant'da· kendisine kötü hizmet edi ldiğini ileri sürerek pas tanenin ortasında herkesin gözü önünde pastane sahibini en iyi müşterilerden birini vurarak en kısa zamanda gelip intikam al makla tehdit etmiş olduğuna dair tanıklık etmeye hazır çok sayıda muteber kişi bulunduğunu öne sürebilirdi. Bu, geçm işte hakikatin sık sık ve çarçabuk ortaya çıktığı an lamına gel memelidir; çünkü V i llain sonuçta Fransız mahkemeleri tarafından aklanmıştı. Ancak 1 936 yı lında, İ spanyol devrimi baş ladığı sırada kurşuna dizildi, çünkü Balcar Adaları'na yerleşme ih tiyatsızl ığını göstermişti . 26
Devletin üretimin yönlcndirilıncsindc h cgcmonik bir rol üst lendiği ve bütün metalarla ilgili talebin doğrudan doğruya gös teriye dair bilgilendirme ve promosyonla sağlanan merkezileş meye -ki dağıtım biçim leri de buna uyarlanmak zon,ıııdadır- öa yandığı bir dönemde iktisat alanındaki işlerin karlı bir şekilde yü rütülmesiniı� yeni koşul ları bunu gerektirdiğinden, gizli ku rumların ve etki ağlarının her yerde geliştiğine tanık oluruz. B u durumda b u , sermaye birikimi, üretim v e dağıtım hareketinin doğal sonucundan başka bir şey değildir. Bu alanda büyümeyen yok olmak zorundadır; ve hiçbir şirket bugünün endüstri, gösteri ve dev letinin değerlerini, tekni klerini ve yöntemlerin i benimse meden büyüyemez. Son tahlilde yeni bireysel bağımlılık ve ko ruma ilişkilerinin oluşumunu dayatan şey çağımız ekonomisinin seçimi olan özel büyüme biçimidir. S icilya mafyasının kullandığı ve tüm İ talya'cla kabul gören bu for mülün derin hakikati şu noktada yatar: " Eğer paran ve dostl arın •
Jaures'in öldürüldüğü kahvehane. (ç.n . ) 1 69
varsa hukukla dalga geçersin." B ütünleşmiş gösteride yasalar uyku halindedir; çünkü yeni üretim teknikleri için hazırlanma mışlardır ve ayrıca malların dağıtımı sırasında yeni tür anlaşmalar sayesinde bu yasalardan uzak durul muştur. Kamuoyunun ne dü şündüğünün ya da neyi terci h ettiğinin artı k hiçbir önemi kal mamıştır. Gösterinin kamuoyu araştırmaları, seçimler ve mo dernleşmeye yönelik yeniden yapılanmalarla g izlediği şey budur. Kazananlar kim olursa olsun kibar müşteriler en kötü malı edi neceklerdir: Çünkü bu tamamen onlar için üretilmiş olandır. "Hukuk dev leti" kavramı , modern ve sözde demokratik devletin genelde bu özelliklerinden vazgeçmesiyle birl ikte yaygııı bir şe kilde kullanılm aya başlanmıştır. Bu ifadenin 1 970 yılından k ısa bir süre sonra x_e tam anlam ıy l a öncelikle İ talya'da popülerlik ka zanması kesinlikle tesadüfi değildir. Birçok alanda, yasalar adeta çeşitli boşlııklar kalacak şekilde özenle hazırlanm ışlardır; tabii ki bu, bu boşluklardan yararlanabi lecek olanlar için geçerlidir. B azı koşullarda -örneğin dünyadaki her türlü s ilah ticareti, özell ikle de daha yüksek teknoloji ürünleri çevresinde- yasadışılık, kendisi sa yesinde daha da karlı hale gelen iktisadi işlem lere destek sağlayan bir güçten başka bir şey değildir. Günümüzde birçok iş i lişkisi ka çınılmaz olarak en azından hu yüzyıl kadar namussuzdur; bu durum eskiden, sadece namussuzluk yolunu seçmiş sınırlı sa yıdaki insan arasında sözkonusuydu. Pazarın sömürülebilecek sektörkrini belirlemeye ve elde tutmaya yönelik promosyon/denetim şebekelerinin büyümesiyle birlikte olupbitenden haberi o l anlardan ve onların yardımını çok fazla reddetmemiş olanlardan esirgcnemeyecek kişisel hizmetlerin sa yısı da artmıştır; ve bunlar her zaman devlet ç ıkarları ya da gü venliğinin polisleri ya da bekçileri değildirler. İ şlevsel suç or taklıkları uzun mesafeli ve uzun süreli i letişim kurarlar, çünkii onların şebekeleri, burjuva döneminin serbest etkinliğinde ma alesef her zaman az rastlanan bu minnettarlık ve sadakat duygula rını dayatacak her türlü araca sahiptir.
1 70
İ nsan her zaman düşmanından bir şeyler öğrenir. Devlet ad anı ları nın da, y e ni bir olumsuzluk kuş ağ ı n ı n göz açıp kapayıncaya kadar geçişiyle uğraş ırlar ken -Homeros'un da söylediği gibi, "bir insan nesli bir a ğ acın yaprakları gibi h ı zl a gelip geçer"- genç Lukacs'ın y a sal l ı k ve yasadışılık k av ramla r ı hakkı ndaki sap tamalarını okumaya itildiklerine inanmak gerekir. Bu dönemden itibaren, devlet ad a m l ar ı da tıpkı bizler gibi bu sorunla ilgili her hangi bir ideolojiyi kendilerine dert etmekten vazgeçe b i l m iş l erd i r; ve asl ında gösteri top l u m unu n uygulamaları artık bu tür ideolojik yanılsamaları kesinlikle cesaretlendirmcmektedir. Ve ni h ayet bizlerle ilgili olarak şu sonuca varılab i lir: Kendim izi tek bir illegal etkinl iğe ad a m a m ı z ı e nge l l e y e n şey gereğ inden fazla il legal etkinliğimizin olmasıdır. ,
27 Pelepones Sarnşı' n ı ıı Vl ll.
ci ldinin 66. bö l ü m ü nde Thukydides, içinde bulunduğumuz durumla b irç ok benzerlikler taşıyan bir başka oli ga rş i k kompl o harekiit ıyla i lgili şunları yazmıştır: Ü stel i k söz a lan l ar
kornploculanlı ve allıkları n utuk l a rı
önce l ikle
dostları s ın ı yo rl ard ı. Komploc u la rın s a yı s ı ka rş ı s ınd a korkuya ka pı l a n
yu rttaş l ar
mulıa le l et yükselmiyord u . Her �eye rağmen uygun bir yolu b u l u n u y ord u . Katiller ara� tı r ılm ı yo rdu v e ş ü p h e l i k i ş i lerle i l g i l i h içbir soruş tu mıa açılmıyordu. Halk tepki gös t er m i yo rd u ve i nsanlar o kadar korku i ç indey d i ler ki g ı kları n ı ç ı k arm ad ı klar ı halde ş id de t te n kurtu l m u ş oldukları için ke ndi le ri n i mutlu h i s sediyorlardı. Komp locul arın ge rçekte olduğundan ço k daha ka la b a l ı k olduklarına ina narak tam an l am ı y l a bir güçsüzlük d u ygu s u n a kap ı l m ı ş lardı. Şehir çok büyüktü ve aslında ne olu p bit t iği n i a n l ay abile cek kadar bir birlerini yeterince tanımıyorlardı. Bu hoş nuts u zl u k ortamında şika yetler hiç kimseye söylenemiyordu. Bu durumda, suç l u lara karşı dü zenlenen b i r e y le m e dah i l olmaktan k aç ın ı l m al ı y d ı çünkü bunun i ç i n ya tanımadık birisiyle ya da tan ı d ık a ma g ü ve n ilme ye n birisiyle ko n u ş mak gerekecekt i . Dem o kra ti k Parti'de i nsanlar birbirine şüpheyle yaklaşıyor ve herkes kendisine karşısındakinin komplocuların suç or tağı olup o l madığın ı soruyordu. A s l ınd a bunlar arasında asla o l i g a rşi y le işbirliği yapma ihtimali o l m ay an insan l ar vardı . arasında h içbir
'
birisi o n l ara karşı <,: ı kmaya kalkı şt ı ğında onu öldiirnıeniıı
,
171
Eğer tarih halen savaşan etkenlere ve dolayısıyla da hiç kimsenin kendi n i tam olarak dışlayamayacağı bir sonuca dayanan b u ge rilemenin ardından bize geri dönmek zorundaysa, bir gün bu Yo rumlar gösteri tarihinin yazılmasında yararlı olabilir; hiç şüphesiz ki gösteri bu yüzy ı lda ortaya çıkmış en önem li ve en az açık l anmaya çalışılmış olaydır. Koşullar farklı olsaydı kendimi bu ko nuyla ilgili ilk çal ışmamdan son derece tatmin olmuş kabul ede bilirdim ve sonraki gelişmeleri düşünmeyi başkalarına bırakabi l irdim. Ama, içinde bulunduğumuz dönemde hiç kimsenin bunu yapmayacağını düşündüm. 28
Promosyon-denetim şebekelerinden gözetim-dezenformasyon şe' bekelerine farkına v arılmadan geçilir. Bir zamanlar sadece yerleşik hir düzene karşı komplo düzenlenirdi. B ugün, yerleşik dü zenden yana komplo düzenlemek büyük gelişme gösteren yeni bir meslektir. Gösterinin tahakküm ü koşullarında insanlar bu ta hakkümü sürdürmek ve gösterinin tek başına başarılı i lerleyişi olarak adlandırabileceği şeyi sağ:ama almak için komplo dü zenlerler. Kom p lo düzenlemek, gösterinin işleyişinin bir par çasıdır. Bir tür tedbir niteliğindeki iç savaşın koşul ları, çeşitli açı lardan hesaplanmış geleceğe yönelik tasarıl ara uyarlanarak zaten oluş turulmaya başlanmıştır. B u n l ar, bazı noktalarda bütünleşmiş gös terinin ihtiyaçlarına göre müdahalede bulunmakla yükümlü "özel organizasyonlar"dır. Böylece, en kötü senaryolar düşünülerek, 1 968 yazında Mexico City'deki bir meydanın adına espril i bir gönderme yapıl arak• " Üç Kültür" adıyl a bir taktik planlanmıştı; ama bu kez hemen h arekete geçildi ve zaten isyan başlam adan taktik uygulanmalıydı . B öy lesine aşırı örneklerin dışında, iyi bir yönetim aracı olmak için fai l i meçhul c inayetlerin çok sayıda in sana dokunması ya da sık sık görülmesi şart değildir: S adece • 1 968 Ekim ayında, polis Mexico City'deki Plaza de las Tres Culturas'da top lanan gösterici öğrencilere ateş açmış ve birçoğunu öldürmüştür; takip eden olaylarda da en az elli öğrenci polis tarafı ndan öldürülmüştür. (ç.n.) 172
mümkün olduklarını bilmek bile çeşitli alanlar üzerine yapılan he sapları derhal karışık hale getirir. Fail i meçhul cinayetin zekice seçilmiş ve ad lıonıinem· olmasına da hiç gerek yoktur. Yöntemin tamamen rastgele uygulanması belki de daha verim l i olmaktadır. Yetiştirme konusundaki toplumsal eleştirinin bazı bölümleri de bir araya getirilm iştir; bu konu bu tartışmadaki fazlasıyla geleneksel yalanlardan uzak tutulmaları daha uygun olan akademisyenlere ve medya profesyonel lerine artık emanet edilmemektedir; yeni bir tarzda ileri sürülen ve kullanılan, daha iyi yeti ştiri lmiş bir başka profesyonel türünün denetl ediği yeni bir eleştiri gerekmektedir. Göreli olarak güveni l ir bir tarzda yazılmış -herkesin dikkatinin gösteri soytarılarına yoğunlaşmış olmasını kullanan bir taktik ola rak; neticede bil inmeyen kişi lere hayranlık uyandıran bir taktik olarak- imzasız ya da pilinmeyen kişilerin imzasını taşıyan aklı başında metinler ortaya çıkmaya başlam ıştır ve bu metinler sa dece gösteride hiç ele alınmamış konular hakkında olmayıp aynı zamanda, doğruluğu ne kadar bariz olursa olsun asla kul/anıl mamış olmalarından kaynaklanan sağlam bir özgünlük sayesinde daha da çarpıcı hale gelen argümanları da içerirler. Bu uygulama, en azından, uygun görüldükleri takdirde daha sonra kendilerine olayların olası sonuçlarıyla ilgili daha fazla şeyin söyleneceği daha uyanık kişileri toplamak için ilk adım işlevini görebilir. Ba zıları için bir kariyerin ilk adımı olan şey -daha düşük derecede olan- başkaları için ise kendilerine hazırlanmış bir tuzağa atılan ilk adım cıacaktır.
B azı durum larda, tehlikeli hale gelme riski taşıyan bazı sorunlar hakkında bir başka sahte eleştiri yaratı l ması sözkonusudur; her ikisi de zav al l ı gösteri anlaşmalarına yabancı olarak ortaya çıkan iki görüş arasında masum yargı sonsuza dek salınab ilecektir ve bu görüşler etrafında dönen tartışma gereken her durumda yeniden i leri sürülebilecektir. Daha sık olarak da medyanın gizlediğ i şey ler hakkında genel bir tartışma sözkonusudur ve bu tartışma bir hay l i eleştirel olup bazı noktalarda da bir hayli zekice sürdürülür, •
(Lat.) insana karş ı . (ç.n.) 1 73
ancak nedensiz bir şe ki l d e dağınık kalır. Konular ve k e l i m e ler , e l eş tire l düşünceye göre programlanmış bilgisayarların yardımıy la yapay olarak seç i l i r B u metinlerde zor fark edilen ancak önem l i bazı b oşl ukl ar vardır: B un l arda perspektifin kaçış noktası her zaman tuhaf bir şeki l de eksiktir. Bu metinler, sadece horozu eksik olan meşhur silahların tıpkıbasunfarı'na be n zer le r B u , kaç ın ı l maz olarak, birçok şeyi öneml i hi r s a m i miye t l e ve doğrulukla gören ama ayn ı za m a n da taraf t ut an yanlı bir eleştiri d ir Bu eleştirinin yanlı olmasın ın n ede n i her ha ng i bir t ara fs ı z l ı ğ ı etk il ey ecek ol ması değil çü nk ü tam tersine çok suçlayıcı g ör ü n m e k zorundadır bunu y a p a r ke n asla gerekçesi' n in ne o lduğunu ortaya k o ym a ; böy lelikle üstü kapalı bir ş ek i lde de olsa nereden geldiğini ve nereye gitmek istediğini� öyleme ihtiy ac ı n ı duymuyor gibi görünmesidir. .
.
'
.
,
-
Gazetecilik k a rşıl ı olan bu y a n l ı ş eleştiri türüne, b a ş la ngıç l a gös Lcri bilgisinin bir tür s a l d ı r g a n yan ürünü okluğu bi l i n e n d ü ze n l i söylemi uy g u l a m a s ı da eklenebilir, ç ü nk ü bütün i n s a nl a r , bu söy lentide yanı lllcı bir özellik olduğunu ve söy lentinin ç ok az güven v erd i ğ in i en azından belli bel irsiz bir şekilde hissederler. Söylenti b a ş l an g ıç t a boş i na n çl a ra d ay al ı nahif ve kendi kendini kan dırmaya y ö n e l i k t i Ama son z a m a n l arda g öze t im kendisine uy gun gelebil e ce k s ö y l en t i l eri i l k i şaret l e y ay ab il ecek insanları top lum içine y e rle ş tirme ye baş l ad ı Bu noktada, otuz yıl önce for müle ed i l mi ş ve kökeni Am e r i kan re k l am sos y o l oj i sin e d ay a n a n bir teorinin yapt ığı gözle m ler in p ra t i ğ e geç irilmesine karar ve ril m i şti r : "Lokomotifler" olarak bi linen bi rey l er teorisi, y an i kendi ortaml arındaki diğer k i şi l er i pe ş lerin de n sürükleyen ve onlar ta rafından taklit edilen öncü insan lar teorisi; ama bu kez kendiliğin denlikten kontrollü o l an a bir geçiş sözkonusudur. Aynı zamanda bütçe ya da b ütçe dışı olanaklar y akın geçmişin eski uzman la rının, akademisyenlerin ve m edya uzmanlarının, sosyologların ya da pol isin yanı sıra çok say ıdaki yedeği finanse etmek üzere se ferber edilmiştir. Eskiden bilinen bazı mode l lerin hala mekanik olarak u yg u l andığı na inanmak, en az geçmişin genelde yok sa yılması kadar yanıltıcıdır. " Roma artık Roma'da d e ğ i ld i r ve Mafya da artık hırsız değildir. Günümüzde bütün ülkelerde ve r i l e n ö zel h izmet l e r l 9 1 4'te Genelkurmay İkinci Ş ube su,
.
,
,
.
"
,
1 74
baylarının faaliyetlerine pek be nze m edi ğ i gibi, g ö z eti m ve de ze n fo rma s y on hizmetleri de bir zamanların -örneğin İ kinci İ m paratorluk döneminin poiis ve j u rna l c ileri g ibi- polis ve m u hb i r ça l ı ş m a sı n a b e n ze m emektedi r. S anatın ölümünden i tibaren , pol isleri sanatçı kılığ ında gizlemenin son dere ce kolay hale g eld iğ i bilinir. Güçlenen bir ye n idad ac ıl ı ğ ı n son takl it l eri n e , medyada m uzaffer bir edayla ahkam kesme ve d olay ıs ı y l a da değersiz kra l ların soytarıları gibi, resmi s ar ayl ar ı n deko ru n u değ işt i r m e yetkisi v eri ldi ğ i n d e , ay nı şekilde devletin etki ağların ın bütün vekil ya da yedekleri için de kültürel hir ör tü n ü n garanti ed i l d i ğ i görü lür. İ çi boş sahte-müzeler ya d a v a r o l m ayan kişilerin t ü m eserleri i l e ilgilenen sahte-araştırma mer kezleri en az gazetec i-polislerin, tari hç i-polislerin ya da romancı polislerin meşhur edilmesi kadar hızlı b i r şekilde yaygınlaşabilir. Arth ur Cravan, Mainteııanr'da (Şimdi) şunları y azd ı ğ ı n d a kuş kusuz bu dünyanın gidişatını önceden tahmin etmişt i : " Ç o k ya kında sokaklarda sadece sanatç ı l arı göreceğiz ve artık s ırad a n i n san bul makta güçlük çekeceğiz." Aslında bu Paris s e rse ril er in in yaptığı eski bir şakanın yenilenmiş biçimidir: " Se l a m sanatçı lar ! Eğer yaıııldıysak affola." Meseleler öyle bir hale gelmiştir ki, artık en modern , yani piyasa da en iyi d ağ ı tı mı yapan yayınevinin kolektif yazarlık u y gu l adı ğım bile görebiliriz. Takma adlarının özgünlüğünü sadece g aze te ler güvence allına alacağı için bu isimler değiştirilebi lir. işbirliği y ap abi l ir, birbirinin yer i ne geçebilir ve yeni yapay be yi n l e r i üst lenebilirler. Bu isimler çağın yaşam ve düşünce biçimini dile ge t irmekle yükümlüdürler ve böyle yapmaları kişiliklerinden değil böyle emir a lmalarından kaynaklanır. Bunların hakikaten bağım sız bireysel edebiyat girişimcileri olduklarına inananlar Ducasse'ın Comte de Lautremont'la arasının açık olduğunu; Dumas'nın Mac quet olmadığını ve özell ikle de Erckmann'ı Chatrian'la karıştır mamak gerektiğini; Censicr ve Daubenton'ın birbirleriyle ko n uşmadıklarını bilgiççe iddia etmeye kadar varabilirler: Bu tarz •
lsidor Ducasse, Comte de Lau treamont idi ; tarihçi Macquet, Dumas'n ı n mes. 1 75
modern yazarların, en azından "Ben , bir başkasıdır" konusunda R imbaud 'nun ardından g itmek istediklerini söylemek daha ye rinde olur. Gösteri toplumunun tüm tarihi, gizli servisleri temel b u l uşma nok tası rolünü oynamaya çağırmıştı; çünkü böyle bir toplumun özel likleri ve icraat yöntemleri en i leri derecede bu serv islerde yo ğunlaşmıştır. Üstelik onlar, taşıdıkları mütevazı "servis" ismine rağmen, her zaman bu toplumun genel çıkarları nın hakemliğini yaparlar. Burada köt üye kullanmak sözkonusu değildir, çünkü hunlar gösteri yüzyılının sıradan ahlakını sadakatle dile getirirler. Ve böylece gözetleyen ve gözetlenenler uçsuz bucaksız bir ok yanusta i lerlerler. Gösteri , gizliliği zafere u laştırm ıştır ve giderek artan bir oranda'gizlilik uzmanla rı n ı n denetiminde olmak zo rundadır ve kuşkusuz bu uzmanlar sadece kendi lerin i farklı de recelerde devlet kontrolünden kurtarmayı başarmış memurlar de ğildirler; bunlar sadece memur değildir. '
29
gösterinin -en azından onu yönetenler için- genel iş l eyi ş yasası, bu çerçeve içinde yapılabilecek her şeyin yapılmak zorunda olmasıdır. Bunun anlamı neye mal olursa olsun her türlü yeni aracı kullanmak gerektiğidir. Yeni aletler, her yerde sistemi n amacı v e itici gücü haline gel irler; v e kullanımları başka dü şünceye yer vermeksizin kendisini her dayattığında, sistemi n i ler leyişini belirgin bir şekilde değiştirebilecek tek şey bunlardır. As lında, toplumun sahipleri, her şeyden önce " insanlar arasında belirli bir toplumsal i lişkiyi" korumak isterler ama sürekli devam eden teknoloj i k yenilikleri de izlemeleri gerekir; çünkü ken dilerine kalan m irasla birlikte kabu l ettikleri yükümlülüklerden b iri de budur. Bu yasa, tahakkümü koruyan hizmetlere de aynı şe kilde uygulanmalıdır. Mükemmel hale getirilen araç, kul lan ılmak zorundadır ve bu aracın kullanımı , bu kullanımı kolaylaştıran koB üt ü nleşmiş
lektaş ı yd ı ; Erckmann ve Chatrian birlikte eserler yazm ı şlard ı ; Censier- Dauben ton Paris'in bir metro istasyonudur. (ç.n.) 176
·
şulları da bizzat güçlendirecektir. B u şekilde, aciliyet yöntemleri standart yöntem ler haline gelir. Gösteri toplumunun bütünlüğü, bel l i bir açıdan devrimcileri haklı çıkarmıştır, çünkü en ufak ayrıntının bile bütünden ayrılmadan iyileştirilemeyeceği açıklık kazanmıştır. Ama bu bütünlük, aynı zamanda devrimci eğilimin az ya da çok kendini i fade edebildiği, sendikacılıktan gazetelere, şehirlerden kitaplara uzanan toplumsal alanları ortadan kaldırarak her türlü örgütlü devrimci eğilimi de yok etmiştir. B u eğilimin doğal olarak taşıdığı yetersizlik ve dü şüncesizliği aynı hareketle aydınlatmak da mümkün olmuştu. Ve bireysel açıdan, h ü küm süren bütünlük bazı olası istisnaları or tadan kaldırmaya ya da satın almaya epeyce muktedirdir. 30
Gözetim, eğer her �eyin mutlak denetimi s ırasında kendi gelişme si nden kaynaklanan zorluklarla karşılaşma aşaması na gelmemiş olsaydı , çok daha tehlikeli olabil irdi. Sayı ları giderek artan bi reyler hakkında toplanan bilgi yığını i le bu y ığ ının tahlil ed ilmesi için gereken zaman ve zeka arasında ya da daha basit olarak söy lemek gerekirse o lası çıkarları arasında b ir çelişki vardır. Mal zemeni n bolluğu her aşamada kısaltma yapılmasını zorunlu kılar: Bu sırada birçok bilgi kaybolur ve geriye kalanlar ise okunama yacak kadar fazladır. Gözetim ve manipülasyonun yönetim i bir leşmemiştir. Aslında her yerde karların bölüştürülmesi üzerine bir çıkar çatışması vardır; ve dolayısıyla da mevcut toplum içindeki şu ya da bu potansiyelin -aynı hamurdan gelmeleri nedeniyle hepsi aynı derecede saygın kabul edilen- diğer potansiyellerin aleyhine öncelikli olarak gelişmesi için bir mücadele vardır. Bu mücadele aynı zamanda bir oyundur. Her istihbarat amiri kendi
ajanlarını ve i lg i alanındaki hasımlarını gözünde büyütür. Çok sa y ıda uluslarüstü ittifakın yanı sıra günüm ü zde, her ü lkenin hem devlet nezdinde hem de devlet ötesi nde sınırsız sayıda polisi ya da karşı-casusluk servisi ve gizli servisi vardır. Bunun yanı sıra, gö zetim, koruma ve istihbarat işleriyle ilgilenen çok sayıda özel ş irf l 20N/Gıi�ıcri Toplumu
1 77
ket vardır. Çokuluslu büyük şirketlerin de doğal olarak kendi özel servisleri vardır; aynı şekilde orta büyüklükle de olsalar, u lusal ve bazen de uluslararası düzeyde bağımsız politikalar izlemeyi sür düren kamulaştırılmış şirketlerin de özel serv isleri vardır. Her ikisi de aym devlete ait o l an v e üstelik dünya pazarında petrol fi yatlarını yüksek tutma konusundaki ortak çıkarları açısından di yalektik birlik içinde olan bir nükleer endüstri grubu ile bir petrol grubunun çatıştığı görülebilir. Ö zel bir sanayi dalındaki her gü venlik servisi, kendi bü nyesine yönelik sabotajlarla mücadele eder ve gerektiğinde rakiplerine sabotaj düzenler: Denizaltı tünellerine önemli y atırımlar yapan bir şirket, feribotların güvensizliğinden yana olur ve mali güçl ükler içindeki gazeteleri , feribot ların gü vensizliği i le ilgili haberleri ilk fırsatta ve ü zerinde çok fazla dü şünmeden man�t yapmaları için maaşa bağlar; Sandoz'la rekabet eden bir şirket Ren vadisindeki yeraltı sularına karşı kay ıtsız kalır. Gizli olan gizl ice gözet lenir. Öyle ki hikmeti Jıükümetin yönetimi etrafında kurnazca toplanmış bu organizmaların her biri, kendi özel anlam hegemonyasının peşinded ir. Zira anlam, anlaşılabilir bir merkezle birlikte kaybolmuştur. 1 968'e kadar başarıdan başarıya koşan ve sevildiğine inandırılmış olan modern to plum , bu tarihten itibaren bu sevdadan vazgeçmek zorunda kalmıştı; arlık kendisinden korku lmasını tercih et mektedir. "O masum halinin art ık geri gelmeyeceğini" gayet iyi bilir. B öylece kurulu düzenden yana binlerce komplo, şebekelerin ve meselelerin ya da gizli faaliyetlerin giderek üst üste gelmesi ve bunların her türlü ekonomi, politika v e kü ltür dalına hızla en tegrasyon süreciyle b irlikte, birbirine karışır ve hemen hemen her yerde birbiriyle çarpışır. Toplumsal yaşamın her alanında, gö zetim, dezenformasyon v e güvenlik faaliyetlerinin iç içe girme oranı s ürekli bir artış gösterir. Komplo neredeyse alenen görüle cek kadar yoğun laştığında, komplonun her bir bölümü diğerini ra hatsız etmeye ya da kaygılandırmaya başlar çünkü bütün bu pro fesyonel komplocular lam olarak nedenini bilmeksizin birbirlerini gözetlemeye ya da birbirlerini kesin olarak teşhis edemeden te1 78
sadüfcn karşılaşmaya başlarlar. Kim kim i gözetlemek ister? Bu görünüşte kimin yararınadır? Ya gerçekte? H akiki etkiler gizi i kalır ve nihai hedeflerden güçlükle şüphe duyulabilir ve bunlar hemen hemen asla anlaşılmazlar. Böylece aldatılmadığı ya da ma n ipüle edilmediğinden kimse emin olamazken, manipüle eden de başarılı olup olmadığını nadiren bilir. Ve aslında manipülasyonun başarıl ı tarafında yer almak, doğru stratej ik perspektifin seçildiği anlam ına gelmez. Taktik başarılar böylece büyük güçleri tehlikel i yollara sürükleyebilirler. Görünü�te aynı hedefin peşinde olan aynı şebekede, bu şebeken in sadece bir parçasını olu şturanlar, d iğer bölüm lerin ve her şeyden önemlisi çekirdek kadronun bütün varsayım larını ve sonuçlarını kaale almamak zorundadırlar. İ ncelenen herhangi bir konu hak kındaki tüm bilgilerin pekala tamamen h ayali ya da ciddi bir şe kilde tahrif edilmiş ya da oldukça yanlış bir şekilde yorumlanmış olab Ü me ihtimali -ki bu gayet iyi bilinen bir olgudur- soruştur mayı yürüten lerin hesap larını önemli ölçüde karıştırır ve çürütür; çünkü birini mahkum etmek için yeterli olan şey, onu tanımak ya da kullanmak gerektiğinde o kadar yeterli olmaz. B i lgi kaynakları rekabet içinde olduğundan tahrifler de rekabet içindedir. Ancak bu uygulama koşul larından yola çıkarak, toplumsal alan111 tamamına yayıld ığ ı ve bunun sonucunda personel ve araç-gereç sayısını artırdığı ölç Ü de, denetimin verimliliğinin azalması eği limi göstermesinden söz edilebilir. Ç ünkü burada her araç bir amaç haline gelmenin peşindedir ve bunun için çaba gösterir. Gö zetim kendi kendini gözetler ve kendine karşı komplo düzenler. Sonuç olarak, gözetimin bugünkü temel çelişkisi, olmayan bir varlığı yani, topl umsal düzeni bozmaya çalıştığı düşünülen varlığı gözetlemesi, içine s ızması ve etkilemesidir. Ama bu varlığın iş başında olduğu nerede görülmüştür? Ç ü nkü, koşul lar asla bu kadar devrimci o lmamıştır ve durumu n bu kadar ciddi olduğunu düşünen sadece hükümetlerdir. Yadsıma, kendi düşüncesinden o kadar başarıl ı bir şekilde yoksun bırakılmıştır ki uzun zamandan beri dağılmış bir haldedir. Bu nedenle, sadece muğlak ama haJa 1 79
yeterince rahatsızlık veren bir tehdit olmayı sürdürmektedir v e ne ticede gözetim en gözde etk i n lik alanından mahrum bırakılmıştır. Bu gözetim ve müdahale gücü tamamen mevcut gerekliliklerle yönetilmektedir ki bu gerekl ilikler, bu tehditle peşinen mücadele etmek amacıyla bizzat tehdidin alanına yönelen anlaşma ko şullarını belirler. B u nedenle gözetimin, bu sefer teröristleri deği l teori leri etkilemek amacıyla, gözden düşmüş gösteri araçlarının d ışında bilgilendireceği yadsımanın kutuplarını düzenlemede bir çıkarı olacaktır. 31
Tarihsel zaman konusunda büyük otorite olan Baltasar G r ac ia n L'homme de coııı�a [ Saray Adamı ] son derece isabetli hir şekilde şunları söyler: İster ey lem ister söylem o l s u n her �ey zaman l a ölçülmelidir. B ir şey ,
yapı labi leceğ i sıra d a istenmel idir; z i ra ne mevsimler ne de zaman k i m sey i bekler.
Ama Ö mer Hayyam daha az iyimserdi: A ç ı k seçik v e
meselsiz ko nuşmak gerekirse B i z l e r Tanrı ' n ı n e l i nde geç i l ir, - S onra da -
birer oyu ncağız; - K u l l u k yarışınd a bizimle dalga teker ıeker h i ç l i k k u l u s u n a geri döneriz.
32
Fransız devrimi savaş sanatına büyük değişiklikler getirmiştir. Clausewitz ancak bu deneyimden sonra taktik ile strateji arasında şu ayrımı yapabilmişti: Taktik, savaş sırasında zafere u l aşmak amacıyla güçlerin kullanılması, strateji ise, savaşın hedeflerine u l aşmak amacıyla zaferlerin kullanılmasıdır. Avrupa derhal ve uzun bir dönem boyunca sonuçların boyunduruğ:.ı altına sokul muştu . Ama teori uzun bir süre sonra oluşturu labilmiş ve dengesiz bir şekilde geliştirilmişti. Ö ncelikle kavranması gereken şey, köklü bir toplumsal değişimin doğrudan doğruya yol açtığı olum lu özelliklerdi: Geçimini topraktan sağlayan ve dükkanlardan ve erzak trenlerinden göreceli olarak bağımsız yaşayan büyük çapta 1 80
genişletilmiş bir ordunun coşkusu ve hareket kabiliyeti. B u pratik u nsurlar, benzer unsurların düşman Larafıııda da devreye g irmesiy le bir gün dengelenir: Fransız orduları , İspanya'da bir başka halk coşkusuyla; geniş Rusya topraklarında yaşayamayacakları bir ül keyle; Alman ayaklanmasının ardından sayısal üstünlüğü olan g ü ç l er l e karşılaşırlar. Bununla b i rl i k t e yeni Fra n s ı z takt i ğ i nde gö rülen ve B onapart'ı n stratejisini dayandırdığı basit temel olan toplu geri ç ek i l me u ygu laması yanlış düşüncelerin zoraki bir şe kilde terk edilmesinden de kaynaklanmaktaydı ki bu s t r a t eji za fer l e r i sanki avans olarak kaza n m ış g i bi peşin olarak k u l l anm:ık tan; haşlang tçtan i L i hareıı m anevrayı ve onun değ i ş i k çeş i t leri n i hen ü z kazan ı lmamış ama i l k ş iddet l i s a l d ı rıda kes i n l i k l e ka z a n ı lacak bir zaferin sonuçları o l arak an lamaktan ibaretti. Bu tak tik, hu yanlış düşü nce lerden derhal kurtu lmak zorunda kal m ış t t ve aynı z a m a n da daha önce söz e d i l e n d iğer ye n i l i kl e r i n cşzaınan l t oyunu sayesinde böyle b i r kurtuluşu b a ş a r m a koş u l l a rı n ı b u l m uştu . S on ayaklanmaya katılan Fransız askerleri, d ü zen l i sa v aşmaktan , yani bir hizada kal ı p verilen e m i r l e r doğru ltusunda ateş e t me k te n acizd i ler. B u d u ru md a açı l ma nizamın a s o k u l ac<.l k lar ve d ü ş mana doğru i lerlerken keyfi ate ş edeceklerd i . Ya da keyfi ateş , tek etkili çare o larak, y a n i d ö ne m i n askeri ç a t ı � ı n a l ar ı n d a en bel irle y i c i etken olan tü feğin gerçek t e n t a hrip e d i c i b i r şekilde kullanılması olarak görülm üşt ü . B öy l e l i k l e askeri d ü şünce, sona e rm e k üzere o l a n yüzy ı lda böyle bir sonucu evrensel olarak reddetmekteycli ve as l ı nda kon u y l a i l g i l i tart ı ş m a , ara l ı ksız süren çatışma örnekleri ve menzil ve ateş etme hızında kay dedilen sürekli ilerlemelere rağmen, yeni yüzy ı l ı n b ü y ü k bir bö l ü m ü nde de devam edeb i l m işti. ,
Aynı şekilde, gösteri tahakkümünün kurulması öylesine derin b i r toplumsal değ i şim o l muştur ki yönetme sanatını da kökten de ğ iştirmiştir. Pratikte bu kadar kısa zamanda böylesine verimli so · n u ç l ar doğuran bu sadeleştirme, teorik açıdan henüz tam ol arak anlaşılmamıştır. Her yerde yalanlanmış olan eski önyargı lar, art ı k gereks i z hale gelen önlem ler ve h a tt a eski zamanlardan kalına vesvese kalıntıları, hütün uygulamaların her gün gösterdiği ve: onayladığı bir şeyi tanımaları n ı engelleyerek çok sayıda yö181
nelıcının düşünce biçimine hala ket vurmaktadır. Aslında, yok edilmiş bir d ünyada yaşadıklarına i nandırılanlar, sadece boyun eğmiş insanlar deği ld ir, yöneticiler de zaman zaman hazı açı lardan kendilerinin bu duruma maruz kalmalarının sonuçlarına kat lanırlar. S anki geride bir gerçekli k kalmış ve bu gerçekliğin hala onların hesaplarına katılması gerekiyormuş gibi kendilerini ortadan kaldırdıkları şey i n bir bölüm ü ne i n an ır bulurlar. Bu ge cikme çok uzun sürmeyecektir. Bu kadar çok şeyi bu kadar kolay başarabilenler doğal olarak daha ileri gideceklerdir. Oyunun yeni kurallarındaki esnekliği ve vahşi görkemi benimsemekte çok yavaş davranan ların, gerçek iktidar çevrelerinde arkaik bir şekilde uzun süre ayakta kalabi leceklerine inan mamak gerekir. Gösterinin kaderi kesinlikle aydınlanmış despotizmle son bulmayacaktır. Tahakkü mü yönetmek ve özell ikle de bu tahakkümün korunma sını sağlamak için seçilmiş tabakada bir nöbet değişikliğinin çok yakın zamanda ve kaçı nılmaz olduğunu belirtmek gerekir. Böyle bir konuda yapılacak yenilik tabii ki hiçbir zaman gösteri sah nesinde sergilenmeyecektir. Bu yen i l i k sadece, ancak çaktığı zaman farkına vardığımız şimşek gibi ortaya çıkacaktır. Gösteri döneminin eserini n ihai sonucuna götürecek olan bu nöbet de ğişikliği, iktidar çevresinin çekirdeğinde yer alan insanları etkile yecek olsa da gizlice planlanarak ve kibarca gerçekleştirilecektir. Neyin üstesinden geldiklerin i ve neye m uktedir olduklarını açık bir şekilde görmek gibi temel bir zarureti paylaşacak insanlar se çilecektir.
Yine Sardou şunları da yazar:
·
33
Boş yere özneye bağlıdır; boşuna nesneye bağlıdır; yararsız hiç kim senin işine yaramaz demektir. B aşarısız olununca boş yere ça lışılmıştır, yani zaman ve emek kaybedilmi ştir: İ ş in kusuru n�deniyle
boşuna çalı ş ı lmıştır. boş yere çalışıyor; za
istenilen sonuçlara ulaşamadan çalışıldığında ise Eğe r ben bir işi tamamlamayı başaramazsam
manımı ve emeğimi yararsız bir şekilde harcıyor olurum. Eğer yap1 82
tığım iş bek lediğim sonuca ulaşmazsa, eğer amacıma
u l aşaınadıysam
hoşuna çalışmış, y an i yararsız bir iş yapm ış ol urum . . .
Bi risi yaptığı i ş nedeniyle ödüllendiril mezse y a d a b u i ş kab u l edil mezse onun hoş yere çalıştığı da söylenir; çünkü bu durumda çalı şan as l ında çok güzel ol abilecek olan çalışmasının değerini hiçbir şekilde kest i remeden zamanı n ı ve emeğini harcamış demektir.
(Paris, Şubat-Nisan 1 988)
1 83
GÖSTERİ TOPLUMU'NUN İTALYANCA 4. BASKISINA ÖN SÖZ / 1 979
1 967 yılının sonuna doğru Paris'te bas ı lm ı ş olan bu kitap şimdiye kadar on kadar dile çevrildi; ve genellikle çoğunluğu birbiriyle re kabet içinde olan yayınevleri tarafından ayn ı d ilde çeşitli ba s kıl arı yapıldı ve bunların neredeyse tamamı kötüydü. İ lk çeviriler, Por tekiz ve belki de Danimarka dışında, h er yerde metne sadık ka lınmadan ve yanlış yapılmıştı. Hollanda dilinde ve Almanca ya yımlanan çeviriler ancak ikinci g irişimlerden son ra güzel olmuş tu, fakat bu sefer de Alman editör çeşitli baskı hatalarını dü zeltmeyi ihmal etmişti. İ ngilizce ve İ spanyolcada ise ne yaz dığımı anlamak için üçüncü çevirileri beklemek gerekm işti. Her şeye rağmen, 1 968'den itibaren yayımlanan çeviri ler arasında, edi tör De Donato'nun sunduğu İ talyanca çevi ri kadar kötüsü gö1 84
rülmemişti; bu çev i ri ancak ardından yayımlanan rakip iki çev iri tarafı n dan kısmen iyileştirilmişti. Ö te yan d a n bu ölçü s üz l üğü n so rumlularını bu lm a k üzere yay ı n ev i n e gi den Paolo Salvadori, on ların üzerine yürümüş v e resmen yüz l eri n e tükürmüştür: B u , kötü çevirmen lerle karşı karşıya kalan iyi bir ç e v irm e n in doğal tep kisidir. S alvadori'nin yap tığ ı d ördüncü İ t alyan c a çev i rin i n n ihayet en mükemmel çeviri olduğunu s öyl e m eye gerek kalmadığ ın ı sa n ıyorum. Mükemmel d ö rt heş istisna d ışında, ben im o nay ımı almam ış olan hu nca çev iri n i n hu den l i başarısız olması, bu kitabın, ya z ı l ın ı ş ol mayı h içbir zaman gerçeklen hak e tm e m i ş h e r h a ng i bir başka ki t aptan daha zor a n l a şı l ı r o lduğ u anl a m ı n a gelmez. B u m uamele, özellikle yıkıcı eserlere y ön e l i k hir m uamele de değildir, çünkü böyle bir duru mda sahıekfirlar en azından yazar tarafından mah kemeye veril mekten çekinmezler; dahası metne ek lenen s açm a l ık burjuva veya bürokrat ik ideologların y ap ı l a n ç ü r i.ilınelcrinde gö rülen kararsızlıkları bir hayl i dcsteklcyecekıir. Hangi ülkede ol ur sa olsun, son y ı l l a rda yayımlanan çev irilerin büyük çoğ u n l u ğ u n u n ve hatta klasikleri n ç ev i r i s i nin bile ayn ı şek i ld e yap ı ldığı n ı göz den kaçırmak mümkün değildir. Ü cretl i ente lektüel emek, normal olarak, g ir işim c i n i n karının çalışma h ızına ve ku l l a n ı l a n mal zemenin kö t ü l üğüne bağlı olan çürüme i ç i nd eki e nd ü s t r iye l üre tim y a s a l arı n ı izleme eğilimindedir. Halkın ze v k i n i d üzen lemeye ait her türlü görünüşten cesurca kurtulmuş olan bu üretim. mali açıd an yoğunlaşarak ve dolay ı sıyl a teknolojik açıdan her zaman için daha iyi imkanlara sahip olarak piyasanı n h er yerinde ni te li k s i z arzı tekelinde tuttuğu andan itibaren, g iderek artan bir u tanmazl ıkla talebin zorunlu teslimiyeti ve müşteri kitlesinde bunun geçici sonucu olarak görülen zevksizlik üzerinde spe k ülasyon yapabilmişti. İ ster bir konut, ister s ı ğı r eti, ya da bir çe v irmenin kara cahil aklının bir ürünü sözkonusu olsun her türlü durumda kendisini ege men bir şekilde dayatan görüş, bir za manlar uzun süre l i v e n itelikli bir çalışma g e rek t iren şeyi artık as gari m aliy et l e çok kısa zamanda elde e deb i l me k ti r Kaldı k i hemen h em e n bütün güncel ya z arlar son derece kısa bir zaman zarfınd a demode olacak kitapları alelacele yazark en ortada çe,
.
,
1 85
v i rmenlerin bir kitabın anlamıyla ve özellikle de sözkonusu dili önceden öğrenmekle ilgili sıkıntı çekmelerin i gerektirecek çok az neden olması doğrudur. Zaten boşuna yazı lmış ve okunmayacak olan bir şey niçin iyi çevrilsin? Gösteri sistemini mükemmel kılan bu özel uyum yanıdır; yoksa sistem başka yönlerden çökmektedir. B ununla birlikte, yayıncıların çoğunluğunda görülen bu yaygın uygulama, farklı bir kullanım için tamamen farklı bir kitleye h itap eden Gösteri Toplumu örneğine uygun düşmez. Artık, eskisinden çok daha belirgin bir şekilde, çok çeşitli kitap türü bulunmaktadır. B irçoğunun kapağı bile açılmamıştır ve çok azı duvarlara geç miştir. B unlar, popülerliklerin i ve iman güçlerini kesinlikle gös teri nin aşağılık makamlarının bu kon u da kon uşmamaları ya da yeri geldiğinde şb)ıle bir değinmeleri olgusundan alırlar. Yaşam larını tarihsel güçlerin belli bir tanımına ve onların ku llan ımlarına göre sürdürmek zorunda olan bireyler, belgeleri tabii ki tamamen doğru çeviri lerinden bizzat incelemek isterler. Şüphesiz kitabın çok fazla üret ildiği ve aşırı yoğun dağıtıldığı mevcut koşullarda, hemen hemen bütün kitaplar başarı ya da genellikle başarısızlığı çıkışlarım takip eden birkaç hafla içinde yaşarlar. Güncel ya yın c ı l ığın külüstür takımı, aslında her durumda bir defaya mahsus olarak konuşu lacak kitaplara yeterince uygun düşen aceleye ge tiri l m iş keyfilik ve oldubitti politikaların ı buna dayandırırlar. B u ayrıcalık b u kitap için sözkonusu değildir v e benim kitabımı ale lacele çevirmek tamamen boş bir çabadır, çünkü bu göreve ye niden başlayacak birileri her zaman olacak ve kötü çevirilerin pa pucu iyi çeviriler tarafından dama atılacaktır. Yakın zamanda her türlü düşünsel tartışmayı yeniden canlandıra cağı söylenen kalın bir c i lt kaleme alan bir Fransız gazeteci , bir kaç ay sonra, uğradığı başarısızlığı kitabın düşünce açısından eksi k olmasından ziyade okur eksikliğiyle açıklamıştı. Okumayan bir toplumda yaşadığımızı ve eğer Marx Kapital'i şimdi yayın lamış olsaydı bir akşam edebiyatla ilgili bir televizyon prog ramında amaçlarını açıkladığında ertesi g ü n artık h i ç kimsenin bu eserden bahsetmeyeceğini söylemişti. Bu garip yanılgı nereden kaynaklandığının bilinc indedir. Gerçekten de günümüzde birisi 1 86
hakiki bir toplumsal eleştiri kitabı yayımladığında televizyona ya da benzeri başka tartışma ortamlarına çıkmaktan uzak duracaktır ve böylece on y a da yirmi yıl sonra hala ondan bahsedilecektir. Doğrusunu söylemek gerekirse, dünyada, mevcut toplumsal dü zene düşman olanlar ile fii len bu durumdan yola çıkarak hareket edenler dışında hiç kimseni n benim kitabıma ilgi duyacağına inanmıyorum . Bu konuda tamamen teoriye dayanan kesin inan cım, tek tük ve zayıf eleştirilerdeki ampirik gözlemler ya da top l u mun suskun kalan kısmı karşısında gösteride alenen konuşma yetkisini el inde t utanlar ya da henüz b u yetkiyi edinmeye ça lışanlar arasında ortaya ç ıkan imalar tarafından doğrulanmıştır. Halen yan lış bir şekilde kültürel ya da poli t ik diye adlandırılan tartışma görüntülerin i n bu farklı uzmanları kendi mantıklarını ve kültürlerin i mecburen onları kullanabilecek olan sistem in mantık ve kültürüne göre ayarlarlar; bunun tek nedeni sistem tarafından seçilmiş olmaları değil özellikle hu sistem dışında başka bir eği timlerinin olmamasıdır. Bu kitabın önemi n i bel irtmek amacıyla ondan bahseden ler arasında şimdiye kadar kısaca da olsa neyin söz konusu edildiğini söy lemeyi göze alan bir tek kişiye rast lamadım: Aslı nda onların bu kitabı es geçmedikleri izlenimini vermekten başka kaygıları yoktur. Aynı zamanda, bu kitapta bir kusur bulan ların tamamı da, başka bir şey söylemediklerinden, onda başka kusurlar bulamamış gibi görünüyorlar. Ama bul dukları kusur her zaman için, onu bulan kişiyi tatmin etmeye ye tecek bir özelliğe sahipti. B iri bu kitabı n devlet sorununu ele al madığını düşü n ürken; diğeri tarihin varlığını h içbir şekilde hesaba katmadığını düşünmüş; bir başkası katıksız y ıkıma düzülmüş akı l dışı v e anlatılamaz b i r övgü olduğu gerekçesiyle bu kitabı red detmiş; başka b iri ise bu k itabı çıktığı g ünden itibaren kurulan bütün h ükümetlerin gizli yönetim rehberi olmakla suçlamıştı . Aynı akl i uyuşukluk içinde olan diğer ell i tanesi d e bunlara ben zeyen garip sonuçl ara varmıştı. Bu kişiler görüşlerini ister süreli yayınlarda ister kitaplarda ister ad hoc derlenmiş e leştirilerde yaz sınlar bu görüşler ehvenişer olduğu için hepsi n de var olan kaypak güçsüzlük herkes tarafından kullanılmıştır. Buna karşı l ık bildiğim kadarıyla bu kitap şimdil ik en iyi okurların ı İtalya'daki fabrika1 87
t arda bulmuştur. İ şe dev amsı zl ık l arı , verilen hiçbir özel ödünün bastıramadığı ş i ddetl i grev leri , b i l i n ç l i o l ara k ç a l ı şm a y ı reddet meleri, yasayı ve Lilm devletçi partileri a şağ ı la ma l ar ı ile bugün tüm d ün y a d a ki yol d a şları na örnek ol a r ak gö st erile bi lec e k o l a n İt a l y a d ak i i şç i le r pratikten gelen d e ne y im l e ri ile -sadece vasat çevirileri okudukları zaman bile- Gösteri Toplumu nda ileri sü rülen tezlerden kendi lerine yarar sağ l ay a b i lecek kadar konuya vakıftılar. '
,
'
g e n e l l ik l e , h alen egemen o l an top l u m u n dikkate almak isteyeceği cntclckli.icl üretim kategorileri nin h içbirine gi remeyecek olan ve bu toplumun teşvik elliği hiçbir u z m an mes leğin bakış açısına göre yaz ı l m a mı ş olan bir kitabın h an g i amaca hizmet cdebi lece&! n i anlamamış gibi göründüler. Bu durumda ya zarın n iyet i karan lıkta kalmıştır. Y ine d e burada g ize m l i h içbir şey y ok t u r Clauscwitz, 1 8 1 5 Fransa Seferi' nde ş u n lar ı y a zmı ş t ı r : Y o rum cu l ar
.
B ü t ü n stratej i k c l eş ı i ri lcrdc temel nokta meseleye tamamen fai l l e r i n bak ış açı s ından yaklaşmaktır; bunun gene l l ik l e
zor
olduğu doğru d u r.
Eğer yazarlar kendi lerini d ü ş ü nce y o l u y l a fai l lerin i ç i nde bu l u nduğu bütün koş ıı l l ara dahil etmek isteseler ya d a bunu yapab i l se lerd i , stra tej i k eleştiri ler·in büyük ç0ğ u n l uğu tamame n yok olurclıı ya d a çok küçük a n l ay ı � fark l ı l ı k l ar ı na i n d irge n i rd i .
1 967 y ı l ı n d a Sitüasyonist Enternasyonal ' in [S .E.] bir te o r i kitab ı olsun istemiştim. O sıralarda S . E., modern toplumda devrimci tar t ı ş m ala ra yol açmak için elinden geleni yapmış olan aşırı bir grup t u ; ve teorik eleştiri alanındaki zaferini zaten d ay at mış olan ve bu zaferi p ra ti k ajitasyon ala n ı nd a usta l ıkla sürdürmüş olan bu gru bun, tarihsel e y le m in in doruk n okt as ı na yaklnştığını görmek ko lay dı. Böyle bir k itabın y akı nda patlak verecek olan ve hemen ar dınd a n kaçınılmaz şekilde başlayacak geniş ç a pl ı y ı kıcı gelişme lere bu kitabı aktaracak olan karı şı klık l arda hazır olması önem l i ydi .
İ nsanların, eski devrimci teorilerin basitleştirilmiş parçalarını yer sizce ıekrarlamaya yönelik güçlü bir eğilimleri olduğu bilinir ve bu i nsa nl ar içinde bulundukları ko ş u l l arı değiştirmek için gerekli olan ba zı fi ili mücadelelerde bunları kullanmaya k alk ı ş ma sınlar 1 88
d iye bu teorilerin eskimiş olduğu onlardan saklanır; bu yüzden bu teorilerin başka dönemlerde görülen çelişkilerde nasıl farklı yaz gı larla devreye g irebildiklerin i pek iyi anlayamazlar. Buna rağ men , sorunu serinkanlılıkla inceleyen b iri için, kuru lu bir düzen i gerçek anlamda sarsmak isteyenlerin bu toplumu köklü bir şekilde açıklayan ya da en azından bu konuda tatminkar bir açıklama ge t iriyormuş g ib i görünen bir teori geliştirmek zorunda olmaları şüphe göt ü rmez. B u teori kamu dirliğini bozan çatışmalar içi nde olmak koşuluyla ve tam olarak anlaşı l m a noktasına varmadan önce, kısmen ortaya çıktığ ı andan itibaren, şeylerin düzenini te orik ol arak mahkum eden bir şey in varlığ ı n ı n belirsiz bilgisi kar şısında her yerde askıya alınmış olan hoşnutsuzluk şiddetlenecek ve keskinleşecektir. Ve bunun ardından, h i ddet le kurtuluş savaşın ı sürdürmeye başl ayan bütün proleterler, stratej i uzmanları haline gelebi l i rler. Kuşkusuz, bu amaca yönelik olarak hesaplanmış genci bir teori, öncelikle, alenen yanlış bir teori olarak görünmekten kaçınmak zorundadır; ve olayların seyrinin, söylediklerini yanlış ç ıkarma riskin i göze almaması gerekir. Ama aynı zamanda, tamamen be n imsenemeyecek bir teori de olmak zorundadır. Bu teoriyi iyi bulan herkesin hoşnutsuz şaşkınlığına rağmen, dünyadaki doğru yapıyı kcşfederek var olan dünyanın merkezin i kötü ilan ede bilmelidir. Gösteri teorisi bu iki talebi de karşılar. Doğru bir e leştiri teorisinin i l k başarısı, bütün diğer teorileri der hal gülünç göstermektir. Böylece , l 968'de, bu dönemi n tahakküm biçimleri n i n dejenere olmaya başladığı yadsıma hareketi içinde kendi geri kalmışlıklarını ve kısa süreli tutkularını savunan diğer örgütlü akımlardan hiçbiri ne modern bir teori kitabına sahip ne de devrilmesi sözkonusu olan sınıf iktidarında modern olan hiçbir şeyi tan ı m azken, S itüasyonistler, korkutucu Mayıs devrim i ile i l gili v a r olan t e k teoriyi i leri sürebilmişlerdi ; ve b u ayn ı zamanda, hiç kimsenin dile getirmediği çarpıcı yeni y akınmaları da hesaba katan tek teoriydi. Konsensüs kimin umurundaydı? Onu öldür müştük. Cosa fatra capo ha. 1 89
On beş y ı l önce, l 952'de namı pek iyi olmayan dört ya da beş Pa risli, sanatı aşmanın yollarını araştırmaya karar verir. B u yolda yapılan gözüpek bir yürüyüşün ardından elde edilen mutlu bir sonuç sayesinde ortaya ç ıktı ki, toplumsal devrimin önceki sal dırılarını kırmış olan eski savunma hatları aşı lmış ve altüst edil mişti. B u noktada bir başka savunma hattım ileri sürme fırsatı ya kalanır. Bu, sanatı aşma işi, bir yüzyılı aşkın süredir, ö z e ll ik le de kendi kendini çürüten modern şi irle birl ikte sürekl i aranmış olan d o ğ r u yaşam c o ğrafy a s ı n ın k u zey b atı s ı n a geçiş" anlamına gel mektedir. Oldukça çok sayıda kaşifin kendini kaybettiği önceki girişim ler, asla doğ ru d a n doğruya bö y le bir perspektirle so nuçlanmamıştı . Bu belki de, eski sanat eyaletinde hala on lar için harap edi lecek bir şeylerin kalınası ve özel l ikle de devrim bay ra ğ ı nın vaktiyle daha uzman başka el lerde o l m a s ı yüzü ndendi. Ama bu dava asla kendimizi buraya y er lq ti rm ey e geldiğimiz za manki kadar kesi n bir bozguna uğra m am ı ş ve mücadele a l an ı ıı ı böylesi ne boş bırakmam ıştı. B u k o ş u l l a rı hatırlamanın Gösteri Top/umı/ndaki dü� üncelere ve üsluba getirilebilecek en iyi açı k lama olduğuna i n a n ı y o r u m Bu konuya g e l inc e eğer bu kitap iyice okunmak istenirse devletin yıkımını tasarlamaya hasrettiğim _on beş yıl boyunca bu dü�üncelcre ilgisiz ka l m ad ığ ı m ve de on larla oynamadığım görülecektir. "
.
-
,
Ü ç dört baskı hatası dışında bu kitapta değiştirilecek bir tek ke lime olmadığından, Fransa'da yapılan bir düzine baskı sırasında hiçbir şey düzeltilmemiştir. Yazdıkları, olaylar tarafından derhal yalanlanmayan az sayıdaki çağdaş örnekten biri olmakla gurur du yuyoru m , bunu derken kastettiğim şey, öteki ler g ib i yüzlerce ya da binlerce defa yalancı ç ıkmak değ i l bir kez olsun yalanlan mamış olmaktır. İ leri sürdüğüm tüm tezlerin , yüzyılın sonuna kadar ve hatta daha da sonralara dek doğru kalacağından şüphem yok. B unun nedeni gayet basittir: Gösteriyi oluşturan faktörleri , "olayın akışı içinde ve doğal olarak da geçici yönleriyle", yani bu düzeni kurabilmiş v e şimdi de onu çözmeye başlamış olan tarihsel devinimin tamamıyla y üzleşmek suretiyle anladım. Bu bakımdan l 967'den bu yana geçen ve çelişkileri daha yakından tanıma fır satını bulabildiğim on bir sene, yazılanların kaçımlmaz devamıl 90
n ı n yaşandığı bir dönemden başka bir şey değildi; her ne kadar bu yıllar bizzat gösterinin iç'.inde her biri diğerinden daha keskin allı ya da yedi düşünür kuşağının ortaya çıkması ve birbiri n in yerini alması i le geçmiş olsa da böyledir. B u zaman zarfında gösteri , gösteri kavramına daha kesi n bir şekilde yaklaşmaktan başka bir şey yapmamış ve gösterinin yadsınmasına dair gerçek hareket ise yaygın ve yoğun bir şekilde yayılmıştı. Aslında, bu kitapla yer almasına gerek olmadığını düşündüğüm bazı şeyleri; daha ağır ve daha inandırıcı kanıl ve örnekleri bizzat gösteri toplumu eklemiştir. Tahrifin yaygınlaşt ığı ve tıpkı her türlü gündelik varoluşun üzerine çöken yapış yapış bir sis gibi en küçük şeylerin üretimine kadar u laştığı görülebild i . İ nsanlar ve doğal güçler üzerindeki teknik ve polisiye denetimin, yani yan lışların tıpkı araçlar gibi hızla çoğaldığı bir denetim i n , "telcma tik" çılgınl ığa varacak denli mutlak bir şekilde arzu edildiği gö rülebildi. Dev let kaynaklı yalanın, hakikatle ve gerçeğe ben zerlikle olan çel işki l i ilişkisini pekiila unu tarak, kemJisini bile unutabilmek ve kendi yerinin giderek doldurulabi lmesi için ken dinde ve kendi için geliştiği görülebi ldi. İ talya, Aldo Moro'nun kaçırı lması ve öldürü lmesi sırasında bu tekniğin o zamana dek u laşabildiği en i leri aşamayı yakın zamanda seyretme fırsatını ya kalamıştı; bununla birlikte bu teknik kısa zaman sonra burada ve b aşka yerlerde aşılacaktı . İ talyan otoritelerinin konuyla ilgi li açık laması bir an için bile inandırıcı olmamışt ı, ki bu açıklama ard arda yapılan yüzlerce rötuşla düzelmekten ziyade daha da kö tüleşmiş ve bütün yorumcular bu açıklamayı kamuoy u nda onay layarak Üzerlerine düşen görevi yapmıştı . B u açıklamanın amacı i n andırıcı olmak değil, ortalıktaki tek açıklama olmak; ve tıpkı kötü bir kitap gib i bir süre sonra unutulmaktı. Bu, kılık değiştire n terörist kahramanları n , avlarını tuzağa dü şürmek üzere tilki, bu avı ellerinde tutlukları sürece hiç kimseden korkmamak üzere aslan, ve meydan okuyormuş gibi yaptıkları re jime zarar verecek en ufak şey bu olayla meydana gelmesin diye koyun oldukları ve dev makinaların işlediği mitolojik bir operadır. B ize. onların en yetersiz polislerle iş yapma şanslarmm okluğu ve 191
bunun yanı sıra polis camiasın ın en yüksek çevrelerine fütursuzca sızabildikleri söylenir. Bu açıklama çok fazla diyalektik deği ldir. Ö nemli bir hizmet verme fırsatı ele geçene kadar buradaki va zifelerin i s adık bir şekilde yerine getirmeleri için yıllar öncesin den bu bünyeye dahil edilmedilerse ü yelerinin bazılarını devlet güvenlik güçleriyle ilişkiye sokacak olan kışkırtıcı bir örgüt kendi manipülatörlerinin de zaman zaman manip ü le edildiğini tahmin etmek zorundadır; ve böylece "K ızıl Tugaylar" kurmay heyetinin özelliği olan cezasız kalmanın görkem li güvencesinden yoksun olacaktır. Ama İ talyan devleti , kendisini destekleyenlerin toplu onayıyla daha da iyisini söyler. İ talyan devleti, tıpkı diğer dev letler gibi, özel servislerinin ajanlarını, yasadışı terörist şebeke lere sızdırmayı düşünmüştü; bu şebekelere bir kez girdikten sonra bu ajanların yönel.ime dek giden hızlı bir kariyer edinmeleri ol dukça kolaydı; tıpkı Çar'ın gizli örgütü Okhrana hesabına kurnaz Leni n'i aldatan Mal inovski ya da Sosyalist Devrimci Partinin "mücadele örgütünün" başına geldiği nde ustalığını Başbakan S tolypine'i bizzat öldürme noktasına kadar götüren Azev'in yap tığı gibi öncelikle kendi üstlerini deviriyorlardı. Bir tek talihsiz rastlantı devletin iyi n iyetini engellemişti: Özel servisleri çö zülmüştü. Bu zamana kadar bir gizli servis, örneğin dev bir petrol tankerinin kıyıda yüklenmesi ya da Seveso'daki modern sanayi üretiminin bir böl ü m ü gibi asla ortadan kalkmJ.mıştır. Arşivlerini, mu hbirlcri ni ve istihbarat görevlilerini koruyarak sadece ismini değiştirmiştir. İ talya'da, sabotaj ları ve yurt dışındaki suikastlarıyla oldukça meşhur olan faşist rejimin Askeri İ stihbarat Servisi S .I.M. [Service des Informations Militaires] böylece Hıristiyan-Demok rat rejim döneminde Savunma İ stihbarat Servisi S .I.D. haline gel miştir. Ayrıca, bilgisayarda -eğer bu devletin yok edilmesi dü şünülüyorsa düşünce ve eylem diye bilinen şeyin iç karartıcı bir karikatürü olan- "Kızıl Tugaylar"ın bir tür robot-doktrini prog ramlandığında, bir bilgisayar hatası -bu makinaların kullananların bilinçsizliğine bağlı oldukları doğrudur- "Kızıl Tugaylar"ın oto matik olarak tekrarladıkları tek sahte-kavrama bu defa "Ulus lararası Çokuluslular Topluluğu" anlamına gelen S .I.M. [Societe lnternationale des M İ.ı ltinationales] kısaltmasını atfeder. " İ talyan kanına bulanmış· olan" S .I.D. yakın zamanda dağıtılmak zorunda 1 92
ç ü nk ü , dev le tin de post festunı it i raf ettiği g i b i , l 969'dan bu yana her zaman d eğil ama genellikle bombayla y apılan ve du ruma göre anarşistlerin, neo-faşistlerin ya da situasyonistlerin ü ze rine yıkıl a n bu uzun katliam dizisini bizzat y a p an S .I.D. i d i . "Kızıl Tu gay lar tam anlamıyla aynı işi yaptığından ve belki de ilk kez çok çok üstün bir harekil.t de ğe ri taşıdığı için S .I.D. bu ör gütle baş e dememişt i r : Çünkü ortadan kaldırılmıştır. Gizli servis adını hak eden bir s er vi st e ortadan kaldırma işlemi de gizli o l arak y a p ı l ı r . Eldeki imkanların ne kadarın ı n onurlu b i r emeklil iğe v e ril d iğ i ; ne kadar ı nı n "Kızıl Tugaylar"a tahsis e d i l d i ğ i ya da helki de Abadan'da bir s i ne mayı kundak laması için İ ran Şalı ı n ı n h i z m e t i n e s u n u l d u ğ u ; ne kadarı n ın da tali m a t ların ın bazen a ş ı l d ığ ı n ı öğrenmekten m u htemelen nı hal sız l ı k du y an v e Moro'yu kur tarmak için en u fak Lavizi bile değerle n d i rmeyi re d deden uz laşmaz t u t u muy l a ni h ay e t c u m h u ri yetçi Roın a' n ı n hüLün sağlam fazi letleri n i taşıd ığını kan ıtladığı andan it ibaren yusala r ı n a saygı du y u l m a sını s a ğ lamak için Brutus'ün e vlat ları n ı öldürmekte en u fak b i r teredd ü t göstermeyeceğ i bil inen dev let tarafı n d an g i z l ice yok ed i lece ğ i bi l i n emez . k al d ı
"
'
İ talyan basınında en i y i t a h l i l leri y aptığı düşünülen ve 1 975'te Censor' u n hazırladığı Do,qru Rapor'un ilk k u rb an ı olan, bütün ulusu ya da e n azından g aze tel erde yazan n it e l i kl i züm re yi derha l kend i h atasın a ortak eden Giorgio Bocca'nın meslekten yı l d ırı lma nede n i , hatasının yol açtığı bu can s ı k ı c ı d u r u m d e ğ i l di . B u ap tallığın b öyles i ne b i limsel bir tecrü beyle k a n ı t l anması bel k i de onun yararına olmuştu , ç ü n k ü aksi taktirde l 978'de Mora - Una tragedia italiana [Mora- Bir İtal y an Trajedisi] kitabını tamamen , satılmış olduğu y a da korktuğu i ç i n yazdığı düşünülecekt i . B u ki tapta, piyas aya sürülen aldatmacaları, bir tekini bile atlamadan yu tmakta aceleci d a v r anmış ve bu aldalmacaları mükemmel i lan ederek yeniden ortalığa dökmüştü. Ş u nlar ı yazdığında b i r an için, tersten de olsa, sorunun kökenini dü ş ü ndü r meyi başarmıştı: işler değişti; kızı l terörü arkalarına alan aşırılık yanlısı işçiler, sendika siyasetine kar ş ı çıkabilir ya da karşı çıkmaya k a l k ı şabi l irler. Arese'deki Alfa Romeo gibi bir fabrikada yapılan bir işçi top lantısında bulunan biri , sayıları y üzü aşmayan a ş ır ı l ık yanlısı grubun
B u gün
F l 1ÔN/(jdsıeri Toplumu
1 93
yine de ön saflarda yer a l mayı başardığııı ı ve komünist partinin kat
l a n m ak
zorunda old uğu s u ç l ama ve aşağılama ları bağıra çağ ıra d i le
getirebi ldiğini görebil ir.
Her ne kadar devrimci işçiler hemen hemen tüm yoldaşların ı n desteğini alarak S tali nistleri aşağ ı l a salar d a artık h içbir şey nor mal değildir, zira devrim yapmak istemektedirler. Geç m i ş de neyimlerinden ders alan işçiler öncelikle yapılması gereken şeyi n Stal i ııistlcri toplantılardan atmak olduğunu bilmiyorlar m ı ? Dev rim , bunu yapamam ış olduğu için 1 968 yı lında Fransa'da ve 1 975 yılında Portckiz'dc başarısızlığa uğramıştır . Burada saçma ve iğ renç olan şey, bu "aşırılık yanlısı işç i az ı n l ı ğı " n ı n "arkalarında" te r öri s tl e r olduğu için bu kaçın ı l maz aşamaya gelebild i ğ i n i ileri sürm e ktir . Oysa... ıam tersine, önem li sayıdaki İ talyan işçisi Sta lin ist-sendika pol isi kadrosundan kurtulduğu i çin , mantık dışı ve gözü kör terörizmle, bu işçileri rahatsız etmekten b aşk a bir şey yapamayan "Kızıl Tu g ay l ar" I a dalga geçilmişti; kitle iletişim ara�·ları onlar ı n aşırı kopukluklarını ve kaygı içindeki yönetici leri ni en u fa k b i r tereddüte yer o l m adan t an ı m a fırsat ı n ı burada yakala m ış l a rd ı . Bocca, Stalinistleri n , altmış yıldan beri her yerde fa z l as ıy l a hak ellikleri h akarellere uğramaktan ş ikayetçi ol duk larını, çünkü işçi özerkliğ i n in yedekte tuttuğu teröristlerin fi ziksel tebdiline maruz kaldıkları n ı öne sürer. Bu B occavari bir pislikten başka bir şey değildi ç ünkü bu tari he kadar ve hall a daha uzun bir süre boyu nca, " Kızıl Tugaylar"ın Stalinistlere ki şisel olarak saldırmaktan kaçındıklarını herkes bilirdi . Her ne kadar Kızıl Tugaylar kendilerini olayların akı şına kaptırmak is teseler de ne eylem dönemlerin i rastgele ne de kurbanları n ı ke yiflerine göre seçiyorlardı . B öyle bir ortamda, t ıpkı isteğe bağlı olarak göstermelik birkaç suçlunun her zaman y akalanabi ldiği bir balık havuzu gibi az çok gözetlenen ve geçici olarak hoş görülen küçük çaplı terörizme dair çevresel bir tabakanın genişlemesi ka ç ı n ılmaz hale gelir; fakat merkezi müdahalelerin "vurucu gücü'' sadece profesyonellerden oluşabilmişti; bu da onların yöntemleri n i n her ayrıntısını doğru lar.
1 94
İ t a l yan kapitalizmi ve onun hüküınet nezdindcki p erso ne li as l ında hayati bir önem taşıyan ve oldukça belirsiz olan, Sta lini st l er i n kullanılması sorunu ile ilgili o larak ke nd i iç inde bir hayli bölünmüştür. Büyük özel sermayeni n bazı modern sektörleri kararlı b ir şeki lde bundan yan ad ı rl a r ya da yana olmuşlardır; y a r ı devletleştirilmiş şirketlerin sermayesini yönelen lerin b i rço ğ u n un des te ğ i ni alan d iğerleri ise bu soruna daha düşmanca yaklaş maktadır. Üst düzey d e v l e t görev l i l e r in i n geniş ç ap lı bir m ane v ra özerk l i ğ i v a rd ı r çünkü, gemi balarken kaptanın kararları , ar matörün ka r ar l arın d an önde ge l i r ama g \.'. m i zaten hölüşül rnüşıür. Her klanın geleceği, gcrekçelcri n i pra t ikte k a n ı t la y a rak dayalabil ıne tarz ın a ba ğl ı dı r Mora, t m i h se l uzlaşıııa"ya, yani Sıalinisı leriıı devrimci i�çi hareket i n i n i h a i o l a rak kırına k apas i t e s i ne sah i p olduklarına i n aıı ı y o rd u . O sı ra l ard a " K ı z ı l Tugay l a r' ' ı de nellcycnlcri y ö n e t e n bir başka eğ i l im i se buna i na n m ıyord u ; y;_ı da e n a zın da n S ıalinistlcrin, s u nab ild i k l e r i v e her hal iik ürda su n ac a k lar ı u fa k tefek h i zm etler iç i n abartılı bir şeki lde kayırılın a maları gerektiğini ve çok fazla k ü s t a h l aşm arnal arı için onları ada m ak ı l l ı dövmek gerektiğ i n i d i.işünüyordu. Bu analizin pek dt.: uc ğ ers i z o l m a d ı ğ ı gö r ü ld ü çi.inkü Moro, sonunda parl a me n to ka rarıyla resmileşen t ar i h se l uzl aşrn a'"yı küçük düşürmek için düzenlenen ilk eylemde kaçırıldığı z a m a n , S ta l i n i st parti "Kızıl Tugay lar"ın bağ ımsızl ığın a inanı yorm uş gibi görü n m e y i s i.ir dürd ü . Meçhul barbarların kendi lerinden ne beklediklerini asil bir şeki lde a n l am a m ı ş gibi g ör ü n e re k şan l aja boy un eğmek du rumunda kalan doslların k üç ük düşürülüşlcrinin ve sıkıntılarının u z a l ı l ab i ld i ğ i n e i n a n ıldığ ı sürece lu lsak ö ldürülmedi. Stalinistlcr, kamuoyu önünde karanlık manevralara başvurarak dişlerin i gös terir göstermez mesele halledildi; ve Moro düş k ırı k l ı ğı içinde öldü. Aslında "Kızı l Tu g ayl ar ı n daha genel anlamda bir başka iş levleri vardır, bu da devlete karşı ge rç ek le n ayaklanmış pro l ete r l e ri n birliğini bozmak ya da onları küçük düşürmek ve belki de bir gün en azıl ılarından birkaç tanesini y o k etmektir. S ta l i nistler, "Kızıl Tugaylar"ın bu i şl ev i n i onayl ıyorlardı, ç ü n kü " K ızıl Tu g ayla r ağır görevlerinde onlara yardımcı oluyordu. Sıa linistler, "Kızıl Tugaylar"ın kendilerine zarar veren yönünü. y a n i aşırı lıklarını ise önemli anl a rda kamuoyu önü nde yapıla n imalarla ,
.
"
,
"
"
"
1 9)
ve devlet güçleriyle sürekli yapılan yakın görüşmelerde savurd uk ları alen i ve yüksek sesli tehdit lerle sınırlarlar. Stalinistlerin cay dırıcı silahları, ta haşından beri " Kızıl Tugaylar" hakkında bil d ikleri her şeyi ansızın söyleyebilecek olmalarıdır. Ama herkes Stalinist lerin "tarihsel uzlaşmayı " bozmadan bu silahı kullanama yacakların ı ve dolayısıyla d a bu konu hakkında en azından vak t iyle ke l imenin tam anlamıyla S . I. D .'in mari fetleri konusunda ol duğu kadar sessiz kalmayı gönülden d i lediklerini bilir. B ir devrim durumunda Stalinist lere ne olacaktır? Bu durumda, çok aşırıya kaçmamak suret iyle itilip kakılacaklard ır. Moro'nun kaçırı lma sı ndan on ay sonra, aynı yenilmez " Kızıl Tugaylar" ilk defa S t a l i n i s t b i r sendikacıyı öldürdüğünde, sözde komün ist parti derhal tepki gösterm iştir ama sadece p roto kol d ü ze y i n de olmak ko ş u l u y l a tepki göstermiş ve mü ttefiklerin i , komünist part iyi bundan .... böyle bir parti, kuşkusuz lıL'.r zaman dürüst ve yapıcı olan ancak artık ç oğ u n l u ğ u n içinde değil yanında olan hir part i olarak ta n ımlamaya zorlamakla tehdit etmiştir. dibine d lişer ve bir S ta l i nist, devletin işled iği kara n l ık bir kokusunun d u y u l
suç
Bu üzücü gerçeklikleri çok sayıda İ talyan yakından b ilmekte ve birçok başka olay da kısa zamanda fark edilmektedir. Ancak bu gerçeklikler hiçbir yerde yayımlanmazlar çünkü kimileri bunu yapma araçlarından kimileri ise isteğinden yoksundur. Terörizme dair bir " gösteri" politikasın ın hatırlatılması ancak analizin bu 1 96
aşamasında uygun düşmektedir, yoksa çok s a yıda gazeıeci ya da profesörün ince kurnazlıklarıyla bayağı bir ş ek i l de bunu sürekli tekrarlaması uygun değildir, çünkü bazı teröristler, kim i zaman kendilerinden söz ettirmek amacıyla harekete geçerler. İtalya, dünyadaki bütün toplumsal çelişkilerin bir özet i dir ve bilinen t a r zıyla, bütün devletlerin iktisadi ve pol i s iye dayanışması s :.ı ye s i ndc bütün dünya üzeri nde zaten açıkça işleyen burjuva ve t o tal i t e r bü rokrat s ı nı f iktidarın ı n baskıcı K u t sa l İ ttifak'ını tek bir ülkede bir leştirmeye kalkışır; tabii ki burada d a bazı tartışmalar ve İ talyan usulü h es a pl aş m a l a r olmaktadır. i çinde bu l u nduğ u ı n u z dön em d e prol et ary a devrimine giden yolda en fazla ilerleme kaydetmiş ülke olan İ talya, aynı zamanda ulusl ararası karşı-devrimin de en modern laboratuvarıdır. Gösteri öncesinin eski burjuva demokra sisinden doğan d iğer h ü kü m et ler, hiitün aşağılamaların hedefi ol mas ına rağmen koruyabildiği s oğu k ka n l ı l ı ğ ı ve çirkefe ba t mış b i r halde y ken sürdürdüğü dingin ağırbaş lı lığı ned e n iyl e İ t a ly an hü kü met ine hayranlık duyarlar. Bu, uz u n ca bir süre kendi ülkele rinde u y g u l a m ak zorunda kalacakları bir derstir. Aslında, hükümetlcr ve onlara yardım eden çok say ıda boyun eğmiş yetkili kişi h er yerde giderek daha ılımlı olma eğilimindedir. Onlar, a ra l ı ks ı z bir şekilde t uhaflaşan ve baş etme umutlarını yitirdikleri bir s ü rec e dair acayip ve korkunç yö n et i m l e rin i zaten gündel i k o l ayl arın sessiz ve olağan akışı olarak göstermekle yetinmektedir ler. Ve tı pk ı onlar gibi, bütün bunl ara yol açan dönemin havası n ı t aş ıyan gösteri metası d a yalancı doğrulama tarz ı n ın şaşırtıcı bir şe ki lde altüst olmasına maruz kalmıştı. Gösteri metası , t ama m en nor ma l ve s ı radan şeyleri o l ağa nüstü eşyalar gi b i üstün ve belki de eli tist bir varoluşun anahtarı gibi sunmuştur: bir araba, ay akkab ı , sos yoloj i doktorası. Gösteri metası, bugün, gerçekten tü müyle olağan üstü hale gelm i ş şeyleri normal ve tanıdık ş e y l e r olarak sunmakta güçlük çekmektedir. Bu bir ekmek, şarap, domates, yumurta, ev ya da şehir mid ir? Kesin likle hiçbiri değild i r, çünkü üretim araç ların ı ellerinde tutanlara kısa vadede iktisadi açıdan faydalı ola cak olan bir iç dönüşümler zinciri , bu n la rı n tat ve i çerikl eri n i yok ederek sadece i s i m lerin i ve g örü n tül e r i n in önemli bir k ısm ı n ı ko rumuştur. Y i ne d e t üke ti lebi lir çeş itli malların bu ge l e nekse l ad,
1 97
landırmalara tartışmasız bir şekilde cevap vermesi s a ğ l anı r ve kanıl olarak da arlık başka h i çb ir şey i n var olm ad ı ğ ı ve b u du rumda da karş ıl a ş t ı r m a olan a ğ ı n ı n olmadığı i leri sürülür. S adece çok az insan olantik şeyleri halen bulu ndukları yerde bu l a b i l e c eğ in i bi l d iğ i nd e n sahle olan da, tüke n m i ş olan hakikinin is mini yasal ol ar ak alabilir. Ve insanların beslenme ya da kon u l ko şullarını d ü zenleyen bu ilke, k i t apl a ra ya da bu i l ke ye ö ğre t il mek iste n i l e n demokratik tartışman ı n son g ö rü nü ş l er i ne dek her yere y ay ı l m ı ştı r. B unalım içindeki gösteri hakimiyetinin temel çel işkisi, en güçlü ol duğu noktada, diğer latminleri tamamen d ı ş l ayan ama i.iretici t ük e l i c i k it le l eri n i n y in e le n e n onayını e lde etmek üzere yeterli bu lunmuş ola n b azıb as it ve somut tatm inler konusunda başarısızl ığa uğramasıdır. Ve bu çelişkinin kötüye kul landığı ve artık s ağ l a m ad ı ğı şey kesinlikle bu maddi t atm ind ir. Gösteri toplumu her yerde zor lama, aldatma ve kanla b aş l amı ş tı ; ama mutlu bir g el e c e k vaal edi yordu. Sevileceğine i n an ı yordu. Şimd i ise hiçbir şey vaat etm iyor. Artık, "Görünen iyidir, iyi olan gör ü n ü r demiyor. S adece, "bu böyle demekle yetiniyor. Artık reform y a p ı l m asına uygun bir özü olmadığını açık y ü rek l i l ikl e itiraf ediyor; her ne kadar değişim, her özel şeyi köt ü ye çevirebi lmek üzere doğ as ı n d a yer alsa b il e Gösteri to p l umu kendi hakkındaki bütün genci ya n ı l s a ma l ar ı k ay betti . "
"
.
B ütün ik t i d ar uzmanları ve onla r ı n bütün b i lgisayarları , hasta top lumu i y i le şt i recek çareyi bulmak için d eğ i lse hile, tıpkı Franko ya da B umedyen i ç i n olduğu gibi, yapıla b i l d iğ i ölçüde ve koma hali aşılan a kadar topl u mda bir yaşam belirtisini korumak amacıyla bi limler arası konsültasyonlarla sık sık bir araya gelirler. Toskana bölgesine özgü eski bir halk şarkısı d urum u kısaca ve bilgece şöyle özetler: "E la vita non e la morte, -E la morte noıı e la viıa. La caıızone e gia finita." ("Ve hayat ölüm d eğ i l di r -Ve ölüm hayat değildir. -Şarkı zaten bitmiştir.") ,
Bu kitabı dikkatli bir şekilde okuyanlar kitabın devrimin zaferine harekatların ı n süresine, katetmek zorunda kalacağı çe tin yollara ve özell ikle de kimi zaman düşüncesizce övülen, herkese mü k e m ,
-
1 98
mel mutl u l uk getirme kapasi tesine dair hiçbir güvence vermediği n i göreceklerdir. D iğerlerine nazaran daha az tarihsel ve stratejik olan görüşüm, yaşamın, sadece bizlere daha hoş gelmesi adına, acıların ve kötülüklerin yer almadığı bir idil olması gerektiğini; birkaç zenginin ve liderin kötülüğünün çok sayıdaki kötülüğü tek başına yaratamayacağını varsaymaktır. Herkes kendi yarattığı eserlerin ürünüdür ve edilgenlik eken edilgenlik biçer. Sınıflı top l u mun felaketi andıran bir şek ilde dağılmasının en öneml i sonucu, bütün olarak insanların özgürlüğü gerçekten sevip sevmediğine dair yıllanmış sorunun tarihte ilk kez olarak aşılmış olmas ıd ı r : Çünkü artık insanlar özgürlüğü sevmek zorunda kalacaklardır. S ı n ı fsız bir toplum kurmay ı ve hunu s ürdürmeyi isteyen dev rimi n görevlerin in zorluğunu ve büyüklüğünü kabul etmek gerekir. Dev riıı ı , özerk proleter meclislerin, kendi leri dışında h içbir otoriteyi ya da herhangi bir mü lkiyet i tanımayarak, kendi iradelerini bütün yasalardan ve her türlü uzmanlaşmadan üstün tutarak, bireyler arasındaki ay r ı mları meta ekonomisini ve devleti ortadan kaldıra cağı her yerde rahatlıkla başlayabilir. Ama devrim , yabancılaşmış toplumdan artakalan hiçbir biçime en u fak bir alan bırakmadan kendisini evrensel olarak dayatarak zafere u laşacaktır. Bu aşa mada, hiç kimsenin dışlanmadığı, dünyanın en ücra köşelerine kadar yayılan; ve bütün düşmanlarını yenmiş o larak nihayet ken disini tarihsel yaşamın hakiki bölüşüın lerinc ve sonsuz çatışma larına mutlu bir şekilde adayacak olan bir Atina ya da bir Flo ransa'nın yeniden doğuşuna tanık olunacaktır. ,
Yeterince radikal olmayan gerçekçi bir çıkış yoluna inanan hfüa var mı? Zavallı ve gülünç hale gelen çağımızla ilgili her sonuç ve her tasarının altında her türlü düşsel sitenin kaçınılmaz yıkılışını bildiren Mane, Tlıecel ve Plıares'in yer aldığı görülür. Bu top lumun günleri sayılıdır; gerekçeleri ve değerleri ölçülüp biçilmiş ve gayri ciddi b u lunmuştu r ; bu toplumun sakinleri ikiye bö l ü nmüştür ve taraflardan biri yok olmasını istemektedir. (Ocak 1979)
1 99